Herkesin hayatında bir savunma sahası vardır diye düşünüyorum. Benimki de Urla-Çeşme Yarımadası. İzmir’de doğmuş büyümüş olmam bir yana, hayatımın 15 yılında yarımadayı adımlayarak arkeolojik araştırmalar yaptım. Bu araştırma projesi bir süre sonra benim için mesleki bir uğraş ve iş olmaktan çok öteye geçip varoluşumun bir parçası haline geldi. Yürürken dağa tepeye, ağaca terasa, ovaya ormana bakarken, gözlerim ve zihnim bugünün penceresinden çok daha derin ve uzak bir geçmişi tahayyül edebilir hale geldi. Yarımada bir nevi beni eğitti, eğitirken de bilinçlendirdi. Proje kapsamında uzundur sadece arkeolojik belgeleme yapmanın ötesine geçtik, yarımadayı sahiplenmeyi ve savunmayı da öğrendik.
Son yirmi yıl pek çok yerde olduğu gibi yarımada da çevre açısından pek hayırlı gelişmelere sahne olmadı. Temiz enerji kisvesi altında rant sağlamak adına her yere dikilen RES’ler (rüzgâr enerji santralleri) önce kuşları ve arıları sonra da köylüleri yerlerinden etti. Bununla da kalmayıp dev şirketlerin güdümünde uçsuz bucaksız araziler girilmesi yasak ulaşılmaz bölgeler haline getirildiler, içindeki doğal ve kültürel dokuyu hunharca tahrip ettiler. Adeta vatandaşın yürüme hakkını ihlal edecek biçimde her yer dikenli tellerle çevrilir oldu. Balık çiftlikleri, yapılaşmaya hizmet eden taş ocakları derken kalkınma ve gelişme adı altında yarımada ağır bir işgale sahne oldu ve ne yazık ki bizi daha da kötü günler bekliyor olabilir. Bu “kirli kalkınmanın” son ve en önemli halkası ise Çeşme Turizm Projesi.
Seçim sonrasının ilk hamlesi
Birinci tur, ikinci tur, baharlar gelecek derken seçimlerin ardından kazanan veya kaybeden tarafın kim olduğu muğlak, tuhaf bir çekişme kaldı elimize. Ancak kesin olan bir şey var ki o da seçimlerin ardından ülkenin siyasi bir türbülansın içine girdiği. Bunun ilk göstergeleri uzundur baskılanan, rafa kaldırılan her tür zorlayıcı söylemin iktidar tarafından altının çizilerek, yüksek sesle ifade edilmesi. Bu rahatsız ve tedirgin edici ortamın en önemli bileşenlerinden biri de kuşkusuz çevre talanı. Bugüne dek direnerek kültürel ve doğal çevreyi savunabileceğimize hatta kurtarabileceğimize dair bir umut taşıyorduk. Gerçekten de son yirmi yılda ülkenin dört bir yanında çevresel tahribat hız kazandıkça örgütlü direnenlerin de sayısı bir o kadar arttı. Talana karşı hukuku savunanlar daha görünür hale geldiler. Gerçi yine bir avuç insan, ama daha umutlu. Bundan sonrası için ise tarihe bir şerh, bir kayıt koymaktan öteye gidebilecek miyiz belli değil.
Her güne bir isim verilen günümüzde 5 Haziran da Dünya Çevre Günü idi. Doğal ve kültürel çevrenin neo-liberalizmin ezici çarkında hızla öğütüldüğü, iklim krizinin, eko-kırımın yerküreyi kavurduğu bir çağda böyle günler belirlemek, kutlamak ne kadar anlamlı insan düşünüyor. Ama belki de bizlere direnişi diriltmeyi hatırlatmak için vardırlar. Bu yazının konusu muhtemel ve gelmekte olan çevre talanlarından biri üzerine. Büyük Çeşme Turizm Projesi…
2019 yılından bu yana İzmir halkının, ekoloji mücadelesi içindeki hukukçuların, yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarının ortaklığında protesto edilen, dava edilen bir proje ve hukuki olarak da kazanılmış bir dava var. Ancak projenin uygulayıcısı Turizm ve Kültür Bakanlığı bir süre projeyi rafa kaldırdıysa da hemen seçimler sonrası yeniden gündeme geldi. Projenin yaratacağı ekolojik tahribat üzerine çok yazıldı çizildi. Gerçekten de Google’a girip projenin adını aratsanız çok sayıda, içlerinde benim de yazarı olduğum pek çok gazete yazısına ve habere rastlarsanız. Bu yazıda amacım aynı şeyleri tekrarlamaktan ziyade projeye dair hukuki sürecin nasıl ilerlediğinin kısa bir kaydını sunmak ve kendi uzmanlık alanımdan proje alanının kültürel miras açısından az bilinen önemine bir kez daha değinebilmek. Projenin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilk telaffuz edildiği 2019’dan bu yana yaşananları hatırlatmak. Malum, bu ortamda kendimizi belki en çok da hatırlamak için eğitmeliyiz.
Dava süreci ve çelişkili Danıştay kararları
2019 yılında yerel seçimlerin öncesinde Cumhurbaşkanlığı Çeşme Turizmini Koruma ve Gelişim Bölge Kararı (KTKGB) altında Çeşme ve Urla sınırları içinde bulunan Zeytineli ve Alaçatı sulak alanını içine alan bölgede kamulaştırmaya başlayarak “mega” bir turizm projesinin uygulanacağını duyurdu. Bir kesim tarafından müthiş bir kalkınma ve gelişme projesi olarak sunulurken İzmirlilerin pek çoğunu endişelendirdi haklı olarak. Çeşme için yaklaşan tehdit diye gündeme oturduğu sıralarda projeyi tehdit olarak yorumlayan bir kesimin aynı anda Urla’yı da Fransız Riviera’sına dönüştürmeyi planladıklarını da eklemeden geçemeyeceğim ama. Belki bu da başka bir yazının konusu olur.
2020 yılının başlarında alınan bir kararla kamulaştırılan alan genişletildi ve proje alanı toplam 16 bin hektara ulaştı. Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişme kararının iptali için İzmir’de çok sayıda sivil toplum kuruluşu, yurttaş ve hukukçu bir araya geldi. Danıştay 6. Dairesi’nde açılan dava bu geniş alanın kamulaştırılmasının iptalini amaçlıyordu. Danıştay tarafından atanan bilirkişi kurulu “Uzun erimli kamusal yarar duyarlılık gösterilmemiştir” tespitiyle tüm üst ölçekli planlarda, Çeşme Turizm Bölgesi sınırlarının kara bölümü içindeki yüzde 65 gibi çok büyük bir bölümünün “yapılaşmaya ve geliştirilmeye kesinlikle açılmaması gereken nitelikteki koruma alanları” kapsamında olduğunu kaydetmişti. Kamulaştırma kararı geri alınınca dava da sonuçsuz kaldı.
Danıştay 6. Dairesi 27 Ekim 2021 tarihinde, kararla belirlenen turizm alanında, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptı. Kasım ayının başlarında da davacı avukat grubundan Ömer Erlat, Arif Ali Cangı ve Şehrazat Mercan’ın bölgenin arkeolojik yapısına dair bilgi talep etmeleri vesilesiyle dava hakkında ben de daha fazla bilgi sahibi oldum. 12 Şubat 2020 günlü Resmi Gazete’de ilan edilen İzmir Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişiklik Teklifi’nin Stratejik Çevresel Değerlendirme Kapsam Belirleme Raporu’nda bölgenin kültür mirasına ilişkin tanım kısa iki cümleden ibaretti. Bu tanım çerçevesinde proje alanı dahilinde kalan beş adet tescilli arkeolojik SİT ve Erythrai antik kenti çevresindeki SİT durumu haritalar üzerinde gösterilmişti. Oysa 2018-2021 yılları arasında proje alanı sınırları içinde yeni 49 adet arkeolojik alan tespit edilmişti. Bunların tümü tescilli olmamakla beraber raporları tüm ilgili resmi kurumlarda bulunmakta. Ancak raporun tek eksik yanı bölgenin kültür mirası potansiyeline ilişkin değildi.
190 sayfalık raporda ilgili kurum ve uzman görüşlerinin eksikliği her satırda kendini belli ediyordu. Bölgenin önemli sulak alanlardan biri olması, tarım arazileri, endemik bitkiler ve yabani hayvanlar, en çok da kuşlardan hiç söz edilmemişti. Konusu teknik bir araştırmayı gerektiren durumlarda, bilirkişi görüşüne başvuran Danıştay 6. Dairesi, bilirkişi görüşlerinin aksine, keşfi yapan başkan yardımcısının muhalefeti ve oy çokluğuyla, yürütmenin durdurulmasının reddine karar verdiler. Bunun üzerine çevreci avukat grubu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itirazda bulundu ve bunun üzerine yürütmenin durdurulması kararı alındı. 6. Daire’nin davanın esasına dayalı iptal kararı vermesi beklenirken Bakanlıkça yürütülen işlem ve gerekçe raporu yeterli bulunarak oy çokluğuyla davanın reddi kararı alındı. Danıştay 6.Dairenin ret kararı avukatlar tarafından temyiz edildi. O esnada Kültür ve Turizm Bakanlığı sınırı belirlenen alanda yer alan Karaköy ve Zeytineli etabında daha önce belirlenen doğal SİT kararlarını değiştirerek, “Nitelikli Koruma Alanlarını, Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım” olarak belirledi. Bunun anlamı bölgede yapılaşmanın yolunun açılması. Buna tepki olarak davacılara daha çok yurttaş, Batı Urla Köyleri Derneği (BUKÖYDER), Doğa Derneği de katılarak İzmir 2. İdare Mahkemesi’nde iptal davası açıldı.
2022’nin Kasım ayında yapılan keşfin ardından Bakanlığın kararında; Nitelikli Koruma Alanlarına denk düşen kısımların isabetli olduğuna, Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı olarak belirlenen bölümlerin de Nitelikli Koruma Alanı olarak belirlenmesi gerektiği yönünde raporlar sunuldu. İzmir 2. İdare Mahkemesi, bilirkişi raporunu esas alarak, bölgede yapılaşmaya geçildiği takdirde, telafisi güç zararlar doğabileceğinden, 10 Mayıs 2023 tarihinde, yürütmenin durdurulması kararını aldı.
Ancak son durumda, seçimin hemen ardından Danıştay 6. Dairesi 2192 sayılı kararında, davacıların talebini reddetti. Yüksek mahkeme, Cumhurbaşkanlığı’nın söz konusu kararında hukuka aykırılık olmadığına karar verdi. Yani Çeşme projesinin uygulanması yeniden gündemde… İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in de ifade ettiği gibi İzmirli bu projeyi istemiyor ve olabildiğince direniyor. En son 5 Haziran günü İzmir Büyükşehir Belediyesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), İzmir Tabip Odası, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), İzmir Barosu ve 105 kişinin Çeşme Kültür ve Turizm Projesi’ne karşı açtığı iptal davalarına dair basın toplantısı düzenlendi. Ekoloji mücadelesinin avukatları temyize gideceklerini açıklarken Ege Çevre Platformu Eş Sözcüsü Süleyman Eryılmaz da haklı olarak Danıştay 6. Dairesi’nin çelişkili tutum ve kararlarını sorguladıklarını belirtti.
Sürecin bize gösterdiği ve geldiğimiz nokta seçim sonuçlarının yarattığı politik atmosferde çevre talanının şiddetinin giderek artacağı ve ekolojik mücadele içinde olanların, el verenlerin bundan sonra her zamankinden fazla dirayetli olması ve savunma sahalarımıza daha çok sahip çıkmamız gerektiği.
Arkeolojik alana devasa lunapark
Alanın kültür varlıkları açısından potansiyeline dönecek olursak, söz konusu turizm projesi alanı yaklaşık olarak 160 km2. Gerçekleştirilmesi planlanan proje Suudi Albassam Grubu tarafından finanse ediliyor ve Yeni Çeşme adıyla lanse edilmekte. Proje kapsamında planlanan büyük bir imar faaliyeti aslında. Gölkaya’da bir havaalanı (ki önceki yıllarda planlanmış ve bunun izlerini arazide görmek mümkün), Alaçatı sulak alanında bir marina, lüks konutlar, otel kompleksleri, golf sahaları ve AVM. Diğer bir deyişle İzmirlinin Çeşmelinin kapısından dahi zor girebileceği devasa bir lunapark.
Proje alanında yürütülen sistematik arkeolojik yüzey araştırması taramaları alanın bugüne dek ancak yüzde 20’sinde tamamlandı. Dolayısıyla henüz araştırma yapılmamış olan kısımlarda yeni arkeolojik alanların saptanma olasılığı yüksek. Durum böyleyken beklenen, bölgede araştırmalara devam edilmesi ve bunun Bakanlık tarafından teşvik edilmesi olurdu. Ancak 2021 yılından bu yana bölgede böyle bir çalışma mevcut değil. Oysa bölgede kültürel mirasın etkin biçimde belgelenmesi ve korunması projenin uygulanma kararı açısından hayati önem taşıyor. Tespit edilen arkeolojik alanların tümünün tescillenmesi gerçekçi bir yaklaşım değil, hele de Koruma Kurullarının ahvalini düşününce. Ancak bu alanlar kültür mirası açısından tescilli olanlardan da daha az değerli değil. Çeşme KTKGB’ne konu olan Urla ilçesine bağlı Uzunkuyu ve Zeytineli mahalleleri, Çeşme ilçesine bağlı Germiyan ve Alaçatı mahallelerinin kıyı kısmını oluşturan sulak alan, söz konusu Urla-Çeşme Yarımadası’nın ekolojik açıdan en önemli yerlerinden biri. Sulak alan olarak korunması zaten kültürel çevrenin de korunmasını doğal olarak beraberinde getirecektir. Ancak bu da pek mümkün görünmüyor şimdilik.
Azmak ve sulak alanlarının bulunduğu Alaçatı Azmak, Sukaynakları, Dümbelek Damları ve Gölkaya mevkileri halen bölgeye özgü su kuşlarının ve endemik bitkilerin yaşam alanları. Su kuşları bölgenin arkeolojik maddi kültüründe de önemli bir yer tutuyor. Havaalanı inşası için belirlenen Gölkaya ise yarımadanın en kadim mahallerinden biri. Çevresinde bulunan taş aletler ve seramik parçaları geçmişte insanların burayı bir arazi işareti olarak imlediğinin ve kutsal bellediğinin göstergesi. Bu alanda yürütülen çalışmalar en az MÖ 7. Bin’den bu yana insanların bu alanda yaşadığını ve tarım yaptığını ortaya koyar nitelikte. Cılga’da binlerce yıldır insanların kutsal saydığı bir mağara, hemen yanında ise Bizans ve Osmanlı dönemlerinde iskan edilmiş büyükçe bir köy yer alıyor. Zeytineli, Yalı mevkiinde bulunan küçük Roma Dönemi çiftliği ise denizin kıyısında hem balıkçılık hem de tarım yapanların izlerini bugüne taşımakta. Çakmaka Koyu’nda tepede bulunan gözetleme kulesinin kalıntıları denizden yarımadaya gelenleri çok uzaktan görmek için inşa edilmiş. Davacık’ta büyükçe bir köyün, Roma Dönemi sakinlerinin evleri ve zeytinyağı ürettikleri değirmenleri ve presleri halen yerli yerinde. Sarpdere’den çıkıp Karanlıkkoy’a vardığınızda ise Hellenistik bir çiftliğin kulesi ve ambarları çok yaşlı ağaçların ortasında sizi karşılıyor. Bunlar proje alanı ve çevresinde arkeolojik çalışmalarla belirlenen geçmişe dair izlerin sadece küçük bir kısmı. Zeytineli ve Alaçatı yarımadada geçmiş yaşam izlerinin, kadim çevresel değerlerin halen daha çok iyi durumda korunduğu ekolojik açıdan çok kıymetli bir alan.
İzmir’in istemediği, benimsemediği, yarımada için büyük bir eko-kırıma neden olacak projenin durdurulması ve bunun için daha kapsamlı ve destekli örgütlenilmesi büyük önem taşıyor. Bölgeyi tanıyanların ve bilenlerin proje uygulanırsa kaybın ne olacağını iyice anlatması, belletmesi gerekiyor.
Son olarak, büyük imar projeleri yarımadanın geçmişinde her daim var. Derin geçmişine baktığımızda bu topraklarda ilk emperyalist sayabileceğimiz Büyük İskender’in kendi kadar büyük yarımadayı kıstaktan bölüp kanal açma projesi antik kaynaklarda mevcut. Yani diyeceğim o ki yöneticiler, emperyalistler her daim büyük projeler üretir ve kendilerini böyle var ederler. Bunu bilerek ve kavrayarak yaşadığımız alanlara sahip çıkma bilincini tesis etmek de bizlerin boynunun borcu olmalı o halde…
#Alaçatı#Arkeoloji#Çeşme#Çeşme Turizm Projesi#Eko-kırım#Kültür ve Tuzim Bakanlığı#SİT alanı#Urla
Elif hanimin aktardigi bilgiler dikkatlice okundugunda 2.Iskenederun gibi vahim bir surecin bu sefer bu alanda yasanacagi gun gibi ortada.. Ayrica ne Fransada ne Italya da ne de komsumuz Yunanistan kiyilarinda boylesi bir talan neden yapilmiyor ? Bunlari dusunmeden sadece rant icin tum ekosistem, tarih, doga ileri nesiller hice sayilarak katlediliyor, anlamak ve anlatmak hicbir boyutta mumkun degil, ancak bu bolgedeki muhtesem doga olsun, kutsal bilgiler olsun, farkli enerjiler olsun mutlaka cevabini verecektir.
Çok iyi bir toparlama olmuş. Teşekkür ederim. Davanın avukatı olarak, sizin gözünüzden bakmak, bilgi yönünden zenginleştirici. Ancak Büyük İskender’in karizması ve çapı, bunlarda yok. Durum daha vahim.
Yazdığınız tarihi eserlere dokunulacağım sanmıyorum, diğer taraftan yapılacak bu büyük yatırımla yarımadanın tüm altyapı sorunu ortadan kalkar,yapılacak tesislere de İzmirli giremez teziniz de inandırıcı değil… bunlar Antalya İzmir arasının 3 saate düşeceği bir dönemde yapılacak bu turizm hamlesinin engellenmesi için geçerli sebepler değil ha keza inşaatın yapılacağı alanlar Kel Kel üzerinde ağaç dahi olmayan tepeler … rant kavgasını toplumun çıkarı önünde tutmamalıyız.
BİR YARIM ADALI OLARAK ÇOK DİKKATLİ OKUDUM TABİKİ DEYERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM ANCAK SÖZ ETTİĞİNİZ YER ÇÖL BENZERİ OTUN BİTMEDİĞİ BİR BÖLGE PROJENİN YAPILACAĞI ALAN TAŞLIK MEZBELELİK BİRYER VE BÖYLE BİR PROJEYE ÇOK IYGUN! BEN URLALIYIM BENCE BU KONUYLA UĞRAŞACAĞINIZA URLA OVA KUŞÇULAR DEMİRCİLİYE GİDİN BAKAN İZMİR BÜYÜKŞEHİR NETELERE İMAR VERMİŞ OVA DENİLEN URLANIN EN İYİ TARIM ALANI MALİKANELERLE VİLLALARLA DOLMUŞ HEMDE BİNLERCESİYLE..BU KONUDAN ZİYADE MADEM SAMİMİSENİZ ÇEŞMEDE ALAÇATIDA ILICADA VS VS BODRUMDA CHP Lİ BELEDİYELERİN İZİN VERDİĞİ İMARLARA VE KIYI İŞKALLERİNE BİR BAKIN..SIRF SİYASİ FARKLILIKLARINIZ YÜZÜNDEN YARIM ADAYI KALKINDIRACAK BU PROJEYE KARŞI ÇIKMAYIN O BÖLGE NEDEN BİR ANYALYA BELEK OLMASIN BÖLGE İNSANI KALKINMASIN BÖLGEDE HANGİ VATANDAŞA SORSAM BU PROJEYİ İSTİYOR ÇÜNKİ BÖLGE TARIMA ELVERİŞLİ DEĞİL TARİHİ DOKUSU VE KOYLARI DIŞINDA HİÇBİRŞEYİ YOK!JA ŞİMDİ BANADA BİR TROL FALANDA DERSİNİZ AMA GERÇEKTEN ÖYLE DEĞİL..GELİN O BÖLGEYE HARCAYACAĞINIZ ENERJİYİ GERÇEKTEN GEREKLİ YETLETDE HARCAYIN..
Yazınız çok güzel ve dokunaklı yalniz projenin yapılacağı bölgeyi bilmediğiniz ve gezmediginiz dolayısıyla buraya yabancı olduğunuz çok net olarak belli oluyor.bahse konu arazi için hayatını bu köyde geçirmiş köylülerle konuştum.endemik kuş türü varmi?diye sordum kendilerine, aldığım cevaplar tabiki kuş var ancak karga,sigircik,birkaç çeşit yabani kuş onlarda endemik değil diye cevap aldım.simdi ben bir şehirli gozuyle bakıyorum bu bozkır ve taşlık alana şu yok,tarlalar taşlı verimsiz,köylülerin beyanına göre 1.derece ve 2.derece sit olmasının sebeplerini çokta bildikleri yok.birakin siyaseti İzmirin bu makus talihi Değişsin.doga korunmak şartı ile istihdam gelsin turizmdeki payı Karadenizin bile gerisinde kalan İzmir nefes alsın istihdam artsın.. gölge etmeyin yqni bırakın güneşi gorelim.ve son olarak hiç bir ideolojik bağlantım yoktur.