Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna sayılı günler kala Babala TV’nin hazırladığı Mevzular Açık Mikrofon programının seçim öncesi son bölümüne konuk oldu. Çekimi 7 saatten uzun süren program, kısa sürede milyonlarca görüntülenmeye ulaştı. Oğuzhan Uğur’un moderatörlüğünde konukların sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, kültürel alanla ilgili açıklamalarda da bulundu.
Programın girişinde konuşma yapan Kemal Kılıçdaroğlu, insanlığı ileriye taşıyan temel güdünün aykırı düşünceler olduğunu söyleyerek, ‘‘Örneğin, dünya kurulalı elma hep yere düşer, ama Newton diye bir adam şu soruyu soruyor: ‘Bu elma niye yukarıya gitmedi?’ Dünyanın en aykırı sorusu. Çünkü rutini görüyor, ama aksini de düşünüyor. Dolayısıyla aksi düşüneni, farklı düşüneni baştan suçlamak kadar yanlış bir şey yok. Önce onu kendi akıl dünyamızda analiz etmeliyiz. Bakmalıyız ne kadar doğru ne kadar yanlış. Yani işin biraz derinliğine, felsefesine inmemiz gerekiyor’’ dedi.
‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’
Gelen bir soru üzerine Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın adil yargılanma hakları üzerine yorum yapan Kılıçdaroğlu, ‘‘Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var ve bu karar uygulanmıyorsa, eğer Anayasa Mahkemesi kararı var ve bu karar uygulanmıyorsa ve kararlar uygulanmadı diye ben sessiz kalıyorsam, o zaman ben niye siyaset yapıyorum’’ diye sordu. Kılıçdaroğlu konuşmasının devamında şunları söyledi:
‘‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını uygulamıyorsun, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamıyorsun, sonra dönüyorsun bana diyorsun ki bunlar niye serbest kalıyor, sen bunları niye söylüyorsun diye. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bunu asla unutmayın.’’
Hukuk devletinde herkesin kendisi gibi düşünmek zorunda olmadığını belirten CHP lideri, ‘‘Ama burada bir yanlış varsa, arkadaş burada bir yanlış var, bu yanlışı bir düzeltin dememiz lazım. Osman Kavala yargılanır… Yargılanır, hiç itirazım yok. Selahattin Demirtaş… Niye yargılanıyor diye sormuyorum. Ya arkadaş, mahkeme karar verdi. Kararın gereğini niye yapmıyorsunuz diye soruyorum. Bu mahkemeyi niye yok sayıyorsunuz diye soruyorum. Siz kararı uygulamayan hakimi bir de terfi ettiriyorsunuz. Niçin? Siyasi otoritenin, sarayın dediğini yaptı diye’’ ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu programın devamında, demokrasiden ayrılınmayacağını söyleyerek, ‘‘Demokrasi varsa hepimiz için var. Çünkü düşünce özgürlüğünü var eden budur’’ dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu, Türk devletleriyle ilgili hedeflerinden de bahsetti:
‘‘Bizim ana hedefimiz elbette ki Orta Asya’yı, Türkiye ve Avrupa ile birleştirmek. Merkez Türkiye projesini büyütmek ve Türkiye’yi Türk cumhuriyetleriyle çok daha güçlü bağlar oluşturan bir ekonomik bağlar oluşturan bir ekonomik altyapıyı oluşturmak. Bütün hedefimiz bunun üstüne.’’
Türkiye ve Türkiye cumhuriyetleri arasındaki ekonomik ilişkinin gelişmesi gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, 2015’te ‘Sadece yolları birbirine bağlamıyoruz; ülkeleri, kültürleri yaşamları birbirine bağlıyoruz’ şeklinde sunulan Merkez Türkiye Projesi’nden bahsetti:
‘‘Merkez Türkiye Projesi’nin özü bütün Türk cumhuriyetlerinin Anadolu ve arkasından Akdeniz’de denizle buluşturmak. Onların en büyük açmazları bu. Denize ulaşamıyorlar. Onlara denize ulaştıracak olan da biziz. Böyle düşünmenizi isterim’’
‘Kadınlar istediği gibi giyinir ve gezer’
Kılıçdaroğlu, geçmişte başörtüsüyle ilgili ifadeleri hakkında gelen bir soruyu, ‘helalleşme’ çağrısını da açıklayarak yanıtladı:
‘‘Hayatlarımızın evreleri vardır. İnsanoğlu sürekli gelişen, düşüncelerini daima geliştiren kişidir. Sabit tuttuğunuz zaman siz asla büyüyemezsiniz. Sorunları çözmek için kapasitenizi öldürmüş olursunuz. Başörtüsüyle ilgili söylediğim o sözler doğrudur. Ama genel başkan olduktan sonra bir şey söyledim ben. Artık helalleşmemiz lazım. Helalleşme ne demektir? Benim kusurum var, kabahat bana ait ve dolayısıyla ben bunu kabul ediyorum, gelin helalleşelim. İşin özünde yatan odur.
Başörtüsü sorununu çözmek için ilk sözü nerede verdim, biliyor musunuz? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayıyken, Okmeydanı’nda büyük bir mitingimiz yapılmıştı, o mitingde ben bu sorunu çözeceğime dair söz vermiştim. Genel başkan olduktan sonra üniversitelere başörtülü kızlar alınmıyordu. Yusuf Ziya Özcan, YÖK Başkanıydı. Kendisini aradım, dedim ki, başörtülü kızları neden üniversiteye almıyorsunuz? ‘Siz karşısınız’ dedi. Bakın dedim, ben karşı değilim, parti olarak karşı değiliz. Dolayısıyla başörtüsü konusunda karnemizin kırık olduğunu, ben şimdi söylemiyorum. Ben bunu gittiğim her yerde ifade ediyorum. Çünkü orada bir hatamız var.’’
Sözlerine kadınların kılık kıyafetiyle uğraşılamayacağı, kadının istediği gibi giyinip, istediği gibi gezeceğini söyleyerek devam eden Kemal Kılıçdaroğlu, ‘‘Bu kadının var olan başka bir sorunu varsa, o sorunun çözümü eğer siyaset kurumuna düşüyorsa siyaset kurumu o sorunu çözebilmelidir’’ dedi.
Kılıçdaroğlu, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması gerektiğini vurgulayarak, kadınların kılık, kıyafet ve pek çok alanda bireysel hak ve özgürlüklerinin korunmasında ciddi sorunların olduğunu söyledi. Sözlerine şöyle devam etti:
‘‘Bu eğer Avrupa Birliği demokratikleşme standartlarını kendi ülkemize getirirsek bir sorun yok. Yine başörtülü bir hukuk fakültesi mezunu bir kız arkadaşla konuşurken, Zoom üzerinden pandemi döneminde… Ben başörtülü bir avukatım, özel sektör beni istihdam etmek istemiyor, dedi. Şunu söyledim kendisine: Hangi özel sektör sizi kabul etmiyorsa beraber gidelim ve ben sizin hakkınızı savunayım. Ve bunu yapmak zorundayız. Yani bu kırılacak. Büyük ölçüde kırıldı zaten. Bunun Atatürkçülükle falan bir ilgisi yok. Atatürkçülüğün iki temel kuralı vardır. Ve bunu Gazi Mustafa Kemal söyler. Birincisi siyasi bağımsızlıktır. Ne der? Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Bayrağımın altında özgürce yaşarım. Kimse bana müdahale edemez. Ikinci bir ilkesi daha var. Özgürlüğünüzü ve bağımsızlığınızı korumanız lazım. Der ki savaş meydanlarında kazanılan zaferler ne kadar başarılı olursa olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa bağımsızlığınızı koruyamaz. Yani siyasi bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlık.’’
Kılıçdaroğlu ayrıca, kadınların siyasette yeteri kadar olmadığını söyleyerek, daha fazla kadın belediye başkanları, kadın belediye meclis üyeleri, kadın milletvekillerinin olmasına yönelik isteğini dile getirdi.
‘Medyanın patronu olmaz’
Kılıçdaroğlu özgür basının nasıl sağlanacağına dair soruyu yanıtlarken medya konusunda en çok şikayet edenlerden birisi olduğunu ifade etti. Türkiye’de sağlıklı işleyen bir medya mekanizmasının olmadığını; asparagas haberleri üreten ve onları kamuoyuna sunan, kamuoyunu yanıltan bir medyanın olduğunu, medyanın özgür olmadığını ve baskı altında olduğunu bildiğini belirtti. Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
‘‘Medya konusunda bizim güzel bir raporumuz var. Hem yerel medya açısından, hem yaygın medya açısından, Türkiye genelinde radyo ve televizyonlar açısından, RTÜK’ün nasıl yapılanması gerektiği açısından, TRT’nin tarafsızca yayın yapması açısından… Mesela TRT bana sadece seçim süresince 32 dakika ama AK Parti’ye tam 42 saat zaman ayırıyor ve yasası diyor ki ‘TRT bağımsız ve tarafsız bir kurumdur’. Nasıl bir tarafsızlık? Bunları biliyorum. Hepsini biliyorum.’’
Kılıçdaroğlu muhalif medyanın da kendi içinde ciddi sorunları olduğunu belirterek, medyanın sınıfta kalmış bir vaziyette olduğunu söyledi ve devam etti:
‘‘Sağlıklı ve tutarlı bir medyamız maalesef yok. Yasal bir altyapıyla bunu gerçekten zemine oturtmak lazım. Medya patronu olmaz. Hem işin olacak, bir de elinde gazeten, televizyon olacak ve onu silah olarak kullanacaksın. Ve iktidarın emrine vereceksin. Buradan çıkması lazım. Özgür ve bağımsız bir medya olması lazım.’’
Kılıçdaroğlu seçilmesi durumunda medya gruplarının devletten ihale alıp alamayacağına dair soruyu da cevapladı:
‘‘Almayacak. Ana hedefimi soruyorsan hiçbir medya patronunun başka bir işi olmayacak. Sadece medyayla uğraşacak. Öyle başka işleri olduğu zaman medya gidiyor. Girdiğiniz andan itibaren bağımsız medya olmaktan çıkıyorsun. Birinci dönem AK Parti’den eski başbakanlık teftiş kurulu bir arkadaşım vardı. AK Parti milletvekiliydi. Biz ikimiz beraber Plan Bütçe Komisyonu üyesiydik ve söz verdik. Eğer medyayla ilgili bir düzenleme gelirse, AK Parti’den o CHP’den ben beraber medyada sendikalaşmayı zorunlu hale getirecektik. Fakat maalesef görev yaptığımız süre içinde böyle bir yasa gelmediği için gerçekleşmedi. Tabii gerçekleşseydi mükemmel bir şey olacaktı. En azından önemli bir adım atılmış olacaktı.’’
‘Türkiye sığınmacı deposu olmayacak’
Kemal Kılıçdaroğlu, mülteci meselesine yönelik soruları da cevapladı. Öncesinde ise salondaki konuklara Kılıçdaroğlu’nun mültecilerele ilgili geçmiş senelerden yorumlarını içeren bir video izletildi. Kılıçdaroğlu mülteciler hakkında şu yorumları yaptı:
‘‘Bizim gencecik fidan gibi askerlerimiz, güvenlik görevlilerimiz şehit olurken onların fidan gibi beyleri bizim sokaklarımızda volta atıyor. Yaşlıyı kabul ederim, çocuğu kabul ederim, kadını kabul ederim ama… Kilis Ticaret Odası Başkanı bana ne dedi biliyor musun? Böyle devam ederse fazla değil. 4- 5 yıl sonra Kilis Ticaret ve Sanayi Odası’nın başkanı bir Suriyeli olacak. Ben Suriyelilerin kendi ülkelerinde daha rahat edeceğine inanıyorum.’’
Suriye’deki meşru hükümetle anlaşma yapılacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, Türkiye’den gidenlerin can ve mal güvenliğinin sağlanacağını söyledi. Avrupalıların Suriyelilerin haklarını korumadığı; Suriyelilerin evlerini, yollarını, okullarını, kreşlerini, hastanelerini yapmak için para vermediği durumda geri kabul anlaşmasının feshedeceğini ifade etti. Türkiye’nin sığınmacı deposu olmayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, ‘‘Avrupalı rahat etsin diye biz bunların bütün sıkıntılarına katlanıyoruz. Benim vatandaşım gidiyor, dünyanın parasını ödüyor, tedavi olmak için beş kuruş ödemeden tedavi oluyor. Olmaz efendim, olmaz. Bunları kabul etmiyoruz. Düzelteceğiz, göreceksiniz’’ dedi.
Özbek bir konuğun mültecilikle ilgili kara propaganda yapıldığı iddiası üzerine ise Türk soylu vatandaşlarla bir sorun olmadığını belirtti:
‘‘Sizinle ilgili bir sorun yok. Suriye’den gelen sığınmacılarla ilgili sorunumuz var. Afganistan’dan gelen Türkmenler, diğer Türkmenlerle herhangi bir sorunumuz yok. Zaten çoğunuz burada eğitim aldınız. Burada yetiştiniz. Burada çalışıyorsunuz. Devlet de sizi gözetiyor. Sizinle ilgili herhangi bir sorunumuz yok zaten. Biz sığınmacı olarak gelen, buraya yerleşen… Bakın o insanların dramını da ben size anlatayım. Buraya gelen insanlar asgari ücretin yarısıyla çalışıyorlar. Gaziantep’te bir iş insanı şunu söyledi: ‘Vallahi sığınmacılardan çok memnunuz. Suriyelilerden memnunuz. 8 saat değil, 18 saat çalıştırıyoruz. Asgari ücretin yarısını veriyoruz. Ne vergi var, ne sigorta var. Robottan bile daha ucuz.’ Bu insanlar yarın yaşlandığı zaman ne olacak? Dolayısıyla biz bugünü değil, geleceğin de Türkiye’sini düşünmek zorundayız. O nedenle biz sığınmacıların kendi ülkelerinde, onların rahat yaşayabileceği bir ortama hazırlayacağız. Gaziantepli iş insanlarımız, orada fabrikaları var zaten. O fabrikalar yeniden çalışacak. Orada yeniden öğretecekler. Orta Doğu halklarıyla zaten biz akrabayız. Bizim herhangi bir sorunumuz yok. Ama herkes kendi ülkesinde yaşasın. Türkiye, Suriye’ye de, Irak’a da her yere yardım edebilecek bu potansiyele sahip. Ama eğer bizim dokumuzu değiştirirlerse ve bu sayı çok giderek artarsa… Şimdi 10 milyon diyoruz. Yarın 20 milyon olacak, 30 milyon olacak. Ne yapacağız biz? Nasıl yaşayacağız? Ciddi sorunlar çıkabilir. Açlık, sefalet de derinleşirse, yer altı dünyasının giderek güçlendiğini göreceksiniz. Dolayısıyla Türkiye’nin geleceğini düşünmek zorundayız. Bunu sizin için bir sorun olarak görmeyin.’’
‘İnanç üzerinden siyaset yapılmaz’
Kemal Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya hesabından paylaştığı ‘Alevi’ başlıklı video çok konuşulmuştu. Programın son kısmında sahne önüne gelerek Kılıçdaroğlu’yla konuşan bir konuk da CHP kadrolarında Alevilere yönelik pozitif ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla şikayetini dile getirdi:
‘‘KONDA’nın verilerine göre Türkiye’de oy verebilecek 3 milyon Alevi seçmen var. CHP ise son seçimlerde 12 milyon oy aldı. Yani tüm Alevi vatandaşlarımızın CHP’ye oy verdiğini var saysak bile CHP tabanının yüzde 25’i Alevi kökenli vatandaşlarımızın. Ancak CHP’nin yönetimi ve delegasyon kadrolarına baktığımızda bu oranın yüzde 25 şeklinde değil de tam aksine 4’te 2, 4’te 3 gibi oranlarda göreceğiz. Örnek vermem gerekirse ben Kütahya’da şu an aktif olarak ana kademe yönetimde yer alıyorum CHP’de, ancak beni yönetim kadrolarında yer veren Ali Kartaş beni adım Ali olduğu için Alevi zannettiğinin ağzından kaçırdı. Şu an Alevilere karşı uygulanan pozitif ayrımcılık o kadar absürd bir noktaya geldi ki gençler partide yükselebilmek adına Alevi taklidi yapmaya başladı. Örnek vermem gerekirse Kütahya Gençlik Kolları Başkanı Uğur Demir, Alevi olmadığı halde partili ortamlarda sorulduğunda ‘Alevi’yim’ diyor.’’
Kılıçdaroğlu, konuğun bu şikayeti üzerine inanç üzerinden siyaset yapılamayacağını söyledi:
‘‘Eğer bu yapılıyorsa çok büyük bir hata. Az önce dedim, inanç üzerinden siyaset yapılmaz, kimlik üzerinden siyaset yapılmaz. Eğer siz orada güçlü bir yapı oluşturursanız, söz veriyorum. Ben o yapıyı da değiştiririm. Yeter ki gelin. Genç arkadaşlar gelsin. Zaten Kütahya’nın yönetiminden biraz rahatsızım. Onu da değişik zamanlarda ifade ettim. O yapının biraz değişmesi lazım.’’