Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz?
Türkiye’de doğmuş, büyümüş, buraya yerleşmiş, bir şekilde buralı olan herkesin ama herkesin evinde hissedebileceği bir ülkede yaşamak isterim, bunu hem de çok isterim. Türkiye’nin, kimsenin din, dil, millet, cinsiyet, kültür, yaş, engellilik… gibi ayrımlara maruz bırakılmadığı bir yere dönüşmesi için o kadar çok şeyin değişmesi gerekiyor ki… (Yazdıkça yazdım ve giderek çetrefilleştiğini gördüm, belki şimdi başlansa yüz yıllık bir mücadele gerekecek bütün bunlar için. Yine de aklıma gelenleri tek seferde yazdım, eminim atladığım birçok önemli konu vardır.)
Eşitliğin sağlam ve kalıcı bir şekilde inşası için öncelikle yüzleşme ve adalet gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu tarihi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi temize çekilecek, bütün soykırımlar, katliamlar, sürgünler, cinayetler belgeleriyle ortaya çıkarılmalı, tartışılabilir hale getirilmeli, kalıtsal travmalarla yaşayan insanlarla tarihin bu kanlı yüzünün bari günümüzdeki telafisi için görüşmeler yapılmalı. Tarih Kurumu şeffaf şekilde belgeleme yapmalı. Tarih dersleri Türk tarihinden ibaret olmamalı, ilköğretimden itibaren Türkiye’de yaşayan bütün halkların tarihi, eşitlik ve adaleti tesis etmek üzere tarih derslerine şeffaf bir şekilde yansımalı. Eğitim, genel olarak İslamcı ve milliyetçi manipülasyonlardan arındırılmalı. Diyanet kapatılmalı, din Sünni İslam tekelinden çıkarılmalı, dinin herhangi bir devlet kurumuyla hiçbir bağı olmamalı. Cemaatler kapatılmalı, milisleri silahsızlandırılıp dağıtılmalı, suça karışanlar yargılanmalı.
Deprem bakanlığı kurulmalı. Konutlar, hastaneler ve diğer bütün yapıların inşası ağır bir deprem kanununa ve yapı yönetmeliklerine tabi olmalı. Bu konuda Japonya örnek alınabilir.
Kalıcı barış sağlanmalı. Bunun için müzakerelere, barışın ancak barışarak kazanılacağına insanlar ikna edilmeli, düşünmeye, çözüme dahil olmaya teşvik edilmeli. Savaş ve militarizm yanlısı her türlü yayım ve yayın kontrol altına alınmalı, her türlü silah yapımı ve kullanımı kontrol altına alınmalı. Her bir şehrin ve bölgenin kendine mahsus geçim kaynaklarının, kültürünün geliştirilmesi, doğasının korunması için planlama yapılmalı.
Avcılık, hayvan deneyleri tamamen yasaklanmalı. Siyanürle maden arama yasaklanmalı. HES’ler bir enerji kaynağı olarak görülmemeli. Yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı için AR-GE’ye yatırım yapılmalı. Katı fosil yakıt kullanımına son verilmeli. Ülke çapında toprak ıslahı, arıtımı, denizlerin ve akarsuların arıtımı planlanmalı. Kapatılan derelerin üstü açılmalı, sulara, bitki örtüsüne ve kültür varlıklarına göre doğa dostu kentler planlanmalı.
Kâğıt ve kumaş üretimi gibi yok edilen sanayi dalları yeniden canlandırılmalı. Tarım ilacı kullanımına katı sınırlamalar getirilmeli. Organik tarım desteklenmeli. Mesai günde altı saati geçmemeli. Emeklilik yaşı kırk beşi geçmemeli. İnsanlar emekliliklerinde çalışmak zorunda kalmamalı. Üretenlerin yönettiği çoğulcu bir sistem kurulmalı, çalışmak için yaşamamalıyız, insan emeğini en az ve verimli şekilde kullanıp yaşamaya vakit bırakacak teknolojilere ve toplumsal hayat düzenlemelerine yönelinmeli. Barınma, sağlık ve eğitim haklarına erişim ücretsiz olmalı.
Kız çocuklarının eğitime dahil edilmesi için politikalar düşünülmeli. Zorunlu eğitim lise dahil olmalı. Köy enstitüleri yeniden açılmalı. Eğitim sınıfla sınırlı olmayacak şekilde yeniden planlanmalı. Cinsiyet eşitliği ve çeşitliliği kreşten itibaren eğitimin meselesi olmalı. Eşitlik bilinci oturana dek kadın ve LGBTİ bireylere uygulanan her türlü ayrımcılık ve şiddetin caydırıcı cezaları olmalı, fail bir dönüşüm programına, hatta bir eğitime de tabi tutulmalı.
Her bir bürokrat, her bir kariyer memuru, devletin aygıtlarını kullanarak insanlığa, doğaya, kültür varlıklarına, hayvanlara karşı işlediği suçlardan yargılanmalı. Hukukun herkes için adil işlediğini göstermek adına harika bir fırsat olurdu bu.
Nasıl bir kültürel gelecek hayal ediyorsunuz?
İktidarın tahakkümü altında ezilmeyen, sansüre maruz kalmayan, otosansüre mecbur bırakılmayan sanatçılar hayal ediyorum. Sanatın çokkültürlü doğasına geri dönmesi için heteronormatif Sünni Türk hegemonyasından sıyrılması gerekiyor.
Kültür Bakanlığı turizm meselesinden ayrılıp müstakil bir bakanlık olmalı. Bakanlığın sahici desteğiyle sinemanın, tiyatronun bütçe, sansürlenme, iptal edilme kaygısı taşımadan gelişebileceği, edebiyatın öne çıkan eserlerinin dünya dillerine çevrilebileceği bir sanat ortamına ihtiyacımız var.
Filmlere Türkiye’de konuşulan her dilde altyazı konulmasını, kitapların öncelikle bu dillere çevrilmesini, kütüphanelerde her kopyadan bulunmasını, yine her dilde oyun sahnelenmesini, film çekilmesini hayal ediyorum. Türkiye’de konuşulan her dilin geliştirilmesi için enstitülerin kurulması, devamlılığının kamu desteğiyle sağlanması gerekiyor. Resmi diller konusunda Belçika örnek alınabilir.
Telif hakları sanatçı öncelenerek korunmalı. Sanatın her dalı için bağımsız eleştirmenler desteklenmeli.
İlköğretimde her bir çocuğun en az bir sanat dalıyla ilişkilenmesi sağlanmalı, isteyen her çocuk enstrüman çalabilmeli, bu bir lüks olmamalı. Dans salonları yaygın hale gelmeli, yaş ve/ya cinsiyet ayrımı gözetilmeden dileyen herkesin dans edebilmesinin olağan karşılanabilmesi için politikalar geliştirilmeli J
Yazar ve sanatçı evlerinin sayısı artırılmalı, her belediyenin en az bir yazar/sanatçı evi olmalı. Yıllık misafir takvimi bağımsız seçici kurul tarafından belirlenmeli. Sanat ödüllerinin seçici kurul üyelerinin belli bir süreyle bu görevi yürütmeleri, süresi dolanın ayrılması gerekiyor.
Anadolu’nun kültürel mirasını koruma projeleri yürütülmeli. Masallar, ağıtlar, ninniler, danslar, dokuma sanatı, sofra ve içki kültürü, seramik, inanç ritüelleri… gibi birçok miras yöreye mahsus yöntemlerle derlenmeli, canlılığı izlenmeli ve desteklenmeli.
Pelin Buzluk hakkında:
1984’te doğdu. Öykü ve yazıları 2002’den bu yana çeşitli dergi ve seçkilerde yayımlandı. “Deli Bal” (2010) adlı ilk öykü kitabı Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’ne, ikinci öykü kitabı “Kanatları Ölü Açıklığında” (2012) Selçuk Baran Öykü Ödülü’ne, son öykü kitabı “En Eski Yüz” (2016) ise Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’na layık görüldü.