Pandemide başlayan müziğe gece saati kısıtlaması sürüyor. Kısıtlamanın kalıcı hale gelmesini nasıl yorumluyorsunuz? Karar uygulamalara nasıl yansıyor? Etkileri neler?
Maalesef zaten çok zor atlatılan bir pandemi dönemi ardından biraz soluk alacağımızı düşünürken şimdi de bu yasaklarla boğuşuyoruz. Saat kısıtlamasının hiçbir geçerli nedeni yok. Bu işletmeler yerel yönetimlerden ya da İçişleri Bakanlığı’ndan ruhsat almış yasal yerler. Bu yüzden ruhsatlarında yazan saate kadar müzik yapabilmeliler. Ama nerde?.. Yasaklayarak bu ülkedeki türkü bar ve pavyonları yok sayamaz ve yok edemezsiniz. Gün gelir orada mağdur ettiğiniz müzik emekçilerine bunun hesabını verirsiniz.
Yine pandemide müzik yorumcuları ve müzisyenler büyük ekonomik zorluklar yaşadı. Normalleşmeyle birlikte zorluklar aşılabildi mi?
Ne yazık ki aşılamadı. Zira müzik yasakları, konser-festival iptalleri, sanatçılar üzerinde kurulan baskı derken bir de bunlara Türk lirasının Dolar ve Euro karşısındaki değer kaybını ekleyince müzisyenlik neredeyse yapılamaz bir duruma geldi. Zira bizim kullandığımız yerel sazlar dışında tüm müzik, ışık-ses, sahne ekipmanlarımız yurtdışından ithal ediliyor. Müzik sektörü, özellikle canlı müzik sektörü en zor günlerini geçiriyor.
‘En büyük sorun kayıt dışı çalışma’
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müzisyenlere bazı destekler verildi. Destek mekanizmaları nasıl olmalı ya da nasıl geliştirilebilir?
Türkiye’de müzisyenlerin karşılaştığı en büyük sorunların başında “kayıt dışı” olmaları yatıyor. Müzik meslek birlikleri belli kriterlere göre üye alabiliyor. Biz pandemi döneminde Kültür Bakanlığı’nın verdiği desteği dağıtmakta en başta çok zorlandık. Zira Türkiye’de binlerce müzisyen var ama herhangi bir müzik meslek birliğine ya da derneğine, vakfına üye olan müzisyen sayısı o kadar azdı ki. Bunun için başvuru sahiplerinden videolar istedik ve binlerce videoyu izleyip, müzisyen olduklarına karar verdikten sonra onları başta Müzisyenler Sendikası olmak üzere çeşitli kurumlara yönlendirdik. Bu sayede 40 bine yakın müzisyeni daha, kayıtlı hale getirdik.
Müzisyenlere yönelik saldırılarla karşılaşıyoruz. Daha önce de farklı boyutlarda saldırılar oldu, Onur Şener öldürüldü, son olarak Özkan Süslerer darp edildi. Bu saldırıların kaynağı sizce neler olabilir?
Çok garip bir ülke olduk. Her şeyi kavgayla, bağırmayla, çağırmayla kısaca şiddetle çözmeye çalışıyoruz. Bunda bugünkü siyasilerin üsluplarının da çok önemli bir yeri var. Özellikle iktidar kanalı ve küçük ortağı, en ufak bir eleştiri ve muhalefeti vatan hainliğine vardıran bir tutum içerisinde. Bu kutuplaşmadan ve şiddet ortamından uzaklaşmak için bir an önce somut adımlar atılmazsa ne yazık ki Onur Şener cinayeti ne ilk ne de son olacağa benzer.
‘Daha neyi konuşuyoruz?’
Türkiye’de müzik yasaklarının -konser iptallerinin, şarkı ve ekran yasaklarının- uzun bir tarihi var. Ancak son dönemde etkinlik engellemelerinin ardı ardına geldiğini gördük. BirGün gazetesinde “90’lı yılların sihri” yazınızda o dönemin daha farklı olduğunu anlatıyorsunuz. Geçmişi ve bugünü müzikal özgürlükler açısından değerlendirirseniz neler söylersiniz?
90’lı yıllarda bugünle kıyaslanmayacak bir özgürlük ortamı ve siyasi nezaket vardı. Cumhurbaşkanı da eleştirilirdi, başbakan da milletvekilleri de. Siyasileri hicveden karikatürler çizilir, düzeni eleştiren oyunlar oynanır, filmler çekilirdi. Ama kimde mahkemelik olmazdı. Belki o yüzdendir 90’lı yıllarda yapılan şarkıların bu kadar sevilmesinin sırrı. Zira özgürlük ortamı üreten müzisyenler için çok önemli.
Ne yazık ki 20 senedir sanata ve sanatçıya uzak, çevreye katliamına, hayvan haklarına, kadına şiddete, çocuk istismarına duyarsız bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Ülkemizin Cumhurbaşkanı konsere gitme isteğini aşağılık olarak nitelendirdi. Daha neyi konuşuyoruz?
Aynı yazıda o yılların sevilen şarkılarının bugün de popülerliğini koruduğunu söylüyorsunuz. Bugünü ve geçmişi müzikal üretim açısından değerlendirmenizi istesek…
O yıllarda insana dair duygular anlamını yitirmemişti. Aşk gibi, özlemek gibi… Şarkılar yapıldıkları dönemin temsilcisidir. O dönem de sosyal medya ve akıllı telefonlar hayatımızda olmadığı için daha pastoral bir iklim sahipti Türkiye’ye. Bu kaotik ortamı da en iyi anlatan şarkılar, sokak kültürünü ve belki de alt kültürü temsil eden rap ve hip hop. Zira insanlar daraldıkça daraldı. Yazılı ve görsel basınla daraldı, televizyon programlarıyla daraldı, ekonomik sıkıntıyla daraldı, her gün kavga eden siyasilerden daraldı. Siyasi iklim değişmedikçe bugünün müziği de değişmeyecektir.
‘Büyük payı platformlar alıyor’
Dijitalleşmeyle birlikte müzik üretimi ve dinleyicilerin müziğe erişimi kolaylaştı. Dijitalleşmenin sanatçı haklarına olumlu etkileri var mı? Üretimin dijitalleşmeyle birlikte arttığı söylenebilir mi?
Sanatçı her zaman en çok sömürülendir. Bugünkü dijital ortamda da en büyük payı Spotify, Youtube gibi platformlar alıyor. Şarkılarımızı artık daha kolay ve bağımsız bir şekilde pazarlama olanağımız olduğu için üretim arttı ama üretimin kalitesi arttı mı buna olumlu bir yanıt vermek zor.
Müzik yayıncılığı, yazarlığı da dijitalleşmeyle birlikte değişti. Dergiler yerine internet mecraları var ancak müzik yazarlarının sayısı azaldı. Uzun zamandır bu alanda kalem oynatan biri olarak yeni dönemin getirileri ve götürdükleri neler?
Eskiden Babıali diye bir kavram vardı ve gazetecilik gerçekten de çok önemli ve saygın bir meslekti. Şimdi basında çalışanlar özgür iradeleriyle değil bağlı bulundukları holdinglerin siyasi görüşlerine göre haber yapıyorlar. Dijitalleşme bir özgürlük ortamı sundu ama bu özgürlük ortamını yine bilgi kirliliğiyle, yalan yanlış haberlerle tehlikeye atan yine bizleriz. En büyük sorun gazetecilere güvenilme sorunu. Genç gazeteci dostlarım bunu eğer aşamazlarsa bir futbol takımı amigosu gibi kalacaklar. Bunu da kimse istemez.
‘Müzisyenler Sendikası güçlenmeli’
Türkiye’de sanatçıların hakları Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu’yla korunuyor. Bu yasal düzenleme yeterli mi? Yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var mı?
Bence 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu genel olarak haklarımızı koruyan bir kanun. En büyük sıkıntı kanunların ve getirdiği yaptırımların uygulanmaması ve Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin yetersizliği. Telif Hakları çok spesifik bir konu. Bu konunun hakimlerinin de bu konuda gerekli bilgiye sahip olması kaçınılmaz. Sadece telif haklarıyla ilgilenen hakimler olmalı ve bunlarının sayısı arttırılmalı.
Müzisyenlerin haklarının gelişmesi, her anlamda iş güvenliğinin (sigortalı çalışma gibi) sağlanması için neler yapılmalı?
Müzisyenlerin haklarının gelişmesi ve koruma altına alınabilmesi için mutlaka Müzisyenler Sendikası’nı güçlendirmemiz lazım. Zira müzik meslek birlikleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın mali ve idari denetiminde olan yarı özerk kuruluşlar. Devletle bir pazarlık yapma şansımız pek yok. Ayrıca müzisyen hakları ve sosyal güvencesi için sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı değil İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Yardım Bakanlığı’yla da koordineli çalışmak gerekir.
‘2 bin 500 üyemiz var’
Müzikal özgürlükler, sanatsal ifade özgürlüğü sizce nasıl güvence altına alınabilir?
Eğitimle ve birlikte hareket ederek, kamuoyu oluşturarak.
MÜYORBİR kimleri kapsıyor? Ne kadar üyesi var? Hangi alanlarla ilgili çalışma yürütülüyor?
Müzik Yorumcuları Meslek Birliği 5846 sayılı yasayla kurulmuş Türkiye’deki yorumcu sanatçıların haklarını takip eden bir müzik meslek birliği. Asli işimiz lisanslama yapmak ve lisanslama gelirlerini genel kuruldan geçen dağıtım yönergesine göre dağıtmak. Arif Sağ’dan Sezen Aksu’ya, Fazıl Say’dan Kardeş Türküler’e kadar ülkemizin çok değerli sanatçılarının üye olduğu bir kurum. Yaklaşık 2 bin 500 üyemiz var.