Serpil Kemalbay Pekgözegü (HDP, İzmir) – AKP’nin egemenliğine ve cinsiyet eşitsizliğine dayanan politikaları kadınların karşı karşıya kaldığı şiddeti her geçen gün büyütmektedir. 2022 yılının ilk on ayında erkekler en az 280 kadını öldürmüştür. 2022 yılının Ekim ayında basına yansıdığı kadarıyla erkekler en az 70 kadına şiddet uygulamış, en az 18 kız ve oğlan çocuğunu istismar etmiş, en az 13 kadını taciz etmiş, 14 kadını da seks işçiliğine zorlamıştır. Yine, ekim ayında en az 32 kadın ve 4 çocuk şiddete maruz kalmıştır, erkek şiddetine maruz kalmıştır. Görüldüğü gibi ülkemizde kadına yönelik şiddet ve cinayetler dört bir yanda kol gezmektedir. 5’inci Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi sorumluluğu üstlenmek yerine kadınları suçlaması bir kadın düşmanlığıdır, vicdansızlıktır, utanç vericidir.
Sayın vekiller, tek adamın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesi kadın cinayetlerinin, kadının maruz kaldığı her türlü şiddetin ortadan kaldırılması çabasından vazgeçmek demektir. AKP saray iktidarı, kadınları aile kurumu içine sıkıştırmakta, kadınların ne giyeceğine, nasıl yaşayacağına dair sürekli dayatmalarda bulunmaktadır. Toplumun bir kesimine şirin gözükmek adına kadınların üzerindeki erkek egemenliğini ve ayrımcılığı körüklemektedir. Erdoğan kadınlara 3 çocuk, 5 çocuk siparişi verirken Kürtlerin 5-10 çocuk yaptığını söyleyerek ırkçılığı da kadın bedeni üzerinden beslemektedir. Biz kadınlar bu ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı politikaları reddediyoruz. Yine, AKP iktidarının izlediği savaş ve sermayeyi semirten politikalar toplumu derin bir yoksulluğun içine itmektedir. Artan yoksulluğun maddi ve psikolojik yükü de en çok kadınların sırtına yüklenmek istenmektedir.
Zeki Hakan Sıdalı (İYİ Parti, Mersin) – Kadına yönelik her türlü ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi adına etkin ve kapsamlı politikalar geliştirmek siyasetin asli görevidir. Ancak siz iktidar olarak ne yapıyorsunuz? Kasımda yine, aziz Meclis çatısı altında, öncülüğünüzde millî uzlaşıyla kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece kararnamesiyle çıkıyorsunuz; 2011-2022. Buna gerekçe olarak da mevcut kanunların kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye yettiğini gösteriyorsunuz. Yetiyor mu? Bakalım: Mevcut kanunlar yettiği için mi bugün OECD ve G20 ülkeleri arasında kadına şiddetten mustarip 1’inci ülkeyiz? Her şey yeterli olduğu için mi cinsiyet ayrımcılığının en fazla olduğu 129 ülke arasında 26’ncı sıradayız? Malavi, Burkina Faso, Mozambik bile bizden daha iyi sırada. Geçtiğimiz günlerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu açıklandı; burada da 36 ülke arasında maalesef 35’inciyiz. Yalnızca bu ürkütücü veriler dahi sözleşmeden çekilme kararının yanlışlığının ve kadına yönelik şiddetin ne derece derinleştiğinin somut bir örneğidir.
Neslihan Hancıoğlu (CHP, Samsun) – Kadın-erkek eşitliği diyoruz ama bugün ülkemiz cinsiyet ayrımcılığının en fazla olduğu ülkeler arasında 26’ncı sırada yer alıyor -tablomuz bu- ve kadınları eşit birey olarak görmeyen ve yaşam haklarına sahip çıkmayan anlayış toplumsal ve siyasal yaşama egemen olduğu müddetçe bu kara tablo değişmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddete karşı yürütülecek mücadelenin temeli kadın düşmanı politikaları bertaraf etmektir. İktidar, İstanbul Sözleşmesi konusunda sergilediği tutumla niyetini de gerçek yüzünü de göstermiştir. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik, uluslararası bağlayıcılığı olan en kapsamlı hukuki metindir. Kadınların bu sözleşmeden hukuksuzca çekilme kararı veren bir iradeden özgürlük adına, can güvenliği adına en küçük bir beklentisi kalmamıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Bir asır önce, birçok gelişmiş ülkeden bile önce, bütün haklarını elde etmiş olan, cumhuriyetinin değerini bilen Türk kadını, bu gerçeğin farkındadır ve gereğini yapacaktır.
Çiğdem Erdoğan Atabek (Ak Parti, Sakarya) – Sözlerime, Gaziantep’te terör saldırısında hayatını kaybeden, şehit olan 5 yaşındaki yavru Hasan’ı ve 22 yaşında, daha hayatının baharında şehit olan Öğretmen Ayşenur’u rahmetle anarak başlamak istiyorum. Söze nereden, nasıl başlayacağımı bilmediğim bir ruh hâli içinde konuşmak durumundayım bugün çünkü yüreğim, altı gün önce İstanbul’daki terör saldırısında hayatını kaybeden Arzu ve evladı Yağmur; Yusuf ve evladı Ecrin; Adem ve eşi Elif için alev alev yanıyor. Dün, Gaziantep’te, en güvenli yerinde, evinde, oyuncaklarıyla oynarken şehit olan 5 yaşındaki Hasan için yanıyor. Ailesinin, öğretmen olduğu için gurur duyduğu Ayşenur kardeşimin şehadeti için yanıyor. Terör saldırısı sonucu, çocukların okullarında yaralanmaları nedeniyle bir anne olarak alev alev yanarken konuşmak âdeta zül. Önerge şiddet üzerine, hadi anlatayım acıyı diyeceğim, önergeyi veren, terör örgütüne “Dur!” diyemeyenler ve hatta bağını kesemeyenler ve hatta sırtını dayayanlar.
Serpil Kemalbay Pekgözegü (HDP, İzmir) –Acılardan rant toplama, acılardan rant toplama!
Çiğdem Erdoğan Atabek (Devamla) – Gözleri kör, kulakları sağır, vicdanları felç olmuş ise ne desek nafile, ne desek yetersiz. (Ak Parti sıralarından alkışlar)
Dağa kaldırılan kız çocuklarının çocuklukları, gençlikleri, hayalleri ellerinden alınırken de önerge verseydiniz keşke. O kızlara tacizler, tecavüzler, şiddetin en âlâsı yapılırken neredeydiniz? (…) İki gün sonra Öğretmenler Günü’nü kutlamak nasip olmayan Ayşenur’un kanı kurumadan kadın şiddetinden nasıl bahsediyorsunuz? Haydi söylesenize “PKK çocuk katilidir, PKK kadın katilidir” diye. Nerede? Zaten biz de bugün size ne sayı ne önlem ne siyaset anlatacak değiliz. Bugün, size aynada kendinize bakıp Hasan’ı, Ayşenur’u görmeyi tavsiye ediyoruz. Bizim kadına yönelik şiddetle mücadelemiz bir sözleşmeyle başlamadı, bir sözleşmeyle de bitmez. Son yirmi yıldır bu alanda yaptığımız çok önemli adımlar, çok önemli reformlar var; bunları değil üç dakikada, burada üç saat dursak yine anlatmakla bitiremeyiz.
Meral Danış Beştaş (HDP, Siirt) – Bu iktidar döneminde kadına yönelik şiddet, kadına yönelik ayrımcılık, kadına yönelik istismar her anlamda rekor kırıyor. Bu iktidar öyle bir şeye imza attı ki… Nahide Opuz davasından sonra imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çeken bir iktidarın üyesi başka bir şey anlatamaz zaten. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek “Bu ülkede kadına yönelik ayrımcılığa devam edeceğim” demektir, “Bu ülkede şiddetle mücadele etmeyeceğim” demektir. Ayrıca, bize yönelik söylediğiniz o bütün kötü sözleri ağzıma almadan aynen iade ettiğimi ifade etmek istiyorum. Hiç kimse ama hiç kimse bize ne etik ne vicdan ne şiddetle mücadele dersi veremez. Sizin Genel Başkanınız “Kadın ve çocuk da olsa gereği yapılacaktır” diye işlenen cinayetlere onay veren bir Genel Başkan; bunu unutmayın.
Jülide İskenderoğlu (Ak Parti, Çanakkale) – Diyarbakır Anneleri de kadın. Diyarbakır Anneleri de kadın, onlara da şiddet uyguluyorsunuz.
‘Kürtçe şarkı söylediği için tutuklu’
Ayşe Sürücü (HDP, Şanlıurfa) – Değerli halkımız, bugün Kürt bir sanatçıdan söz etmek istiyorum: Nudem Durak, Kürtçe şarkı söylediği için tutuklanıyor. 2015 yılından bu yana tutuklu ve on dokuz yıl hapis cezası veriliyor.
Oya Eronat (Ak Parti, Diyarbakır) – Yalan söylüyorsun! “Kürtçe şarkı söylüyor” diye kimse tutuklanmıyor.
Ayşe Sürücü (Devamla) – Nudem’e bu cezayı veren mahkeme heyeti, daha sonra cemaat üyesi oldukları gerekçesiyle ihraç edilip yargılanmışlardır.
Oya Eronat (Diyarbakır) – Oradan sallamayla olmuyor bu işler! Dürüst olacaksın biraz!
Ayşe Sürücü (Devamla) – Cemaat mensubu olan bu heyet, hangi kanuna göre Nudem Durak’a bu ağır cezayı vermiştir? Üstelik zehirli guatr teşhisi konan ses sanatçısı Nudem Durak, hasta bir mahpustur.
Oya Eronat (Diyarbakır) – Kürtçe şarkı söylediği için kimse tutuklanmaz bu vilayette.
Ayşe Sürücü (Devamla) – Hasta genç bir kadını şu anda cemaat üyelerinin kararıyla sırf Kürtçe şarkılarından dolayı içeride tutuyorsunuz.
Oya Eronat (Diyarbakır) – Sallamakla olmuyor!
Ayşe Sürücü (Devamla) – Bu karar neden bozulmuyor? Cemaat üyelerinin kestiği cezalar hâlen olduğu gibi duruyor. Artık, notalara da ceza kesiyorsunuz. Nudem Durak hasta bir mahpustur, bu kararı hangi vicdana sığdırıyorsunuz? Nudem’in cezaevinden bir an önce tahliye edilmesi gerekmektedir. Nudem’in cezaevinden kamuoyuna bir mesajı var ve diyor ki: “Özgür bir gökyüzü ve uçan kuşlar eşliğinde şarkı söylemek varken insanın dört duvar arasında tutulmasına anlam veremiyorum. İçinde insanlığa dair zerre duygu barındıranlara sevgilerimi iletiyorum.”
‘7 yaşındaki sözde trans’
Muhammed Levent Bülbül (MHP, Sakarya) – Sayın Başkan, 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Çocuk Haklarına Dair Sözleşme imzalanmış ve o tarihten günümüze 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olarak ilan edilmiştir. Yine 2000 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi’nde yer alan 19 ve 34’üncü maddelerine istinaden 19 Kasım günü Dünya Çocuk İstismarını Önleme Günü olarak ilan edilmiştir. 15 Kasım 2013 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuklar ve Silahlı Çatışma Raporu’nda ve İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından 19 Haziran 2014 tarihinde yayınlanan raporda terör örgütü PKK-YPG’nin Afrin, Ayn el Arap ve Cezire’deki kontrol noktalarında 18 yaş altı erkek ve kız çocuklarını kullandığı ve bilgi ve askerî teçhizat iletmek ve eğitilmek üzere kullanıldıkları nakledilmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütünün konuya yönelik yaptığı araştırmaya göre birçok çocuğun ailesinin haberi olmadan PYD’nin sözde gençlik merkezlerinde bulunduktan sonra kendilerinden haber alınamadığı ve ailelerin çocuklarının PYD/YPG’ye katıldığını ve ya da zorla götürüldüğünü daha sonra öğrendikleri kaydedilmiştir. Terör örgütü tarafından kaçırılan 15 yaşındaki Halime Gündüz ve Fırat Aydın Eren’in aileleri çocuklarının 23 Nisan’daki bir pikniğe katıldıklarını ve sonra da kendilerinden haber alamadıklarını söylemişler, 19 Mayıs 2014 tarihinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde eylem yapmaya başlamışlardır. Yine, terör örgütü tarafından çocukları kaçırılan Diyarbakır Anneleri 3 Eylül 2019’da oturma eylemi başlatmışlardır. (…)
Los Angeles’taki LGBT+ yürüyüşünde 7 yaşındaki sözde trans çocuk öncülük etmekte, İngiltere’de bir öğretmenin otizmli çocuklara “Yanlış cinsiyettesin” telkininde bulunduğu ortaya çıkmakta, pedofili ve çocuk istismarı ABD ve Batı literatüründe “Pizzagate olayı” olarak anılmaya devam etmektedir. Geçtiğimiz günlerde İsveç’te ailesinden koparılan mülteci kız çocuğu Meryem mahkeme kararıyla eşcinsel bir çifte evlatlık olarak verilmiştir. Çocuk ihmal ve istismarının bariz bir göstergesi olan bu ve benzeri gelişmeler çocuğun duygusal, bedensel, ruhsal ve sosyal gelişimini engellemekte; kimlik, kültür ve inanç yönünü ipotek altına almaya çalışmaktadır. Özellikle Avrupa’da Türk ve Müslüman çocuklarının bu tür uygulamalara hedef hâline getirildiği bilinmektedir.
#25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü#İstanbul Sözleşmesi#Nudem Durak#Recep Tayyip Erdoğan