Geleceğin kültür politikaları nasıl üretilebilir? Bunun yolu, ilk önce, çoğulcu bir anlayışla alan bileşenlerini dilemekten geçmeli. Nelere maruz kalıyorlar; tespitleri gözlemleri neler; neler talep ediyor ve öneriyorlar? Ne yazık ki seçim öncesinde siyasi partilerden ya da ittifaklardan böyle bir adım görmedik. Buna karşın geçenlerde İzmir’de önemli bir buluşma vardı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi bir süredir, Cumhuriyet’in ve İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılı vesilesiyle bir dizi etkinlik düzenliyor. Bu kapsamda, 6-7 Mayıs’ta Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde yapılan sempozyum, “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında Kültür ve Sanatın Geleceği” başlığını taşıyordu. 26. dönemde İzmir milletvekilliği de yapan Zeynep Altıok Akatlı’nın emeğiyle hazırlanan sempozyumda, 40’ı aşkın konuşmacı hem geçen yüzyılın değerlendirmesini yaptı hem de nasıl bir kültürel gelecek istediklerini anlattı. Aktarılan talepleri ve önerileri, Kültür Meclisi’nde tam metnine yer verdiğimiz sonuç bildirgesinde okuyabilirsiniz. Sunumlardan bazıları da yine sayfalarımızda.
‘Sanat dönüşümün kışkırtıcısıdır’
Oturumlarda neler konuşulduğuna gelmeden ve genel bir değerlendirmeye girişmeden, ev sahibi İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’in aktardıklarını anmalı. Konuşmalarında “Anadolu aydınlanmasının yarım kalmış bir proje olduğunu” vurguladı Soyer. “Sanatın temel görevi değişim yaratmak değildir ama sanat dönüşümün kışkırtıcısıdır, ivme kazandırır” dedi. Tunç Soyer, Ali Dinçer anısına düzenlenen ‘Yerel Yönetimler ve Sanat’ oturumunda da “Kentin sanatla haşır neşir olmasının sanatın tüketilmesiyle mümkün olamayacağını, kentte yaşayanların üretime katılması gerektiğini, bunun için de demokrasinin şart olduğunu” anlattı. Katılımcılıktan söz etti.
Zeynep Altıok Akatlı’nın moderatörlüğündeki ilk oturumda eski Kültür Bakanları Ercan Karakaş, Fikri Sağlar, Suat Çağlayan ve İstemihan Talay konuşmacıydı. Karakaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayrılması gerektiğini söyledi. Yeni bir yapılanmaya gidilmeli, bütçesi artırılmalıydı. Bakanlık birleştirildiğinde, 11 eski kültür bakanının imzasıyla yayımlanan bildiriyi anımsattı. Görüşleri, sempozyum boyunca pek çok kişi tarafından tekrarlandı. Burada bir parantez açarak İKSV Genel Müdürü Görgün Taner’in koyduğu şehri aktaralım: Taner, bir başka oturumda, “Kültür, turizme hizmet eden bir şey olarak görülüyor. Kaynak aktarılmayacaksa bakanlık ayrılmasın” dedi.
CHP Kültür Sanattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan Ercan Karakaş devamında ifade özgürlüğünden, kültür ve sanat kurumlarının özerk olması gerektiğinden ve kültüre erişim hakkında bahsetti: “Neden her mahallede bir kültür merkezi kurmayalım? İnsanları kültür ve sanatla buluşturacak mekânları her yere yaymamız lazım.” Kültüre erişim hakkı ve sanatın merkezler dışında yaygınlaştırılması, sempozyumda yine birçok kez tekrar edildi.
Fikri Sağlar’ın “Düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel çoğulculuk ve eşitliği gözeten, sanata erişimin herkesin hakkı olduğuna inanan, özerkliği sağlayacak yeni kültür politikaları geliştirilmelidir” dediği sunumu Kültür Meclisi’nde okuyabilirsiniz.
‘Mesele Türkiye meselesidir’
İkinci oturumda ‘Devlet ve Sanat İlişkisi’, Eren Aysan’ın yürütücülüğünde, Doç. Dr. Elif Koparal, İzmir BB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten ve eski DOB Genel Müdürü Hüseyin Akbulut’un katılımıyla tartışıldı. Akbulut, devletin kültür kurumlarının sürekli değişen iktidarlar nedeniyle yapboz tahtasına dönüştürüldüğü, partiler üstü bir yapıya kavuşturulması gerektiğini söyledi. Ayrıca kültürel çeşitliliğin ve kültüre erişim hakkının önemini vurguladı: “Mesele Türkiye meselesidir. Yaşananlar ortadayken başarılabilir mi? Atatürk gibi düşünmek gerekir.” Arkeoloji alanının sorunlarına dikkat çeken Doç.Dr Elif Koparal’ın sunumunu ve ‘Sanat, devletin yurttaşına borcudur’ diyen Yücel Erten’in sözlerini, yine sayfalarımızda okuyabilirsiniz.
‘Toplum Belleği ve Sanat’ başlıklı günün son oturumunda, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ile yazarlar Gökhan Akçura ve Cihan Ünlü sahnedeydi. Tezcan Karakuş Candan “Bir üst yapı kurumu olan mimarlık, sanat, kültür, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında belleğini gelecek kuşaklara taşıyacak politikaları yine kendi kaynağına dönerek bulacaktır. Hiçbirimiz köksüz ve bir başına değiliz. İnsanlığın yarattığı ortak değerlerin varlığı bize bu köklerin derinliğini ve bir başımıza olmadığımızı hatırlatır” dedi. Ardından, Kent Kültürü Akademisi ve Kent Enstitüsü kurulması gibi somut önerilerde bulundu. Candan’ın sunumu da Kültür Meclisi’nde.
İlk günün güzel armağanı ise Gökhan Akçura ve Cihan Ünlü’nün ‘Cumhuriyet’in Kadın Sesleri’ adlı plak dinletisiydi. Fikriye Hanım’dan Bedia Muvahhit’e, Seyyan Hanım’dan Hamiyet Yüceses’e uzanan dinleti, ilk yüzyılın kazanımlarını kadınların sesiyle sözüyle anımsattı.
‘Seçkinleşmeye karşı yaygınlaşma’
İkinci gün Hasan Ali Yücel anısına yapılan ‘Sanat ve Eğitim Politikaları’ oturumuna, Prof.Dr. Kemal Kocabaş, Prof.Dr. Semih Çelenk, Prof.Dr. Zafer Gençaydın, Prof.Dr. Oğuz Makal ve keman virtüözü Cihat Aşkın katıldı. Köy Enstitüleri’nin üstlendiği rolün hatırlatıldığı oturumda, sanat eğitiminin geleceğinin nasıl olması gerektiği konuşuldu. Semih Çelenk, yaptıkları yetenek sınavlarına hep aynı semtlerden öğrencilerin geldiğini aktardı: “Seçkinleşme yabancılaşmaya neden oluyor. Umarım ikinci yüzyılda eğitim ve icrada yabancılaşma ve seçkinleşmenin yerini yaygınlaşma alır.” Cihat Aşkın ise var olan eğitim sisteminin tamamen terk edilmesi gerektiğini, Türkiye’de müzik eğitiminde yanlış bir sistemin kullanıldığını anlattı, aydın eleştirisi yaptı. Cihat Aşkın’ın sunumu da Kültür Meclisi’nde.
Sempozyumun önemli oturumlarından bir diğeri ‘Sanat, Yaratıcı Endüstriler ve Kültür Ekonomisi’ başlığını taşıyordu ve Serhan Ada’nın moderatörlüğünde; Tiyatro Kooperatifi Başkanı Yeşim Özsoy, MÜYAP Genel Koordinatörü Bülent Forta, Kültür Yöneticisi Sarp Keskiner, Darağaç Kolektifi’nden Cenkhan Aksoy ve A Corner in the World kurucularından Fatih Gençkan’ın katılımıyla gerçekleşti. Bağımsız ve kolektif sanat üretiminin ana gündem olduğu oturumda Forta, “Sadece özgürlük işi çözmüyor, politika olarak ele alınmalı, politikaya tabi kılınması gerekiyor” dedi. Forta, “Gelecek geldi ama eşit olarak dağıtılmadı” sözüne atıfla, dijitalleşmenin yarattığı tekelleşmeden karbon ayak izinin azaltılmasına, endüstrilerin geleceğiyle ilgili tehditleri ve zorunlulukları vurguladı. Yeşim Özsoy’un “Sahneler ağaçlar gibidir, korumak gerekiyor” dediği, kültür mekanlarının korunmasının önemini vurguladığı sunumu yine Kültür Meclisi’nde okunabilir.
Fırsatlar ve eksiklikler
Son oturum, bir forum halinde düzenlenmişti ve farklı sanat disiplinlerinden kültür üreticileri kürsüye çıkıp beklentilerini, önerilerini, taleplerini sıraladı. Sonuç bildirgesine yansıyan pek çok talebin dile getirildiği bu oturumda aktarılanlardan bir derlemeyi ayrı bir metin olarak sunduğumuzu söyleyip, genel bir değerlendirmeyle sözü noktalayalım:
“Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında Kültür ve Sanatın Geleceği” sempozyumu, son yıllarda yapılmış, somut veriler sağlayan en kapsamlı buluşmaydı. Bu nedenle, geleceğin kültür politikalarının üretilmesinin ilk adımı olarak görülebilir. Hatta sonuç bildirgesi, farklı bir kültürel iklim yaratma hevesindeki iktidarın önüne koyulursa, ona önemli bir kaynak sunabilir. Bu nedenle buluşmaya emek verenleri ve katılımcıları kutlamalı.
Ama hemen ardından eksiklikleri belirtmek zaruri: Sempozyumda kültür emekçilerine alan açılması, ekonomik kriz, siyasi baskı ve güvencesizlik gibi sorunlarla boğuşan emekçilerin sözlerinin duyulmasını sağlayabilirdi. Bu fırsat kaçırıldı. İkinci büyük yokluksa çokkültürlü bir temsilin sağlanamamış olmasıydı. Farklı kültürler ve maruz kaldıkları dertler sempozyumda dile getirilemedi.
Bu ilk adımın, daha kapsayıcı adımlarla devam etmesi umuduyla.