Türkiye’de sanatçıları, yazarları ‘peşinden sürükleyen’ siyasetçiler vardır ve örneklerinden birinin Kemal Kılıçdaroğlu olduğu söylenebilir. Kılıçdaroğlu bunu, Cumhurbaşkanlığı’na aday olmadan altı yıl önce, 2017 yılında Adalet Yürüyüşü’yle yaptı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, toplumun geniş kesimlerinin talebi olan adalet için, elinde ‘adalet’ yazılı bir dövizle, 15 Haziran – 9 Temmuz arasında Ankara’dan İstanbul’a yürüdü. Partililerin desteğiyle başlayan tek kişilik yürüyüşü, kısa sürede binlerin peşinden gittiği bir eyleme dönüştü. Eyleme katılanların arasında sanatçılar da vardı.
Yürüyüşün daha ilk günlerinde birçok sanatçı eyleme destek verirken, Temmuz başında ‘Sanatçılar Adalet İçin Yürüyor’ başlığıyla ortak bir bildiri yayımlandı. Bildiride şöyle söyleniyordu:
“Bunu defalarca deneyimledik ve biliyoruz ki adaletsizliğe karşı direniş, zorbalığa karşı güçlü ve kalabalık bir ses her zaman sokaklardan gelir. Baskıların ve hukuksuzluğun üstüne, yan yana gelerek, çoğalarak yürümek gerekir. Bu nedenle Adalet Yürüyüşü’nü kendi vicdanımız, doğrularımız, taleplerimizle çoğaltmayı önemli görüyor, bu yürüyüşe sanatçıların sesini katmaya gidiyoruz.”
Öyle de yaptılar. Oyunculardan yazarlara, müzisyenlerden sinemacılara, ressamlardan şairlere, kültür üreticileri yürüyüşte Kemal Kılıçdaroğlu’yla buluştu. Kültür alanından meslek örgütleri ve sendikalar da gerek yayımladıkları açıklamalar gerek ortak katılımla Adalet Yürüyüşü’nü taleplerin dile getirildiği bir eyleme dönüştürdü. 9 Temmuz’da İstanbul’da yapılan Adalet Mitingi’nde yine sahnede ve miting alanındaydılar.
‘Sanatçılar güçlerinin farkında mı?’
Kılıçdaroğlu da söylemlerinde her zaman sanatçılardan yana bir tavır sergiledi. 2019 yılında, İstanbul’da belediyenin düzenlediği toplantıya katılan Kılıçdaroğlu, sanat-siyaset ilişkisine dikkat çekerek, sanatın eleştirel yönünü vurguluyor, “Arada bir bizi vuracaklardır, bizi eleştireceklerdir. Biz bütün eleştirilere saygı duyacağız” diyordu:
“Sanatın ve sanatçının gücü aslında düşündüğümüzden çok daha fazladır belki Türkiye’de, bu gücü en çok hissetmeyenler politikacılardır. Sanatçının değerini bilmemek; kısır düşünen, dünyayı görmeyen ve okumayan, sanatın ve sanatçının ne olduğunu, kolay yetişmediğini, dünyaya nasıl baktığını, nasıl eleştirel baktığını anlamayan kısır siyasetçilerden kaynaklanıyor biraz. Oysa sanat, gerçekten dünyaya meydan okuyabilecek bir güce sahiptir. Sanatçıların bir başka özelliği daha vardı tabii; o da sanatçılar, ulusal olduğu kadar da evrenseldir, yani dilleri evrenseldir.”
Kemal Kılıçdaroğlu, Ekim 2021’de CHP’nin düzenlediği Kültür Sanat Çalıştayı’nda uzun bir konuşma yapmış, bir kez daha “Türkiye’de sanatçılar acaba sahip oldukları gücün farkında mı?” diye sormuştu:
“Biz sizi izliyoruz, eleştirilerinizi dikkate alıyoruz, siz dünyayı bizden daha iyi sorguluyorsunuz ve daha güçlüsünüz. Belki soru şu, acaba sanatçılar ne kadar güçlerinin farkında? O gücün pek çok şeyi devirebildiğini aslında hepimiz biliyoruz. Zaman zaman anlatırım, lise çağlarında Alexandre Dumas’ın ‘Üç Silahşörler’ini okumuştum. Önsözünde küçük bir öykü vardı. Alexandre Dumas ‘Üç Silahşörler’i yazıyor ve her gün bir gazetede tefrika ediliyor. Sabah erkenden Parisliler gidip büfenin önünde bekliyorlar, gazeteyi alıyorlar romanın sonunu bekliyorlar. Yaz geliyor Alexandre Dumas diyor ki gazetenin patronuna, ‘Ben tatile gideceğim dönüşte romanı bitiririm.’ Patron, ‘Olur mu?’ diyor. ‘Bütün Parisliler seni bekliyor, sen romanı bitirmeden bir yere ayrılamazsın.’ … Yargıcın karşısına çıkıyor, yargıç dinliyor iki tarafı da ‘Evet’ diyor, ‘Bütün Parisliler bu romanın sonunu bekliyorlar, tatile gitsen bile bu romanı bitirmek zorundasın.’ Alexandre Dumas ‘Bana bir kâğıt kalem getirir misiniz?’ diyor, kâğıt kalem geliyor, romanın baş aktörünün ismini yazıyor, ‘Elinde kılıcı, ayakları titredi, yere düştü ve öldü.’ Altına ‘Son’ yazıyor, ‘Götürün’ diyor, ‘Roman bitmiştir.’ Gazete patronu kabul etmiyor tabii. Diyor ki, ‘Ben size söyledim, ben tatile gideceğim, dönüşte yazacağım.’ Ve sanatçı kazanıyor. Yargıcın kararına rağmen sanatçı kazanıyor.”
“Şunun için anlatıyorum. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, her şeyi siyaset belirliyor. Elbette siyaset önemli bir kurum, elbette ki siyaset pek çok şeyi belirleyecek ama siyaset belli temaları veya belli konuları belirlerken, işlerken acaba görüş alacak mı? Sanatla ilgili bir kararı alırken sanat dünyasının görüşünü alacak mı, kültür dünyasının görüşünü alacak mı? O dünyanın önemli isimleri var, duayen isimleri var acaba onların görüşlerini alacak mı? Bu konuda genelde Türkiye’de her şeyi en iyi siyaset kurumu bilir, kimseye de sormamayı bir gelenek haline getirir. Ve buradan büyük sorunlar yaşarız. Bunların başında sanatçı tanımı gelir. Sanatçı kim? Bunu siyasetçi belirliyor. Sanatçının kim olduğunu belirlemesi gereken aslında sanatçıların kendisi.”
Buna karşın Kılıçdaroğlu, çoğu zaman, özellikle iktidara yakın isimleri eleştirirken, sanatçı tanımı yapmaktan kendini alamadı, sanatçıların nasıl olması gerektiğini anlattı. 2019 yılında sosyal medya hesabında şunları yazmıştı:
“Sanatçının görevi sadece sanatını icra etmek değildir! Gerçek sanatçı; güce bağlılık göstermez, baskılara boyun eğmez, saraya soytarılık yapmaz, haksızlığa karşı daima hakkını arayandan yana tavır alır… Demokrasi için mücadele etmekten ve konuşmaktan da asla vazgeçmez!”
Sanatta sansüre karşı
2022 baharında ardı ardına konser ve festivaller yasaklandığında, bunlara karşı çıkanlardan biri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Kılıçdaroğlu valilere seslenerek “Devletin valisi olun” dedi:
“Valileri uyarıyorum; öyle kafanıza göre gençlerin eğlenmesini yasaklayacaksınız, biz hepimiz de boynumuzu eğeceğiz mi zannediyorsunuz? Yok öyle yağma. Konser yasaklamaya devam ederseniz, milyonları karşınızda bulacaksınız. Şakşakçılık yapmayın, devletin valisi olun. Devletin!”
Gülşen, bir konserinde yaptığı şaka nedeniyle yargılandığında bu kez gençlerle hâkim ve savcılara çağrıda bulundu:
“Farklı hayat tarzlarına sahip gençlerin arasında uzun bir zamandır barış rüzgârları esmektedir. Amacını aşmış bir şakayı alıp, gençlerimizi birbirine düşürmektir hedef. Biraz daha iktidarda kalmak için, daha çok çalmak ve çırpmak için. Gençlere sesleniyorum, bu adaletsiz düzenin sonu geliyor. Sizleri kışkırtarak ve bölerek bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki seçimde sizler büyük bir rol oynayacaksınız. Bir olmak, kışkırtmalara karşı birbirinize kenetlenmek sizin elinizde. Ey vatan kurtaran savcı ve hâkim, ‘Çürükler, adiler, s**tükler, cibilliyetsizler…’ bunlar kimin laflarıdır? Bunları bu aziz millete kim söyledi? Hukuka, adalete ihanet etmeyin; sanatçıyı hemen serbest bırakın!”
Yedinci ok Hanımcılık
Kemal Kılıçdaroğlu, Nisan 2018’de yaptığı bir konuşmada, kadınların gücünü ilk kez ve net Adalet Yürüyüşü’nde gördüğünü söyledi, “Kadınlar çağdaş Türkiye’yi inşa edecek” dedi.
Yürüyüşten birkaç ay sonra Meclis grup toplantısındaki konuşmasında kadın erkek eşitliğini vurguladı, Anayasa maddesini hatırlattı:
“Kadın haklarını savunacağız sonuna kadar. Kadın erkek eşitliğini savunacağız sonuna kadar. Niye kadınlar bu ülkede ikinci sınıf vatandaş? Kadınına değer vermeyen bir toplumun büyüdüğünü geliştiğini tarih göstermemiştir. Ne zaman ki bir toplum kadınına değer vermiştir, kadınını eğitmiştir, kadınını baş tacı yapmıştır, o zaman o toplum büyümüştür, gelişmiştir, kalkınmıştır. Biz kadına değer vermek istiyoruz. Annesine değer vermeyen var mı? Yok. Yeri gelince her türlü lafı söylüyoruz. Lafa karnımız tok. Uygulamada da kadının hakkını teslim edeceksin. Kadın eşittir erkek. Hakları açısından hiçbir fark gözetilmemeli. Tam tersi kadın erkek eşitliği sağlanmalı. Bununla ilgili Anayasa’da bir düzenleme var. Bakın ne diyor? Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir, diyor. Devlet bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür, diyor. Sakın ola ki bu Anayasal hakkınızdan vazgeçmeyin. Size birisi eşit değildir dediğinde diyeceksiniz ki, ‘Bir Dakika’, ‘Anayasa’da kadın erkek eşittir diyor.’… Haklarınızı kimseye kaptırmayın. Bu hakları siz kolay almadınız, bunun mücadelesini verdiniz.”
Seçim çalışmalarında evinin mutfağında çektiği videolar çokça konuşuldu, hatta “Karı gibi mutfaktan çıkmayan değil, arı gibi çalışan lider istiyoruz” pankartı açıldı. Buna karşın Kılıçdaroğlu, Meral Akşener’in eşi Tuncer Akşener ile mutfakta eşlerine çay koydukları fotoğrafı paylaşarak “Biz hayatı paylaşmaktan gurur duyarız. Alın şimdi bu fotoğrafı pankartınıza koyun. Sevgili genç mütedeyyin kadınlar, size aylarca ‘Kazanımlarınızı kaybedersiniz’ propagandası yapanlar, tüm haklarınızı üç-beş oya sattılar. Bay Kemal asla kazanımlara dokunmaz!” diye yazdı.
Selvi Kılıçdaroğlu’na börek yaparken yardım ettiği fotoğraf da sıklıkla sosyal medyada paylaşıldı. Ne var ki Kılıçdaroğlu yemek yapmayı bilmiyor. “Yemek yapmak olmadı hiç hayatımda. Eşim güzel yemek yapar. Mutfak kültürüm çok fazla yok, özel bir yemek talebim de olmaz. Önüme ne gelirse yerim.”
Selvi Hanım evde olmadığında karnını nasıl doyurduğuna gelince, popüler tarifi yoğurt, toz şeker ve ekmek karışımı: “Onu yerim büyük bir keyifle, en güzel yemek…”
‘Ben Aleviyim’
Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmalarında birçok kez ‘kimlik siyasetinin’ karşısında olduğunu açıkladı, “Hiç kimsenin yaşam tarzı, hiç kimsenin inancı, hiç kimsenin kimliği siyaset konusu olmayacak. İnsana insan olarak bakacağız, varsa sorunları sorunlarını çözmeye talip olacağız” dedi. Katıldığı bir programda ise “21. yüzyılda neden etnik kimliği soruluyoruz?” diye sordu:
“Neden 21. yüzyıl Türkiyesi’nde kadın erkek eşitliği yok? Herkesin sorgulaması lazım: Neden 21. yüzyıl Türkiyesi’nde hâlâ kamplaşma, hâlâ etnik kimliğini sorguluyoruz? Komşumuzun etnik kimliğini, yaşam tarzını ve inancını sorguluyoruz? Onu bize insan olarak göstermek istemiyorlar. Oysa o da bir insan. Onun da doğduğu koşullar itibarıyla bir kültürü vardır, inancı vardır, yaşam tarzı vardır. Siz anne babanızı seçme özgürlüğüne sahip misiniz? Sahip değilseniz benim sizin etnik kimliğinizi sorgulama hakkım var mı?”
23 Nisan 2023’e gelindiğinde ‘Alevi’ başlığıyla bir video yayımladı. Videoyu, kişisel Youtube kanalında 27 bin, CHP’nin hesabında 153 bin, Twitter adresinde 36 milyon kişi izledi.
Kılıçdaroğlu’nun ailesi, artardığına göre Kureyşan aşiretinin Türkmen boyuna mensup ve Kureşyan aynı zamanda Aleviliğin önemli ocaklarından biri. “Ailemin Horasan’dan geldiği söylenir” diye anlatıyor: “Konya Akşehir’e yerleşiyorlar. Ailenin büyüğü Seyyid Mahmudi Hayrani’nin türbesi orada. Rivayete göre, Şah İsmail’le Yavuz Sultan Selim arasındaki savaştan sonra bunlar Adıyaman, Malatya ve bir kolu da Dersim’e, Tunceli’ye gidiyorlar. Türkmen boyu bunlar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir seçim mitinginde “74 yaşına geldiniz, neden birdenbire mezhebinizi ilan ettiniz acaba?” diye sormuştu; geçen günlerde ise CHP’lilerin adından dolayı Yavuz Sultan Selim köprüsüne karşı çıktığını iddia etti.
‘Dersim’de orantısız güç kullanılmış’
Tunceli doğumlu Kılıçdaroğlu, tarihe meraklı ve Dersim katliamı araştırdığı konulardan biri. Araştırmasını ve vardığı sonuçları 2010’da Faruk Bildirici’yle görüşmesinde şöyle anlatıyor:
“Bizim evde anlatılmazdı ama işte çevreden, arkadaşlardan, amcalarımdan dinlerdik o acı olayları. Yanlış hatırlamıyorsam babamın halası yaşamını yitiriyor, onun dışında bizim aileden hayatını kaybeden yok. Bu konuyu araştırma gereği duydum. Lise yıllarından başlayarak yerel tarih konusunda ciddi bir merakım vardı. Tarih Vakfı’nın dokümanlarını, kaynaklarını toplamaya çalıştım. Canlı kişilerle konuştum. Tarihçi Cemal Kutay ile görüştüm. O dönemde Başbakan olan Celal Bayar’ın konuyu çok iyi bildiğini söyledi. ‘Ben randevu alacağım, gelirsiniz beraber gideriz’ dedi. Cemal Kutay randevu alınca beni çağırdı, gittim. 1986’ydı sanırım. Kutay’a güzel de bir badem ezmesi almıştım. Dedi ki, ‘Celal Bayar hasta, görüşme şansımız olmayacak.’ Ben de içimden kızdım, ‘Herhalde beni atlattı’ dedim. Otobüsle Ankara’ya dönerken yolda haberleri açtı şoför. Celal Bayar’ın hastaneye kaldırıldığını söyledi. Sonra Celal Bayar taburcu olmadan vefat etti ve o görüşme hiç olmadı. O görüşme olsaydı belki çok şey öğrenecektim.”
“İhsan Sabri Çağlayangil ile görüşmemi sağlayan bir yeminli mali müşavir arkadaşımdı. Onun ricası üzerine randevuyu Cavit Çağlar aldı. Çağlayangil’in Yalova’daki evinde buluştuk. Bir arkadaşın radyo teybiyle gitmiştim. O konuştu, banda aldım. O döneme ait güzel bilgiler verdi. O yaşta müthiş bir hafızası vardı. Ben o bütün bilgileri, bendeki dokümanları araştırma yapan güvendiğim bir arkadaşıma devrettim, artık onlar yazarsa yazarlar diye.”
“Şimdi kanaatim şu: Orada feodal düzenin bozulmasını istemeyen gruplar var. Ama çok ciddi bir orantısız güç kullanılan bir hareket var. O hareket içinde kadınlar da yaşlılar da çocukların da öldürüldüğü bir olaydı. Son derece dramatik bir olay. Bu Dersim tarihinin bir parçası. Mustafa Kemal, Dersimliler isyan etmesin diye özel bir yasa da çıkarmış. Askere gitmeyecekler, vergi vermeyecekler diye ama o feodal düzenin getirdiği olaylar üst üste gelince böyle dramatik bir sonuç ortaya çıkmış.”
#Adalet Yürüyüşü#Dersim Katliamı#Kadın Hakları#Kemal Kılıçdaroğlu#Sanatçılar Adalet İçin Yürüyor