Türkiye, yasaklara hiç yabancı değil ancak geçen yıldan bu yana onlarca konser ve festival, belediye, valilik ya da kaymakamlık kararlarıyla ardı ardına iptal edildi. Gerekçe kimi zaman kamu güvenliği, kimi zaman toplum huzuru. Kimi zaman ise, festivaller ve müzisyenlerin “toplumun bir kesimi” tarafından hedef gösterilmesi, bu kararların alınmasına neden oldu.
Yasaklama ve iptal kararları, sektör üzerinde ekonomik baskı kurarken, işin organizasyon tarafında olanlara da caydırıcı bir etki yaratıyor. Öyle ki, iki yıldır kamp ve içki yasaklarına maruz bırakılan Nilüfer Müzik Festivali, yönetimin kararıyla bu sene gerçekleşemedi.
Bu yıla kadar Zeytinli Rock ve Milyonfest birçok köklü festivalin organizatörlüğünü üstlenen Serkan Fidan, 25 seneyi aşkın süredir menajer ve organizatör olarak müzik sektöründe. Serkan Fidan, sansürün sektöre maliyetini anlattı:
‘Hayat tarzına sert müdahale’
Türkiye’de festivaller/konserler ardı ardına yasaklanıyor/iptal ediliyor. Bu kararların arkasındaki motivasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kararların arkasındaki motivasyondan ziyade kendi durumuma bakıyorum. Geçen sene Burhaniye Kaymakamlığı, Zeytinli Rock Festivali’ni iptal ettiğinde bir röportajda “Mevcut iktidar anlayışı bir seçim daha kazanırsa ülkenin sosyal ve kültürel anlamda nasıl bir çöle dönüşeceğini gösterdikleri için bu kararı verenlere teşekkür ederim” demiştim. Bunun üstüne ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Seçim sonuçları şahsen bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu sene herhangi bir festival organizasyonunun içinde yer almaya kendimi motive edemedim, edemiyorum.
Yasak kararlarının ‘yerel örgütlerin istekleri üzerine’ alındığı ve çoğunlukla müzik etkinliklerinin hedef seçildiği görülüyor. Sizce neden özellikle müzik organizasyonlarına karşı çıkılıyor?
Aslında özellikle müzik hedef gösteriliyor diye bakmak eksik bir okuma olacaktır. Bence insanların hayat tarzına ve tercihlerine gittikçe sertleşen bir müdahale söz konusu. Festivaller gençler bira içip çadırda kalıyor diye iptal oluyor. Konserler ise sahne alacak sanatçının yaşam tercihleri, güncel söylemleri ya da politik görüşleri sebebiyle iptal oluyor. Demokratik bir ülkede hiç kimse kendini ülkenin sahibi sanacak kadar uzun süre iktidarda kalmamalı. Mevcut iktidar anlayışı her kazandığı seçimden sonra insana, doğaya, hayata ve farklılıklara saygısını biraz daha kaybederek bugünlere gelindi. Ne yazık ki geleceğe dair umutlarımız da epey azaldı.
Bugüne kadar organizasyonunu üstlendiğiniz hangi etkinlikler, ne tür gerekçelerle iptal edildi?
Bugüne kadar onlarca iptal kararıyla karşılaştım. Hepsinin de bahanesi farklıydı. Çevresel sorunlar, gelen şikâyetler, trafik sorunu… Sürekli bir mazeret bulunuyor. Fenerbahçe Stadyumu’na yakın bir yerde ikamet ediyorum. Fenerbahçe’nin maçları olduğunda o civarda oturanlar için hayat inanılmaz zorlaşıyor. Eminim her maç günü onlarca şikâyet geliyordur. Ama ligleri iptal etmek, Avrupa Kupası maçlarını oynatmamak vesaire kimsenin aklının ucundan bile geçmiyor. Üstelik bunlar tüm yıla yayılan ve 15 günde bir ya da iki kere olan durumlar. Festivaller öyle değil. Senede bir kere ve sadece 3-4 gün. Kaymakamların ve valilerin bölge tanıtımına ve esnafına katkılarını düşünerek festivalleri iptal etmek yerine ellerindeki imkanları olumsuz etkilerini azaltmak için kullanması gerektiğine inanıyorum.
‘Müzik emekçileri mağdur oluyor’
Yasak kararlarının organizasyon şirketlerine maliyeti nedir? Müzisyenlere, sektöre, hatta yerel aktörlere nasıl bir ekonomik etkisi oluyor?
Özellikle köklü festivallerin son dakikada iptal edilmesinin bölge esnafına çok ciddi bir zararı oluyor. Zaten pandemiden beri turizm sektörü belini doğrultamamışken, dört gözle festivali bekleyen ona göre stok yapan esnaf iptal kararıyla darmadağın oluyor. Otel rezervasyonlarını iptal etmeye çalışan festival katılımcıları ile oteller birbirini yiyor. Zaten ucu ucuna geçinebilen müzik emekçileri o güne başka bir iş almadıkları için mağdur oluyor. Organizatör açısından büyük bir maddi kayıp oluşuyor elbette ama tüm sene hazırlandığın bir etkinliği tamamen keyfi sebeplerle yapamıyor olmanın psikolojik etkisi daha tahrip edici oluyor.
Mevcut ekonomik durumda konser/festival organizasyonun maliyeti nedir? Dün nasıldı, bugün nasıl?
Sanırım ülkenin, hatta dünyanın geri kalanından farklı değil. Maliyetler kontrol edilemez seviyede arttı ve maliyetlerdeki artış sebebiyle bu işler artık sürdürülebilir gözükmüyor. Misal sanatçıları taşıdığımız minibüslerin İstanbul’dan Ankara’ya 3 bin TL’ye gitmesine söylenirken bir anda 15 bine gitmesini makul bulmaya başladık. Varın gerisini siz hesaplayın…
‘Keyfi engellerle savaşmaya gücümüz kalmadı’
Yakın dönem için bir kültürel etkinlik organize ederken ‘bu da iptal edilebilir’ kaygısı oluşuyor mu? Buna karşılık nasıl bir B planınız var?
Bakın ben bu sektörde oldukça tecrübeli biriyim. Kültür endüstrisinin diğer alanları için fikir belirtmem doğru olmaz ama bu ülkede canlı müzik sektöründe faaliyet göstermek kaygan zeminde dans etmek demektir. Memlekette ülkece üzüntü duyduğumuz şeyler oldukça konserler iptal olurdu ve biz de futbol maçları oynanırken, TV’lerde diziler ve eğlence programları devam ederken mahalle baskısı yüzünden konserler neden iptal oluyor diyerek, müziğin sadece eğlence olarak algılanmasının ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışırdık. Sektörün ve ülkenin çarpıklığı biz profesyonelleri öyle bir hale getirdi ki bir etkinliğe kesin gözüyle bakmamız için o etkinliğin sona ermesi gerekiyor. Tecrübelerim arasında ikinci günü yapılırken 15 gün sonraya ertelemek zorunda kaldığımız festival de var, bölge idare mahkemesinin kararıyla kapıları ilk konserin başlama saatinde açtığımız festival de. İdarenin baskısı ve boynumuza dolanmış olan “iptal” riski olmasa bile festival yapmak zaten oldukça riskli bir iş. Öngörülemez hava koşulları, teknik aksilikler, uçakların iptal olması ya da gecikmesi gibi içinde zaten yüzlerce stres kaynağı sorun barındıran bir meslek bu. O yüzden hep cebimizde B, C ve D planları taşırız. Üç kere akciğer kanserini yenen kuzenimin bir lafı vardı; “Sen istemediğin sürece kanser seni öldürmüyor”. Umarım huzur içinde uyuyordur, dördüncü kere savaşmaya gücü kalmamıştı. Bizim sektörde de durum buna benziyor. Artık keyfi engellerle savaşmaya, B, C, D planlarını uygulamaya inanın gücümüz kalmadı. İnsan hukuksal dayanağı oldukça zayıf, keyfi sebeplerle iptallerle karşılaştıkça kötü hissediyor. Kötü çocuk, istenmeyen evlat ya da adı her neyse…
Sanatçıların hedef gösterilmesi, içki satışı ve konuklamaya yönelik engeller, “farklı türde etkinliklerin planlanmasına” yol açar mı? Şu sanatçı çağırılmasın, içki satışı olmasın gibi…
Etmez olur mu? Kahve festivalleri mantar gibi çoğalmadı mı? Yeni festival şekilleri de çıkıyor ortaya. Kamp alanı ve içki satışı olmayan festivaller kaplayacak her yeri. Biz bu sektörden para kazanıyoruz ve bu saatten sonra başka bir meslek edinmemiz pek mümkün değil. Bize dayatılan neyse er ya da geç onu uygulamak durumunda kalacağız. Biz festivallerimizde içki satışından elde edeceğimiz gelirin ikamesini bulduktan sonra içki satışı olsun diye mücadele edemeyiz. Bizim işimiz içki satmak ya da içki içmek değil. İşimize odaklanır festivalleri ya da konserleri en iyi koşullarda en sorunsuz şekilde yapmaya devam ederiz. Konaklama ya da içki satışının engellenmesi bizim açımızdan ekonomik bir kayıp ve biz bu kaybı dolduracak bir ekonomik kaynak mutlaka yaratırız. Ancak bu durum katılımcılar açısından “yaşam tarzına müdahale”. Buna toplum ses çıkarmadığı sürece de bu iş böyle bir yere evrilecek. 4 milyon nitelikli insan göçü olmuş son yıllarda.
İptal kararlarına karşı yargı yolu açık. Yargı süreci nasıl işliyor?
5-10 yıl önce de ülkedeki hukuk sistemine karşı soru işaretlerimiz vardı ama kör topal olsa da işleyen bir yargı sistemi vardı. Bizim durumumuzda sorunu çözecek tek şey idare mahkemesine başvurmak ve mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı alması. Aksi durumda 8-10 yıl süren bir mahkeme sürecinin olumlu ya da olumsuz sonuçlanması pek bir şey ifade etmiyor. Size paranoyakça gelebilir ama büyük toplumsal tepkilerin mahkemeleri ve hâkimleri, üzerlerindeki siyasi baskı arttığı için olumsuz etkilediğini düşünmeye başladım. Zira yargı iyice siyasallaştığını ve idare mahkemelerinin de siyasetin etkisi altında karar verdiğini düşünüyorum. Mahkemelerin vereceği kararlar bir şeylerden etkilendiği sürece de muasır medeniyetler seviyesine çıkmamız bir hayal olarak kalacaktır.
‘Sorunun çözümü örgütlü bir siyasetle mümkün’
Kültürel etkinliklerin yasaklanmasının toplum üzerindeki etkileri neler sizce? Yasaklarla ilgili olarak kamuoyundaki tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir süredir aklımda yasaklarla ilgili oluşan tüm tartışmalar, yasaklayan zihniyet tarafından yönlendiriliyor ve onun çıkarları doğrultusunda kullanılıyor gibi paranoyakça bir düşünce yeşermeye başladı. Sosyal medya platformlarına hapsedilmiş durumdaki toplumsal tepkilerimizi özgürlüğüne kavuşturmadan da bir işe yarayacağını düşünmüyorum. Siyasetten anlayan biri değilim ama sorunun çözümünün örgütlü bir siyasetle mümkün olabileceğini düşünüyorum. Bunun da başarılı olması için arkasında toplumsal bir destek olmalı. Eğitimli ve başarılı gençlerimizin ülkeye sahip çıkmak yerine terk etmeyi tercih ettiği de aşikâr. O yüzden umutlu değilim. Belki istediğiniz cevapları size veremiyorum ama umutlu olacak bir sebep de göremiyorum.
Halihazırda çok zor bir ekonomik dönemden geçerken, süreç böyle devam ederse, neyle karşı karşıya kalırız? Ne yapacaksınız? Ne yapmalı?
Kültür endüstrisi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına endişeli şekilde giriyor. Son 10 yılda 4 milyon yurttaşımız başka ülkelere taşınmış. Bu ülkenin vatandaşlarına direttiği yaşam tarzını kabullenmeyenlerin büyük çoğunlukta olduğunu düşünüyorum. Ben bu göçün bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum. Üstelik bu jenerasyon 80 Darbesi sonrasında ülkeden kaçıp 90’ların ikinci yarısında geri dönen kuşak gibi de değil. Bu kuşak göçtüğü ülkede mutlu olmayı başaracaktır. Son çeyrek yüzyılda sistematik şekilde ülkemizin kültürel çeşitliliğini hedef alan politikalar uygulandı. Bunun sonuçlarıyla sadece kültür endüstrisi değil, tüm yurttaşlar yüzleşmek durumunda. İşin ekonomisini konuşabilmek için önce sektörün nereye evrileceğini anlamak gerekiyor.
Sektör paydaşları, sanatçılar, emek üretenler nasıl korunabilir?
Söylemeye çalıştığım şey aslında bunun sektörle ilgili bir sorun olmadığı. Biz bir ayağı Ortadoğu’da bir ayağı Avrupa’da olan ve gittikçe muhafazakârlaşan bir ülkede faaliyet gösteren bir sektörüz ve ülke koşullarına öyle ya da böyle uyum sağlarız. Bu yasaklar ve kısıtlamalar sektörle ilgili gözükse de aslında bireylerin kişisel tercihleri ve hayat tarzları ile ilgili bir konu. Bu yüzden de aynı nasıl yönetilmek istediğine karar verdiği gibi, sürecin nereye gideceğine de toplum karar verecek. Biz sektör paydaşları olarak işimize ve hayatımıza devam edecek yollar bulacağız. Ama siz elinizde bira ile konser dinlemek istediğinizde başka bir ülkeye gitmek zorunda kalacaksınız.
#Konser ve festival yasakları#Milyonfest#Nilüfer Müzik Festivali#organizatör#Serkan Fidan#Zeytinli Rock Festivali
Harika bir röportaj, gerek sorular gerekse cevap ve tespitler çok iyi…
Benim hâlâ umudum var sizin gibi gençler olduğu sürece bu ölü toprağı üzerimizden kalkacak ve yeni yüzyıl da herşey çok güzel olacak.