TBMM Genel Kurulu’nda geçtiğimiz hafta yapılan konuşmalarda İsveç’te Kuran’ın yakılması “ırkçı bir nefret suçu” olarak nitelendirilerek kınandı. Gazeteci, yazar Uğur Mumcu öldürülüşünün 30. yılında anıldı. Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılara dikkat çekilirken, MHP lideri Devlet Bahnçeli’nin kendisine Sinan Ateş cinayetiyle ilgili soru soran gazeteciyi “İşine bak, işine” diye terslemesi de gündeme geldi. TBMM Genel Kurul tutanaklarından kültür gündemiyle ilgili seçtiğimiz bazı bölümler şöyle:
İsveç’te Kuran’ın yakılması
Ziver Özdemir (Batman, Ak Parti) – Başta, Avrupa olmak üzere, tüm dünyada kendini gösteren İslamofobi sadece düşüncede kalmamış, alçakça eylemlerle somutlaştırılmıştır. İsveç’te Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan eylemden sonra geçtiğimiz günlerde Kur’an-ı Kerim yakma eylemine müsaade edilmesi İslamofobinin devlet politikası hâline geldiğini göstermektedir. İsveç makamlarının bu iğrençlikleri himaye ederek Türkiye’den destek göremeyeceğini belirtiyor, Batı’nın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği bu eylem ve saldırıları lanetliyorum. Başkasının kutsalına saldırı asla ifade özgürlüğü olamaz.
Muhammed Levent Bülbül (Sakarya, MHP) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta sonu İsveç’te Rasmus Paludan isimli bir siyasetçi tarafından kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e alçakça saldırıda bulunulmuştur. Akıl ve vicdanla asla açıklanamayacak olan bu Vandallık, İslam inancı ve insanlığa karşı ırkçı bir nefret suçudur. İsveç Hükûmetinin din ve vicdan hürriyetini hedef alan bu nefret suçunu ifade özgürlüğü olarak nitelendirmesi ise ayrıca bir skandaldır.
Bu menfur saldırının ardından benzer saldırıların da peşi sıra gelmesi endişelerimizi süreç içerisinde daha da artırmıştır. 22 Ocakta Hollanda’nın başkenti Lahey’de PEGIDA adlı ırkçı örgütün lideri Edwin Wagensveld tarafından kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim yırtılmak suretiyle yeni bir saldırı yapılmıştır.
Bu çirkin saldırıları Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak en şiddetli şekilde lanetlediğimizi ifade ediyoruz. Şüphesiz, inanıyor ve iman ediyoruz ki din Allah’ındır ve Kur’an-ı Kerim de yalnızca bir kâğıt parçasından ibaret değildir. Kur’an-ı yakan, onun mukaddesatının yakmakla biteceğini düşünen gafiller unutmamalıdırlar ki Kur’an-ı Kerim bir güneştir, mushaflar onun ışığını yansıtan aynalara benzer; aynaları kırarak güneşi yok etmek nasıl mümkün değilse mushafları yakarak Kur’an’ı yok etmek de asla mümkün olamayacaktır. Yüce Allah’tan dileğimiz, Kur’an-ı Kerim’e ve İslam’a saldıranlardan hesap sorulmasına aziz Türk milletini ve bizleri memur kılmasıdır.
Engin Altay (İstanbul, CHP) – Sayın Başkan, son olarak, İsveç’in aşırı sağcı görüşleriyle bilinen ırkçı Sıkı Yön Partisi Lideri Rasmus Paludan Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği yakınlarında kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yakma cüretinde bulundu. Bu eylem bir nefret suçudur, insanlık suçudur. İnsanların kutsalına dil uzatmak, kutsal kitabını yakmak barbarlıktır, şerefsizliktir, alçaklıktır. İsveç faşizme kol kanat germektedir. Faşizme alan açanlar, bir gün faşizmin alçak yüzüyle mutlaka yüzleşirler. Bu tür gayriinsani eylemlere yol verenler bir gün kendi silahlarıyla vurulurlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinden sesleniyorum: İsveç yönetimini bu hadsizlik, bu saygısızlık karşısında hem Türkiye’den hem bütün Müslüman aleminden özür dilemeye davet ediyorum.
Kemal Peköz (Adana, HDP) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Başta İsveç ve Hollanda’da olmak üzere Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Müslümanların kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’e yönelik sapkın ve saygısız eylemi şiddetle kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Uğur Mumcu anıldı
Engin Altay (İstanbul, CHP) – Geçtiğimiz günlerde Orhan Erinç’i kaybettik Allah’tan rahmet; ailesine, Cumhuriyet gazetesi ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, otuz yıl önce bugün, 24 Ocak, Türkiye için kara günlerden biridir. Mafyayla, yobazlarla, yolsuzlukla mücadele eden, kalemini satmayan Uğur Mumcu hain bir saldırıyla katledildi, aramızdan ayrılışının 30’uncu yılı. “Ne bir haram yedi ne cana kıydı/Ekmek kadar temiz su gibi aydın.” Ve Uğur Mumcu canlara kıyılmasın diye mücadele etti, haram yenmesin diye mücadele etti, fakirin ekmeğine kimse göz dikmesin diye mücadele etti. Katledilmek istenen Uğur Mumcu’ydu, susturulmak istenen özgürlük çığlığıydı, susturulmak istenen temiz devlet, temiz toplum arayışıydı. Bu cinayetlerin Türkiye üzerinden haksız çıkar ve menfaat sağlayan güç odaklarının işi olduğunu biliyoruz.
Gene yirmi iki yıl önce bugün çok büyük bir acı kayıp yaşadık. Diyarbakır Emniyet Müdürümüz Gaffar Okkan’ı da hain bir saldırıda kaybettik. Devlet-millet kucaklaşmasını çekemeyenlerin hain kurşunlarına maruz kaldı, eğilmedi, bükülmedi.
Hakkı Saruhan Oluç (İstanbul, HDP) –Uğur Mumcu’nun hedef gösterilerek katledilişinin 30’uncu yıl dönümünü. Katillerin ve bu katliamı planlayanların kimler olduğunu aslında bu toplum çok iyi biliyor ama o tuğlayı duvardan çekmemek için, aradan geçen bunca yılın sonunda yargılamalar toplumun hiçbir kesimini tatmin etmedi, şimdi de zaman aşımı tehlikesi söz konusu. Buradan Uğur Mumcu’yu bir kez daha anıyoruz.
Daha önce, Musa Anter davası da zaman aşımına uğradı, hatırlatmak istiyoruz ve Mehmet Sincar davası da zaman aşımına uğratılmak için çeşitli çalışmalarla karşı karşıya kalmış durumda. Dolayısıyla, aslında bu kişilerin katillerini bulmak yerine, davaları zaman aşımına uğratarak kapatmak ve cezasızlıkla sonuçlandırmak, katilleri korumak ve kollamak… Çünkü bu katiller devletin içinden çeşitli odaklar tarafından korunuyorlar, kollanıyorlar…
Şirazi’den alıntıyla iktidar savunusu
Ziya Altunyaldız (Konya, Ak Parti) – Biz göreve geldiğimiz günden bu yana üretime, ihracata, katma değere, teknolojiye dayalı büyümeyi esas aldık; insanı, insana hizmeti ve insanın refahını esas aldık. Biz ihracat odaklı büyümeyi esas aldık zira ihracat üreticilerin üretim kapasitelerinin ve yeniliklerinin güçlenmesini, yetenek setlerinin gelişmesini, küresel rekabette daha rekabetçi olabilecek kabiliyetlerinin ve kapasitelerinin gelişmesini hep sağladı, vesile oldu. Biz ihracat diyoruz çünkü ihracat bitmek bilmeyen bir eğitim ve bir yetenek seti geliştirme süreci yaşadı ve yaşattı.
Değerli arkadaşlar, Fars edebiyatının en büyük şairlerinden Sadi Şirazi’nin bir sözü vardır, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. “3 şey sürekli kalmaz: Mal, tekrarsız bilgi ve cesaretsiz iktidar.” Bugünlerde, ülkeyi yönetmeye cesareti olmayanların karmaşık hâlini görüyoruz ama diğer yanda ise ülkeyi yirmi yıldır yöneten, Türkiye Yüzyılı hedeflerine adım adım yürüyen bir liderin cesaretini ve başardıklarını da görüyoruz. Cesaretsiz iktidar olmayacağı gibi ticaretsiz de zenginlik ve mal olmayacaktır. Biz bu yüzden “ihracat” diyoruz, bu yüzden ticaretle büyümeyi esas almışız.
Rıdvan Turan (Mersin, HDP) – İthalat daha fazla.
Çetin Altan ve Kürt meselesi
Murat Sarısaç (Van, HDP) – (…)Yine, size bir Çetin Altan’ın örneğiyle anlattığı kısa bir öyküyle örnek vermek istiyorum. Çetin Altan, Anadolu Kulübünde Şükrü Saraçoğlu’yla Kürt meselesi üzerinden sohbet eden Akşam gazetesi muhabirine şunu söylüyor. Akşam gazetesi muhabiri sohbet ederken diyor ki: “Biz oralara da biraz yatırım yapalım.” Şükrü Saraçoğlu da ona cevaben diyor ki: “İleride ne olacağını bilmediğimiz yere bizler niye yatırım yapalım ki?” Yani bugün işte AKP politikasının -o daha sonraki iktidarların da yürütmüş olduğu gibi- bugün kürdistanda, Van’da başka yerlere baktığınız zaman AKP kendisine oy vermeyen, kendisi gibi düşünmeyen bütün Kürtleri o ekonomik yatırımlardan mahrum bırakıyor, hatta bir ton kömüre bile muhtaç bırakıyor.
Yılmaz Tunç (Bartın, Ak Parti) – Asla öyle bir şey olmaz. Milyarlarca lira yatırım yapılıyor her yere.
Murat Sarısaç (Devamla) – Sadece, Van üzerinden size bir örnek vereyim: Van, ekonomik potansiyel olarak Türkiye’nin en zengin şehirlerinden bir tanesi ama sosyal yardımlaşmayla kendine bağımlı kılmak için, kendisine biat ettirmek için onları fakirleştirip sosyal yardımlaşma ağlarını kullanıyor yani Van’daki yoksul halk 1 ton kömüre bile muhtaç bırakılmış şekilde. Her gün, AKP bu kömürle övünüyor, dağıttığı yardımlarla övünüyor. O bile o kadar çarpık bir şekilde yapılıyor ki bir muhtaçlık ekonomisi yaratılmış durumda.
Basın özgürlüğü
Sevin Coşkun (Muş, HDP) – Değerli milletvekilleri, demokrasinin, hukukun tesisi için basın, ifade ve düşünce özgürlüğü büyük bir öneme sahiptir. Ancak iktidar her geçen gün demokrasi ve hukuktan uzaklaşmakta, dayanağını baskı, sansür ve yok saymaktan almaktadır; ülkenin içinde bulunduğu yanlış gidişata karşı itirazların dile getirilmesini istememektedir. Sarayın “doğru” dediğine “yanlış” diyorsanız, yok saydığına “var” diyorsanız; hak, eşitlik, adalet talebinde bulunuyorsanız iktidarın hedefindesiniz. İktidar, seçime giderken toplumun doğru haber alma haber almasını engellemeyi, basını işlevsiz hale getirmeyi, gazetecileri susturmayı tercih etmektedir. Buna rağmen iktidar hâlâ basın, düşünce ve ifade özgürlüğü olduğunu iddia etmektedir. Oysa, Sınır Tanımayan Gazetecilerin Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye 180 ülke arasında 149’uncu sıradadır. Doğruları dile getiren gazeteciler baskı altına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin verilerine göre şu an 16’sı kadın 88 gazeteci habercilik faaliyetleri nedeniyle cezaevindedir. Son sekiz ayda 27 gazeteci tutuklanmıştır. 8 Haziran 2022’de Diyarbakır’da Mezopotamya, Jinnews ajansları ve DFG hedef alınarak 22 gazeteci gözaltına alındı. Gazetecilik materyalleri suç sayıldı, 16 gazeteci tutuklandı. İçi boş dosyalarla, sekiz aydır tutuklu olan 16 gazeteci hakkında hâlâ iddianame hazırlanmamıştır çünkü bu gazetecilerin mesleki faaliyetleri dışında başka hiçbir şey yoktur. Özgür basına yönelik saldırılar bununla da sınırlı değildir. 25 Ekimde Ankara merkezli yapılan operasyonda Mezopotamya ve JINNEWS ajanslarının 9 muhabiri daha tutuklanmıştır. Tutuklanan gazetecilere yönelik hak ihlalleri cezaevinde de devam etmektedir. Sincan Cezaevi’ndeki gazetecilerin kendilerini ziyaret etmek için verdikleri isimler örgütsel nitelik taşıyacağı iddiasıyla reddedilmektedir. JINNEWS muhabiri Derya Ren’in geçen hafta çıplak arama dayatmasına maruz kaldığı, 5 gardiyan tarafından darp edildiği ve üç günlük disiplin cezasının verildiği basına yansımıştır. Tutuklu gazetecilere yönelik hak ihlalleri bununla da sınırlı değil. Gazeteci Dilan Oynaş’ın, 26 Nisan 2022’de verilen cezayı bitirmesine rağmen 21 Ocakta infazı 3’üncü kez yakılarak tahliyesi engellenmektedir. Gazetecilere yönelik hak ihlallerini saymakla bitmez. Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı gazeteci Sinan Aygül yaptığı haberler gerekçesiyle son bir ay içerisinde 4 defa gözaltına alındı. Yolsuzluk, cinsel istismar ve hak ihlallerine dair yaptığı haberler nedeniyle hakkında 100’ü aşkın soruşturmanın olduğunu belirten Aygül, ne acıdır ki öldürme kaygısı taşıdığını açıklamıştır.
Yine, gazetecilik faaliyeti gereği soru soran gazeteciler provokatörlükle itham edilmektedir. Hakikati yazmaktan vazgeçmeyen gazeteciler talimatla hareket eden yargının, iktidarın ve himayesindeki odakların hedefindedir. Ancak, özgür basın başta olmak üzere hakikatin peşinde olan gazeteciler tüm baskılara rağmen her yerde, her koşulda gerçekleri yazmaya devam edecektir.
Divânu Lûgat’it Türk ve Türkçe
Muhammed Levent Bülbül (Sakarya, MHP) – Sayın Başkan, Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olan Divanü Lûgat-it-Türk yani diğer adıyla Büyük Türkçe Sözlüğü Kâşgarlı Mahmut tarafından 25 Ocak 1072 tarihinde yazılmaya başlanmış ve 1074 tarihinde tamamlanmıştır. 7’nci yüzyılda bilinen ilk Türk alfabesi olan Orhun alfabesiyle yazılmış olan Orhun Abideleri’nden itibaren Türk tarihinde bilinen en eski eserlerden olan Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık ve Dede Korkut Hikâyeleri gibi eserlerde olduğu gibi Divanü Lûgat-it-Türk, sözlük özelliği taşımakla birlikte Türk milletinin duygu ve düşüncelerinin, inanışlarının, yaşayış biçimlerinin, gelenek ve göreneklerinin içeriğini yansıtmaktadır. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türk boylarının atasözlerinin de yer aldığı bu eserde 7.500’e yakın Türkçe kelime Arapça anlamlarıyla birlikte verilmiş, ilk kez Kâşgarlı Mahmut tarafından Türk boylarının yaşadığı coğrafyanın haritası da çizilmiştir. Türkçemizin ve Türk kültürünün öneminin belirtildiği bu kaynak eser günümüzde Fatih Millet Kütüphanesi’nde orijinal nüshasıyla milletimizin ilgisine, araştırmasına sunulmuştur. Kadim Türk medeniyetinin tarihine ışık tutan bu güzide eser günümüzde de önemini korumakla birlikte maziden atiye bir köprü vazifesi de görmektedir. 7’nci yüzyılda Orhun Abideleri’nde ortaya çıkan yüksek şuurla 11’inci yüzyılda kaleme alınan Divanü Lûgat-it-Türk Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13’üncü yüzyılda yayınladığı, Türkçenin resmî dil olarak ilan edildiği fermana da şüphesiz ilham kaynağı olmuştur.
(…) Yine bu tavır ve şuurla Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1931 yılında “Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bütün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyoruz. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” sözleriyle Türkçenin ehemmiyetini anlatmış ve tarihe önemli bir not düşmüştür. Türkçemizin ve Türk kimliğinin hedef alındığı bugünlerde ilk Türkçe sözlüğümüz olan Divanü Lûgat-it-Türk’ün müellifi Kâşgarlı Mahmut başta olmak üzere dil bayrağımız olan Türkçemize tarih boyu hizmet eden bütün abide şahsiyetleri rahmetle ve minnetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
#Ak Parti#Divanü Lûgat-it-Türk#HDP#Kuran#MHP#TBMM tutanakları#Uğur Mumcu