Mevlâna Haftası
Tahir Akyürek (Ak Parti, Konya) – Hepimiz ülkemizin menfaati için, Türkiye’miz için, insanımız için çalışıyoruz, görüşüyoruz, görüşlerimizi beyan ediyoruz. Hazreti Mevlâna’nın diliyle farklı bir pencereden birkaç cümle söylemek istiyorum. Şebiarus törenleri haftasındayız, Mevlâna Haftası’ndayız. Konya’da şu anda 7-17 Aralık tarihleri arasında icra edilen Şebiarus törenleri ve Mevlana’yı anma programlarını yaşıyoruz, yürütüyoruz. Hazreti Mevlâna buyuruyor ki: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.” Yine “Bir canım, belki yüz bin bedenim var, canım canına karışmıştır; seni inciten beni de incitir.” buyuruyor. Şebiarus törenleri aslında Hükûmetimizin döneminde özellikle her alanda olduğu gibi ülkemizin kültürel kalkınması alanında da çok önemli bir göstergeyi oluşturdu. AK PARTİ Hükûmetlerinden önce evrensel bir program olan Şebiarus törenleri Konya’mızda birkaç bin kişinin izleyebildiği pota altlarında, spor salonlarında icra ediliyordu. Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığımız dönemde Cumhurbaşkanımızın da desteğiyle dünyadaki en büyük kapalı ve açık sema alanına sahip Mevlâna Kültür Merkezini tamamladık, şu anda programlar orada icra ediliyor. 2022 programları da yani Hazreti Mevlâna’nın vefatının 749’uncu yıl dönümü programları da orada 100’e yakın etkinlikle şu anda devam ediyor. Sergiler, konferanslar, paneller, söyleşiler, sema ayinleriyle birlikte dünyanın dört bir yanından gelen 10 bine yakın misafirimizi şu anda orada ağırlıyoruz. Milletvekillerimizden bu Şebiarus törenlerine, Mevlâna ihtifallerine, programlara bugüne kadar katılmamış olan arkadaşımız varsa bu vesileyle onları davet ediyorum, yine, tüm vatandaşlarımızın da âdeta maneviyat sofrası olarak kabul ettiğimiz bu programlara iştiraklerini diliyorum.
Hazreti Mevlâna’nın diliyle, Hazreti Mevlâna’nın 7 öğüdüyle konuşmama son vermek istiyorum. Diyor ki Hazreti Mevlâna: “Akar su gibi ol, cömertlik ve yardım etmede/ Güneş gibi ol, şefkat ve merhamette/ Gece gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede/ Ölü gibi ol, hiddet ve asabiyette/ Toprak gibi ol, tevazu ve alçak gönüllülükte/ Deniz gibi ol, hoşgörülükte/ Her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.”
Milli kültür ve ailenin korunması
Hülya Nergis (Ak Parti, Kayseri) –Millî kültürümüzün nişaneleri olan ecdat yadigarı eserlerin korunmasında, geleceğe aktarılmasında önemli bir işlev gören Millî Saraylar Başkanlığının bünyesinde Topkapı Sarayı başta olmak üzere 5 saray, 7 kasır, 5 müze ve 2 fabrika bulunmaktadır. Ayrıca, 23 farklı koleksiyondan oluşan toplam 365 bin taşınabilir tarihî eseri bünyesinde barındırmaktadır. İslam eserleri mirasının geniş kitlelere ulaştırılabilmesi düşüncesi İslam medeniyetleri Müzesi Projesi’nin hayata geçirilmesine sebep olmuştur. 2019 yılında İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük camisi olarak hizmete açılmış Büyük Çamlıca Camisi Külliyesi içerisinde kurulan İslam Medeniyetleri Müzesi, modern mimarisi ve sergilenen zengin koleksiyonlarıyla çok geniş bir tarihî mirası barındırmaktadır. Çağdaş teknikler kullanılarak dijital çalışmalarla ziyaretçilerin, sadece görerek değil, etkileşimli deneyimler yaşayarak İslam medeniyetini tanımaları hedeflenmektedir. Allah’ın “Hay” isminden ilham alarak hazırlanan abıhayat enstalasyonunda ayetlerle suyun gücü ve hayatımızdaki yeri anlatılmış, özel ses istasyonlarında ise Türk müziği makamlarının hastalıkların tedavisinde kullanımlarından örnekler sunulmuştur. Hazreti Peygamber (AS) sevgisinin tezahürü olan Osmanlı döneminde mukaddes emanetlerin korunması için yapılan muhafazaların yanı sıra, kaftanlar ve tılsımlı gömlekler bölümleriyle İslam medeniyetinin değişik örnekleri sergilenmektedir.
İslam sanatında önemli bir yere sahip olan geleneksel sanatlarımızdan hat, tezhip ve ebru alanlarındaki şaheserlerinin yer aldığı hüsnühat bölümü ile çini sanatına ilişkin bölümün ardından, beratlar ve fermanlar ile İslam dokuma sanatına ilişkin klasik koleksiyonlarla İslam Medeniyetleri Müzesi tamamlanmaktadır. Ana hatlarıyla 15 tematik başlık altında şekillendirilen İslam Medeniyetleri Müzesinde yedinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla kadar uzanan 800’ü aşkın eser sergilenmektedir.
2022 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla millî saraylarımızı ziyaret eden yerli, yabancı kişi sayısı 6,5 milyona ulaşmıştır. Millî saraylarımız yabancı ziyaretçilerin İstanbul’daki en önemli ziyaret destinasyonlarından biridir.
Türk-İslam kültürünün en özgün örnekleri olan millî saraylarımız ve tarihî varlıklarımız köklü kültürümüzün, özgün medeniyetimizin, güçlü devlet geleneğinin örnekleri olarak ilelebet korunmalı ve yaşatılmalıdır. Gençlerimize millî şuurun verilmesi, tarih bilincinin aşılanması, ecdadın tanıtılması her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Dijital mecraları kullanan Batı medeniyeti bütün dünyada korkunç bir dezenformasyon politikası uygulamaktadır. Bu dezenformasyon kültürel ve manevi değerlerin aşılandığı aileyi hedef almış durumdadır. Ailesi olmayanın milliyeti olmaz, ailesi olmayanın devleti olmaz, ailesi olmayan asker olmaz, ailesi olmayanın geleceği de olmaz. Vahşi kapitalizmin, küreselleşmenin ve bütün sınırları yerle bir eden dijitalleşmenin sonucu olarak Batı’dan esen ve bütün değerleri tehdit eden bir kasırga vardır. Kültürel, manevi ve millî olan bütün değerler tehdit altındadır.
Hülya Nergis (Devamla) – Batı’dan pompalanan cinsiyetsizleştirme politikasının hedefi aile kurumu ve nüfusun azaltılmasıdır. Nitekim dünya nüfusunun azaltılması hedefi alenen ve açıkça belli çevrelerce uzun süredir zikredilmektedir. Cumhur İttifakı olarak başörtüsü ve ailenin korunmasıyla ilgili hazırlanmış olan Anayasa teklifi bu bağlamda oldukça hayatidir. Nesillerin devamı için millet olarak aile kurumuna sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur.
‘Asimilasyon, kültürel soykırım’
Habip Eksik (HDP, Iğdır) – Değerli halkımız, kuruluşunda büyük bir emeği olan ve 1921 Anayasası’nda eşit yurttaş olarak tanımlanan ama 1924 Anayasası’nda ötekileştirilip yok sayılan Kürt halkı, sadece bugün işkenceden geçirilmiyor; maalesef, yüz yıldır iktidarlar tarafından Kürt halkı sistematik olarak işkenceye uğruyor, asimilasyona ve kültürel soykırıma uğruyor. Bu süreçte Kürt halkını temsil eden Kürt halkının seçtiği insanlara da şiddet, ölüm ve işkence her zaman reva görüldü, bugün de, mevcut iktidar döneminde de reva görülüyor. O açıdan buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum: Ne bizim halkımızdan ne de özgürlük mücadelesini yürüten, demokrasi, barış mücadelesini yürüten halkımızın çocuklarının canından canımız daha kıymetli değildir. Halkımıza buradan bir kez daha söz veriyoruz: Ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar sonuna kadar mücadele edip halkımızın hak ettiği eşit yurttaşlığı mutlaka sağlattıracağız ve bize zulmü, işkenceyi, ölümü reva gören iktidarları mutlaka göndereceğiz. Saraylarında keyif çatan siyasetçilerin, emin olun, o keyiflerine son verip o sarayların anahtarlarını paspasın altına bırakıp gidecekleri günleri mutlaka getireceğiz, sözümüz olsun bir kez daha.
‘Netflix haddini aştı’
Ali Muhittin Taşdoğan (MHP, Gaziantep) – Dijital medya platformları da son dönemde en etkin kullanılan etkileşim alanlarından biri olarak kullanılmaktadır. Bu platformların ise hep aynı içeriğe sahip olmadığını, bu içeriklerin değişkenlik gösterdiğini hepimiz az ya da çok biliyoruz. Çünkü bazı dijital medya platformlarında yayınlanan içerikler değerlerimize hakaret etmekte ve toplumumuzu olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle ülkemizin güvenliğini tehdit eden, ahlaki, millî, manevi ve kültürel değerlerimizi bozmaya yönelik bazı seviyesiz içerikler yayınlanmaktadır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin 21 Haziranda grup toplantısında uyarmış olduğu Netflix de bu seviyesiz içerikleri yayınlayan dijital medya platformlarından biri olarak haddini fazlasıyla aşmıştır. Son olarak bir dizinin sahnesinde gösterilen haritada Türkiye’nin doğu bölgesi Ermenistan’ın toprağı olarak yansıtılmıştır. Üstelik, Netflix ülkemizi hedef alan bu yayınlarını ilk defa da yapmamaktadır. Daha önce de Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan “sözde soykırım, Ermeni soykırımı” yalanı, Fetullahçı terör örgütünün propagandasını yapan ve bölünmüş Türkiye haritasını içeren dizileri yayınlama ucubeliğini göstermiştir. Ülkemize iftira ve asılsız içeriklerle saldıran platformların bu ve buna benzer yapımlarının bir an önce yayından kaldırılması, ülkemizin erişiminin engellenmesi gerekmektedir.
‘RTÜK yayınları denetlesin’
Arzu Erdem (MHP, İstanbul) –(…)Bir diğer önemli husus, çocuklarımızın ve gençlerimizin izleyebileceği saatlerde yayınlanan programlar; psikolojik travmalara sebep olmaması için ilgili bakanlıklar ve RTÜK tarafından denetlenmeli, programlarda yer alan olumsuz içeriklerin gelecek nesiller açısından normal kabul edilerek benimsenmesi engellenmeli, söz konusu programların çocuklarımızın ve gençlerimizin psikolojisine nasıl yansıdığı hususunda araştırmalar yapılarak acilen önleyici tedbirler alınmalıdır. Programlarda yer alan olumsuz davranışları normal kabul ederek, özellikle bunların benimsenmesine müsaade etmememiz gerekmektedir; her birimizin boynunun borcu, evlatlarımız için, geleceğimiz için, çocuklarımız ve torunlarımız için bu hususta gerekli önergeleri Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz olarak verdik, bundan sonra da çalışmalarımıza devam edeceğiz. Özellikle televizyon programlarına ilişkin denetlemelerin düzenli yapılması gerektiğinin tekrar altını çizmek istiyorum. RTÜK Kanunu’nda gerekli düzenlemelerin tekrar gözden geçirilip yapılması gerektiğini de vurgulamak istiyorum.
Türk aile yapısına, gelenek, görenek, örf ve adetlerimize uygun, çocuklarımıza ve gençlerimize millî, manevi, ahlaki değerlerin açık ve net şekilde ifade edecek, örneklendirecek ilgi çekici yayınların mutlaka hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yerli filmler hazırlanırken kültürel değerlerimizi öne çıkaracak senaryolar titizlikle incelenmeli ve bunlar yayın hayatına geçirilmeli. Çizgi filmler de aynı amaçla hazırlanmalı, çocukların zihinsel gelişimleri olumsuz etkilerden uzak tutulmalıdır. Özellikle şiddet ve cinsellik içerikli yayınlardan uzak, kaliteli ve eğitici filmler hazırlanmalı ve yayınlanmalıdır. Kadim Türk devletinin şanlı şerefli tarihi doğru içerikle yansıtılmalı, özellikle millî, manevi ve ahlaki değerlerimizi güçlendirecek içerikleri barındıran yayınlara yer verilmelidir. Ailelerimiz bu hususta mutlaka eğitimlerle bilinçlendirilmelidir.
‘Memleketi kültürel olarak çölleştirenler…’
Ahmet Şık (TİP, İstanbul) – (…) Türkiye’deki tarikatların, cemaatlerin, din şarlatanlarının gerçek yüzünü bir kez daha gördük maalesef. Ve yine kanıtlandı ki AKP’yle temsil edilen siyasal İslam’ın ülkenin geleceğine dair sunabileceği hiçbir umut, hiçbir fayda yok. Kanıtı ise buraya gelip bakan kimliğiyle oturanların kendisi. Kutsal sarayınızı temsilen her gün gelip gidiyorlar, iyi de temsil ediyorlar çünkü gelip gidenlerin bir tekinin bile temiz sicili yok. Mesela, Türkiye yargısına Fetullahçı virüsünün taşıyıcılarından birisi olan ve bu nedenle de bir siyasi rehine hâline dönüşmüş kişi Adalet Bakanı; memleketi kültürel olarak çölleştiren, sit alanları içine kendi otellerini dikerek betonlaştırmak için çabalayan kişi Kültür ve Turizm Bakanı; Bakanlığında cirit atan Menzilcileri seyreden kişi Sağlık Bakanı; emekçinin haklarını gasbederek zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılan kişi Çalışma Bakanı; iki yıldır bir cemaatin tümden ortak olduğu istismarı bilip de susan, tecavüzcülerin elini kolunu sallayarak gezmesine müsaade eden maalesef, Aile Bakanı; asgari ücretlilere “fakir fukara” diyen, zenginin parasını, yoksulun maneviyatını seven kişi Ekonomi Bakanı. Bir de pis işlerinizin Bakanı var ki evlere şenlik bir naylon kahraman; uyuşturucu kaçakçısına, tecavüzcüsüne, dolandırıcısına, vurguncusuna, bozguncusuna, çete liderine, 5’li çetesine kadar her birisi Soylu’nun baş ucunda ama kendisine “Bizim için şeref sayfasısınız.” diyeniniz oldu burada. Geçmişte küfrettiğinden hesap sormaktansa biat edip namert olmayı seçen şeref çıtanızın seviyesini gösteriyor; bu da size dert olsun. (…)
Geleceğe umutla bakmaya çalışan herkesin umutlarını, hayallerini yok ettiniz. Yani ne bahşettiğiniz düzene hayat denmesi ne de başımıza gelen bunca kötülüğe fıtrat ya da kader denmesi doğru değil. O yüzden, tüm yurttaşlara sesleniyorum, genci yaşlısı, kadını erkeği, LGBTİ+’sı, tüm meslek gruplarından emekçisi, öğrencisi, Kürt’ü Türk’ü, Alevi’si Sünni’si, inananı inanmayanıyla: Bu karanlığın devam etmesine göz mü yumacağız? Sandıkta -kimi demiyorum- neyi seçeceğiz, nasıl bir Türkiye’yi seçeceğiz? Çocuklarımızı istismarcı cemaat, tarikatların elinde birer birer kaybetmeyi mi seçeceğiz; laik, çağdaş, bilimsel eğitim veren, çocuklarını okullarda, evlerde aç bırakmayan bir Türkiye’yi mi? Kendinden ve paradan başka bir şeyi gözü görmeyen, yurttaşları “bizden olanlar” ve “düşmanlar” diye ayırarak ülkeyi bölenlerin tahakkümü altında yaşamayı mı tercih edeceğiz; herkesin birlikte, barış içinde, eşit ve özgürce yaşadığı bir Türkiye’yi mi? 5’li çeteyi vergilerimizle semirten, modern köleliği “inşallah” “maşallah” diyerek meşrulaştıran, yandaş sermayeye ucuz emek gücü yaratmaya kendini adamış siyasetçilerin olduğu bir Türkiye’yi mi seçeceğiz; sosyal adalet tesis eden, yurttaşlarının onurlu ve mutlu bir yaşam sürdüğü, zenginlikte birleştiğimiz eşit bir Türkiye’yi mi? Kirli bir düzenin hukuksuzluklarını meşrulaştıran, sahibinin sesi bir medyanın olduğu Türkiye’yi mi seçeceğiz; her şeye rağmen hakikati dile getirmekten vazgeçmeyen sevgili Timur Soykan gibi gazetecilerin olduğu bir Türkiye’yi mi? (TİP milletvekillerinden ve HDP sıralarından alkışlar) İktidarın suçlarını örtbas eden, parayı verenin adaleti satın aldığı bir yargının olduğu Türkiye’yi mi seçeceğiz, evrensel hukuk normlarına inanan yargı mensuplarının olduğu bir Türkiye’yi mi? Tarikatların, cemaatlerin cirit attığı, Orta Çağ karanlığında bir ülkeyi mi seçeceğiz, yoksa gözünü geleceğe dikmiş, her bir yurttaşın kimliğini tanıyan ve sahip çıkan bir Türkiye’yi mi? Yapacağınız tercih, haysiyetimizin saraylara rehin bırakılmadan nasıl bir ülkede yaşayıp yaşamak istemediğimizi belirleyecek.
‘İstek şarkı çalınmadı diye müzisyen katleden bürokratlarınız…’
Polat Şaroğlu (CHP, Tunceli) – “Yasakları kaldıracağız” dediniz, bir dönem özgürlükten dem vurdunuz ama gücü elinize aldıkça festivalleri, konserleri, sanat etkinliklerini yasaklamaya başladınız; yirmi yılın sonunda sansürle, baskılarla ve yasaklarla anılır oldunuz. İnsanların yaşam tarzına, giyim şekline, yeme içme kültürüne, inanç ve değerlerine müdahale ederken istek şarkıları çalınmadı diye müzisyeni katleden sicili bozuk bürokratlar yarattınız. Tarikatların ve cemaatlerin dipsiz karanlığında istismar edilen çocuklara sahip çıkmadınız ve bu gerici yapılanmalara toz kondurmadınız. Ülkenin dört bir yanında doğal yaşam alanlarını ranta ve talanı açtınız. Çevre karşıtı yatırım politikalarınızla doğanın yeşilini doların yeşiline tercih ettiniz. Geçmişten ders çıkarmak yerine, daha fazla kâr ve üretim hırsınız sebebiyle depremlere, sel felaketlerine, maden facialarına davetiye çıkardınız. Denetimden kaçırıp Sayıştay raporlarını dikkate almadığınız Amasra’da 41 canın sorumlusunu kadere bağladınız. Gelinen nokta itibarıyla, insan canının hiçe sayıldığı, ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği, demokrasi ve özgürlüklerin askıya alındığı ve tüm kararların tek kişide toplandığı antidemokratik bir rejimi hâkim kıldınız.
‘Cumhuriyeti taçlandırmak’ ve ‘açlık’ atışması
Muhammet Emin Akbaşoğlu (Ak Parti, Çankırı) Şunu söylüyorum, bakın, Atatürk’e atıfla söylenen söze hareketle biz sadece her on senede değil, her 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızda büyük bir şaheserle taçlandırıyoruz, daha geçen Togg’la taçlandırdık.
Ali Şeker (CHP, İstanbul) – Togg’un aça faydası yok.
Muhammet Emin Akbaşoğlu (Devamla) – Bir öncesinde Atatürk Kültür Merkezi’yle taçlandırdık, ondan önce Avrasya’yla taçlandırdık.
Süleyman Bülbül (CHP, Aydın) – Milet aç, millet! Sen “Togg” diyorsun.
Muhammet Emin Akbaşoğlu (Devamla) – Ondan önce dünyanın en büyük havalimanıyla taçlandırdık, Elhamdülillah! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Aynen Mustafa Kemal Atatürk o cümlelerine devam ediyor, diyor ki Mustafa Kemal Atatürk: “Yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
Muhammet Emin Akbaşoğlu (Devamla) – Evet, Atatürk diyor ki: “Milletimizi, en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”
Ali Şeker (İstanbul) – Siz anlamamışsınız ama.
Muhammet Emin Akbaşoğlu (Devamla) – Bu hedefi Mustafa Kemal Atatürk gösterdi.
Burcu Köksal (CHP, Afyonkarahisar) – Bunu fesli deli Kadir’e anlatsaydınız zamanında.
Muhammet Emin Akbaşoğlu (Devamla) – Arkadaşlar, tam bağımsız Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma başarısını da dünya lideri Recep Tayyip Erdoğan gerçekleştirdi, olay budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)