Türkiye’de çağdaş sanat, özgürce üretim yapılabilen bir alan mıdır? Üretimi, özgürlüğü, özgünlüğü belirleyen ya da sınırlayan unsurlar var mı?
Türkiye fikirsel ve yaratıcılık anlamında hemen hemen hiçbir alanda özgürlüğün olduğu bir yer değil ki, çağdaş sanat üretimi için farklı olsun.
Üretim için sosyo-ekonomik şartlardan sosyo-politik şartlara kadar kısıtlamalar olduğu gibi, içinde bulunduğumuz camianın da kendi içinde hiyerarşisi bulunmakta.
Sanat camiası eğitimden itibaren sakatlıklarla devam ediyor. Eğitim sistemi kendi içinde hiyerarşisini, sansürünü ve gerçek dünyayla kopukluğunu her geçen gün arttırarak sanatçı adayını hazırlamaktan çok uzak. Bu öğretiden başlayan sınırlar, kalıplar, öğretinin tersine, bir küratörün dikkatini çekmek, bir galeriye dahil olma çabasına dönüşüyor.
Son zamanlarda sayısı artan galeriler rekabetle seviyesi artması gereken ama ters işleyen bir sektöre dönüştü. Galeri sahipleri küratör, küratörler de sanatçı olma sevdasında, sanat eleştirisi yazanlar da sistemin bir parçası olarak al gülüm ver gülüm sergi haberi vermek, pohpohlamak üzerine bir dili tercih ediyor.
Galeriler sanatçılarının bir kısmının üretim süreçlerine dahil olma hadsizliğini, kapitalizmi silah olarak kullanıp, sanatçıları aç kalma ve kalmama arasında bırakarak üstü kapalı tehdit ediyor. Asıl olanın kim olduğunu unutturup bu illüzyonla sanatçının galeriye muhtaç olduğu bir sanal dünya yaratıyorlar. Bunu yaparken sanatçıya koleksiyoneri olup olmadığını dahi soracak hale gelebiliyorlar. Sanatçı var olma savaşı ile hayatta kalma savaşı arasında üretim yapmaya çalışıyor. Bazen satan bir işi örnekleyerek sanatçıyı bu çıkmazda kör edip senelerce aynı/benzer işler ürettirerek seri üretime sürüklüyorlar. Konfor alanına alışan sanatçı da yeni bir şey denemeye cesaret edemez hale geliyor.
Bağımsız küratörlerle, sisteme göbekten bağımlı küratörler arasında da ince bir çizgi var. Maalesef sisteme göbekten bağımlı küratörler zaten işin ekonomik boyutunu çözmüş, aynı sanatçılar, aynı döngü içinde dolanıp duruyorlar. Bağımsız küratörlerin içinde çok iyiler olmakla birlikte sanatçıyla aynı kaderi paylaşıp çarkın içinde öğütülüyorlar.
Tüm bu kargaşanın içinde tilt masasındaki top gibi ordan oraya vuran sanatçı ya pes edip üretimini “satan işe” çeviriyor ve özgünlükten ödün vermek zorunda kalıyor ya da direnmeye devam ediyor. Direnen tüm sanatçıların şerefine!
‘Yerli-yabancı sanatçı farkı’
Galerilerden, küratörlerden söz ettiniz. Türkiye’de çağdaş sanat piyasasına yön veren belli başlı kuruluşlar var mı? Bu kuruluşlarla sanatçılar arasında eşit/yatay bir ilişki kurulabiliyor mu? Ya da sanatçının lehine bir işleyiş söz konusu mu?
Olmaz mı? Türkiye’de bağımsız sanat organizasyonu var mı diye sorsanız cevap vermem daha kolay olurdu. Bir holdingin ya da iş dünyasının desteklemediği tek bir sanat organizasyonu, müze bilmiyorum ben. Ülkemizde de iş dünyasının her daim iktidarla ters düşmeme gibi bir sorumluluğu var. Aslında sermayenin sanatı desteklemesinde yanlış bir şey yok da seçici kurulda olma egolarını anlamıyorum tam olarak.
İlişki her daim var ama eşitlik ve yataylık söz konusu olamaz. Bu her zaman dikey bir ilişki, eğer bu topraklardan bir sanatçıysanız. Zaman zaman eşitlik ve yataylık varmış gibi görünmesinin sebebi, o dönem içinde parlayan sanatçının ışıltısından aydınlanmak içindir. Ama pırıltınız sönmeye yüz tutsun kapalı kapılar ardında dikey ilişki hemen devreye girer.
Fakat aynı oyuncular yabancı sanatçılarla bu tarz dikey ilişkiye giremezler. Burada aynanın iki yüzü de devreye girer, yabancı bir sanatçı yaptığı işle arasına kimseyi sokmaz ve kimse de o saygısızlığa yeltenmez. Sanatçı tüm bu ortamı lehine çevirebilme becerisine sahipse –ki bu imkansız değil– bu lehinedir.
Çağdaş sanat fuarlarının nasıl bir rolü ve işlevi var?
Çağdaş sanat fuarları piyasanın renklenmesine, çeşitlenmesine, toplumun sanat algısının gelişmesine yarıyor ya da yaramalıdır. Gördüğünüze alışıyor, benimsiyor ve kendinizi dahil hissediyorsunuz. Fakat her ticari fuar gibi sanat fuarlarının da arz ve talep üzerine oturması, bağımsız sanat oluşumlarına az yer vermesi ciddi bir sorun. Hemen hemen her sene aynı pavyonda aynı galerileri ve sanatçıları görmek sıkıcı bir hal almaya başladı. Sanat daha çok şaşırtmalı ve heyecan uyandırmalıdır. Evlerdeki biblo ve geyikli tablonun yerine aynı sanatçıların işleri aldı.
Siz, “Derdim olan konular üzerine çalışıyorum” diyorsunuz. Kadın, din, barış/savaş gibi konularda eserleriniz var, sergiler açtınız. Çağdaş sanatın içinden doğduğu toplumla ilişkisi konusunda neler söylersiniz? Sorunları yansıtıyor mu yoksa bağ kopuyor mu?
Sanat yapma refleksim tamamen kendimi iyileştirme yönünde, bazen duyduklarınız, gördükleriniz o kadar ağır geliyor ki taşımaktan yoruluyor ve bunu bir şekilde haykırmak istiyorsunuz. Bu kadar kendime dönük bir üretim biçimini seçmiş olmamın bağımsızlığının da keyfini sürüyorum.
Elbette doğduğum, büyüdüğüm toplumla birebir ilişki içinde yaptığım sanat. Mutlaka her sanatçı da doğduğu, içinde yer aldığı toplumu yansıtıyordur, kimi ayna olarak kimi reddederek.
Sorunları yansıtıyor mu yoksa kendi oyun alanımızda yuvarlanıp gidiyor muyuz, orasını tam olarak bilemiyorum. Bu benim sanat yapma refleksimden bağımsız olarak gelişen sonuçlar.
Elbette daha çok izleyiciye ulaşmak ya da görünürlülük sağlamak istiyorum ama bunun için bağımsızlığımdan ödün vermeye niyetim yok.
‘Vergi kanunda değişiklik gerekli’
Seramik en eski malzemelerden biri ve Türkiye’nin önemli seramik sanatçıları var. Bugünkü çağdaş sanatın içinde nasıl bir yeri var?
Seramik doğasının dezavantajlarından (kırılganlık, ağırlık) sıyrılıp çağdaş sanat içinde yerini bulmaya başladı diyebilirim. Daha çok galeri, küratör, bu plastikliği çok geniş malzemenin sanatçı çalışmalarına dikkat çekiyor ve sergilerde yer veriyor. Artık dekoratif obje olarak görülmekten çıkıp koleksiyonerin de portföyünde yer buluyor.
Çağdaş sanatı alanında da toplumsal cinsiyet kalıplarının hükmü olduğu söylenebilir mi?
Maalesef söylemek durumunda kalıyoruz. Daha geçen bir çalıştay listesinde 8’de 1 kadın seçilmişti, hem de seramik gibi ülkemizde kadın sanatçıların ağırlıkta olduğu bir alanda.
Fakat ben kişisel olarak hayatımın hiçbir alanında kadın olmanın dezavantajını yaşamadım. Bu konuda ahkam kesmem doğru olmaz.
Türkiye’de sanat alanıyla ilgili kültür politikaları oluşturulurken, nelerin ele alınmasını, nelerin karara bağlanmasını istersiniz?
Öncelikle sanatçının dahil edildiği vergilendirme kanunlarının yeniden inşa edilerek sanatçıyı mağdur bırakan kanun maddeleri kaldırılmalı. Yeni mezunlara teşvik edici primlerin / hibelerin çoğalması gerekli. Bağımsız sanatçılara işlerini sergileme alanları açılmalı. Devlet desteğinin yurtiçi ve yurtdışı olarak arttırılması ilk aklıma gelenler.
#Kültür kuruluşları#Küratörler#Sanat eleştirmenleri#Sanat Galerileri#Seramik sanatı