6 Şubat sabahı haberi alır almaz asli haber kaynağım olan Twitter’dan olan biteni izleyip direkt sahadan birebir yaşanmışlıkların haberlerini almak için uğraştım. Diğer yandan, yardım için gönüllü olarak ivedilikle bölgeye intikal etmiş bazı arkadaşlarımla yazışıp durumun vahametini daha detaylı bir şekilde anlamaya çalıştım.
Yaştan olsa gerek, kendi başıma bilinmeze doğru ani bir hamle yapmaktan korktum açıkçası. Bölgede barınma, ulaşım, hijyen, gıda koşullarının hayli sınırlı olduğunu bildiğimden karavanla gidecek bir ekibe eklemlenmeye çalıştım, fakat ne yazık ki kimseleri bulamadım. Bağlantıda olduğum gruplardan bazılarının seyahatleri iptal oldu, diğerleri ise çok zor şartlarda gittiler ve kısa bir süre kalıp döndüler. Arama, kurtarma konusunda tecrübem hiç olmadığı ve yardım amaçlı erzak lojistiği konusunda da çok sayıda insan hemen organize oldukları için, nakdi yardım dışında “Nasıl faydalı olabilirim?” arayışı içine girdim. 1999 depreminde iki yabancı uzman grubuna rehberlik yapıp bölgeyi detaylı bir şekilde dolaşabilmiş ve bolca teknik fotoğraf üretebilmiştim. Mimarlık ve kent fotoğrafçılığı konusunda engin bir tecrübem olduğundan gene benzer bir çalışma yapmak istedim.
Bağlantıda olduğum bazı haritacılar, yazılımcılar, inşaat mühendisleri, STK’lar, hukukçular, mimarlar, şehir plancıları, siyasetçiler gibi farklı profillerin sahada çekilmiş fotoğraflara ihtiyaçlarını olduğunu biliyordum. Belki kullanılmayacak ve mükerrer çekilenler de dahil olmak üzere bölgede 2.700 kadar fotoğraf çektim ve şu anda bunları kullanılabilir şekilde editlemekle uğraşmaktayım; 3-4 günde ancak yarısını bitirdim, tümünü bitirdiğimde genel/detay inşai ve mimari içerikli fotoğrafı açık kaynak bir imge veri tabanı olarak bir Google Drive linkine koyarak iletişime geçenlerle, bir kısmını da kategorik olarak sosyal medya üzerinden paylaşacağım. Burada önemli bir not; fotoğrafların hepsinin coğrafi konum bilgisi içerecek olmaları. En profesyonel makinelerde bile, maalesef, en sıradan akıllı telefonda rastladığımız GPS modülü olmuyor. Bu yüzden çektiğiniz fotoğrafların konum bilgisi oluşmuyor. Halbuki envanter amaçlı fotolarda konum bilgisi olması çok değerli, yoksa fotoğraf pek bir işe yaramıyor. Neyse ki 4-5 sene önce fotoğraflara konum atayabilmenin bir yolunu buldum ve son zamanlarda çektiği tüm profesyonel fotoğraflarda konum bilgisi dahil oluyor. Çekim sırasında bir akıllı telefon yazılımı sayesinde rota kaydı yapıyorum, daha sonra bu yazılımdan elde ettiğim GPX formatlı rota izini bilgisayardaki başka bir yazılım aracılığıyla fotoğraflarla eşleştiriyorum ve bu sayede hayli kesin sayılabilecek bir konum bilgisi elde edebiliyorum.
Teknik bilginin ardından seyahat sürecine geri döneyim. Uzunca bir süre bölgeye gidebilmek için debelendikten sonra, yaptığım onlarca aramanın sonunda Adıyaman’da bana barınma ve ulaşım konusunda yardımcı olabilecek bir bağlantı buldum. 16 Şubat tarihli tek yön bir Adıyaman uçak biletiyle hemen yola çıktım. Adıyaman’da ne kadar kalacağım, daha sonra Maraş’a nasıl ve ne zaman geçeceğim, Hatay’a hiç varabilecek miyim gibi konular netlik kazanmamıştı. Bölgedeki sivil dayanışmanın müthiş güçlü bir şekilde ilerlediği konusunda bolca haber aldığım için; teyakkuz durumlarında kendi kadar başkalarını da düşünebilme yüceliği gösteren bölge halkına güvenerek “Nasıl olsa bir şekilde idare ederiz” güvencesiyle yola devam ettim.
Adıyaman’da depremi çok az hasarla atlatan yapılardan birisi olan Park Dedeman Oteli, nikah törenleri için kullandıkları bodrum katını depremzedelere açmış ve yere serdikleri minderler, sağladıkları yastık ve polar battaniyelerle sıcak bir ortam yaratmışlardı; çünkü odaların tümü doğal olarak kurtarma ekiplerine verilmişti. Bölgeye araştırma amacıyla gelen bir akademisyen olduğumu aktardım kendilerine ve sağ olsunlar bana da burada bilâbedel kalma imkânı tanıdılar. Bodrum katta çok güçlü görünen, neredeyse fil ayak ölçeğinde kolonlar vardı ve mimarlık eğitimindeki yapı derslerine olan ilgimden kaynaklanan yapı bilgisi dağarcığımla mekânda tespit yapıp burasının rahatlıkla uyunabilecek bir yer olduğuna ikna oldum. Burada geçirdiğim ikinci akşam ellerindeki yiyecekleri paylaşan Adıyamanlı mütedeyyin bir aile daha sonra sohbet etmek istediklerini belirttiler ve bir saate yakın sıcak bir sohbet sırasında ben onlardan, onlar benden çeşitli şeyler öğrendik. Aklımda en çok kalan bilgi şu oldu: İnsanların kendi yaptıkları evler müteahhit tarafından inşa edilen evlerden daha sağlam çıkmış çoğunlukla, ki çekim yaparken evinin başında duran ve sohbet ettiğim Celal isimli beyefendinin kendi evinde de durum bu şekildeydi. 4 katlı aile binası hasarlı idi ama çökmemiş, insan öldürmemişti. Ama ne yazık ki hemen karşıda zayıf bir şekilde inşa edilmiş bir bina, aileye ait olan ve kredi ödemeleri henüz bitmemiş üç adet arabanın üzerine çökerek hepsini kullanılmaz hale getirmişti. Şükretmeye alıştırıldığımız coğrafyamızda Celal Bey de canını kurtardığına şükrediyordu.
10 il arasında depremden en çok etkilenen 3 ilin alfabetik sırayla Adıyaman, Hatay, Maraş olduğunu öğrenmiştim ve bölgede geçireceğim zamanın üniversitenin kayıt haftasıyla kısmen çakışmasını göz önünde tutarak, sonu öngörülemez seyahati 5-6 günle, ziyareti ise bu üç ille sınırlamak zorundaydım. Lojistik açıdan en doğru olan rota Adıyaman-Maraş-Hatay idi. Bu sıralama aynı zamanda çoğalan bir hasar sıralamasına dönüştü bilmeden. Yıkımın boyutunun ilk şokunu yaşadığım Adıyaman’dan sonra Maraş’ın daha hasarlı, Hatay’ın ise en hasarlı il olduğunu gördüm nutkum tutularak; hasarın büyüklüğü giderek artıyordu.
Birçok telefon araması sonrasında Adıyaman’dan Maraş’a geçmenin yolunu buldum. Maraş belki de en çok bağlantı bulduğum il oldu. Burada ve diğer illerdeki işbirliği ve yardımları hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Yazının sonuna detaylı bir teşekkür listesi dahil ettim, yurdumun özel bir yer olduğunu hissettirdikleri için… Herkesin nerede, nasıl, ne şekilde yardımcı olduğunun detaylarını kişisel verilerin korunması kapsamında paylaşmayı doğru bulmuyorum.
Adıyaman’daki yıkım daha noktasaldı, sıra sıra art arda enkazların olduğu yerler çok fazla değildi. Maraş’ta ise, yapı adası ölçeğinde, külliyeten enkaz haline gelmiş bina sıraları daha fazla dikkat çekiyordu. Hele bir Ebrar Sitesi vakası vardı ki, depremden daha çok, yapı adası üzerine güçlü bir bomba bırakılmış gibi duruyordu. Şazibey Mahallesi, İsa Yusuf Alptekin Bulvarı’ndaki Ebrar Sitesi’nin her biri 8 katlı olan 12 bloğundan 8’i yıkılmış, 4’ü ise ağır hasar almıştı. Müteahhit kusuru yüzünden yüzlerle kişiye mezar olduğu söylenen bu yapının tam olarak kaç kişiyi öldürdüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Maraş’tan önemli bir bilgi aktarmak isterim. Kent merkezinde veya merkeze yakın bölgelerde adı dere adıyla başlayan/biten çeşitli mahalleler olduğunu biliyoruz. İstanbul Üniversitesi akademisyenleri Osman Sarıgül ve Hüseyin Turoğlu’nun “Kahramanmaraş Şehri Sel ve Taşkınlarının Coğrafi Analizi ve Öngörüler” adlı müşterek makalesinde şu cümleler dikkat çekiyor: “Kahramanmaraş şehir merkezinde iklim elemanları analizleri ve iklim elemanlarındaki eğilimler şehir merkezinde sel ve taşkın afetlerinin, sıklıklarının ve afet boyutlarının artacağına işaret etmektedir. […] Şehir merkezinde yaşanan sel ve taşkın afetlerinde artış yaşanmasında iklim elemanlarındaki eğilimlerin yanı sıra şehirdeki beşeri sistemlerde yapılan yanlış uygulamalar da etkili olmaktadır.”
Merkezdeki yıkımın bu derece büyük olması yukarıda söylenenleri doğruluyor. Şehir merkezinin doğusundaki Doğukent’te ise çok sayıda yeni yapılmış bina gördüm. Bunların çok büyük çoğunluğunun, çok katlı ve yüksek olmalarına karşın, yıkılmadıklarını ve içinden çıkılamaz enkaz haline gelmediklerini gördüm. Evet, çoğunluğu dışarıdan hafif ve orta hasarlı görünüyordu ama yapılar görevlerini yerine getirmiş ve insanların mezarları haline gelmemişti! Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Sanırım en önemlisi zeminin gevşek bir dere yatağı değil de dağ eteğinde bulunmaktan dolayı kayalık sert bir zemin olması. Diğer neden ise, naçizane gözlemlediğim kadarıyla, yeni yapılan yapıların çoğunun yönetmeliğe uygun ya da uyguna yakın inşa edilmiş olması.
Bu arada zeminin gevşek olması yıkılmayacak bina inşa edilemeyeceği anlamına kesinlikle gelmiyor. Maraş merkezde çok katlı yapılardan yassı enkaz haline dönüşmüş yapıların hemen yanı başlarında, hafif hasarlı gibi ama sapasağlam duran veya camları bile kırılmamış yapıları gördüğünüzde ilk tepkiniz “Bunlar ayakta kalabiliyor da diğerleri neden yamyassı!” oluyor. “Deprem öldürmez bina öldürür” söyleminin son derece doğru olduğunu ispat eden çok sayıda binanın da fotoğrafını çektim.
Yukarıda sözünü ettiğim 1999 depremi araştırmasında da müşahede ettiğim, Maraş depremi saha ziyareti sırasında da çok sayıda örneğini gördüğüm önemli bir konudan bahsetmek istiyorum. Toplumsal yapımız ve yaşam biçimimizle ilgili bir boyut bu. Özellikle kentlerin belkemiğini oluşturan bazı önemli arter, bulvar, cadde, meydan, sokakta zemin katlarda ticari dükkanların, hemen üstlerinde ise konut katlarının yer aldığını biliyoruz. Zemin kat, yer ile binanın geri kalanı arasındaki ilk darbe alan bölüm olması dolayısı ile en sağlam olması gereken kat. Bu kata ticari bir işlev atadığınızda en sağlam olması gereken katı en yumuşak kat haline getiriyorsunuz. Bunun iki nedeni var ve birincisi en fenası: Ticari kuruluşun, sattığı emtianın ne olduğuyla bağlantılı olarak, iç mekânda daha fazla kesintisiz hacim elde etmek için kolon kesmesi! Bu, bir yapının strüktürüne yapılabilecek en kötü müdahale, strüktürün devamlılığını bozmuş olduğunuz için binanın yıkım emrini vermiş oluyorsunuz bu şekilde. İkincisi ise, kolon kesmeseniz bile, zemin katın cephesinin sokaktan görülebilir vitrine çevrilmesi için tümüyle cam kaplanması. Depremin yarattığı yatay hareketten dolayı, dikey kolonlar ve yatay kirişlerden/döşemelerden oluşan betonarme karkasın üzerine en çok güç binen bölümü kolonlar. Kolonların arasına inşa edilecek duvarlar, deprem sırasında oluşan yanal güçlerin, kolonları yıkılacak derecede deforme etmesine müsaade etmiyor. Duvarlarda verev çatlaklar oluşur, kolonlar esnerler ama dikeyden yatay konuma geçme fırsatı bulamazlar. Uzun lafın kısası, zeminde ticaret yukarıdaki katlarda barınma formatının gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Naçizane çözüm önerim şu: Meskun mahallelerde yapı bloklarını işleve göre kullanmak, 3-5 yapı adasını devamlı olarak istisnasız sadece konut blokları olarak işlevlendirmek; araya işhanı şeklinde düzenlenmiş ve farklı ticari işlevleri aynı bina içinde barındıran bloklar serpiştirmek. Bu şekilde alışveriş eylemi de daha kolaylaşabilir, bir işhanına girip farklı ihtiyaçlarınızı karşılayarak fazla yürümek zorunda kalmadan oradan çıkabilirsiniz. Şayet bu olamıyorsa, zemindeki ticari kuruluşların vitrin açmalarına kısıtlar getirmek, iç mekânda ne gibi düzenlemeler yaptıklarının periyodik ve ciddi bir şekilde kontrol edilmesi gerekir.
Yazıyı bitirmeden önce bazı kısa saptamalar aktaracağım. Her ilde hafif, orta hatta yüksek hasarlı binalara dayanmış, üzerinde ev taşıma/nakliyat dış asansörü olan vinçli araçlar gördüm. Bu büyük bir göç olduğu anlamına geliyor. Bu göç muhakkak ki zorunlu, çünkü enkaz haline gelmemiş sağlam durmuş yapıların önemli bir bölümü içinde tekrar yaşanmaya uygun değil artık. Dolayısıyla enkaz kaldırıldığında onların da yıkılması gerekiyor ne yazık ki. Bunların yıkılıp yerine yenilerinin yapılmasının ne kadar süreceği meçhul, iktidar tarafından zikredilen süreler hiç inandırıcı değil. Yeniden inşa sürecinin aceleye getirilmesi inşaat sürecinde ölümcül bazı özensizliklerin gene devreye girmesine yol açabilir. Diğer yandan, depremden etkilenen iller arasında kültürel çeşitlilik ve miras açılarından çok değerli bazı yerleşimler var, buralardan yapılan mecburi toplu göç eylemleri kültürel yapının kaybolmasına yol açabilir ve bu konuda acilen önlemler alınması gerekiyor.
Bölgede konuştuğum insanlardan aldığım bilgiye göre hasar tespit çalışmaları 3-5 dakikada çoğunlukla görsel bir şekilde yapılıyor ve kimse verilen kararlara göre hareket etmek istemiyor, e-devlet’te “orta hasarlı” görülen bir bina ertesi gün “hafif hasarlı”ya dönüşebiliyor. Hatay’da 2 saat kadar sohbet ettiğimiz bir dost, evin dışında derin çatlak görülmediği için hasarsız raporu verilen yapının içindeki dairenin harap olduğunu ispat eden fotoğraflar gösterdi bana. Bir binanın tekrar oturulabilir olup olamayacağı ancak titiz tespitler sayesinde ortaya çıkabilir ve bunun 3-5 dakikada bitirilmesinin kesinlikle mümkün olmadığını bilmek için uzman olmak gerekmiyor. Durum o kadar umutsuz ki, benim gibi uzman olmayan insanların bile fikirleri soruluyor “Ne dersin yaşanır mı bundan sonra burada?” diye…
Pek zikredilmeyen ama pek önemli konulardan birisi de enkaz kaldırma sürecinin detayları. Bölgede konuştuğum bir kişi enkaza dönüşen bir binada zemin katta değeri hayli yüksek metal hurda birikimi olduğunu, kendi başına kepçe tutup bunları çıkarmasına izin verilmediğini, izin vermeyenlerin çıkarması durumunda da o hurdaların hangi aşamada kendisine nasıl verileceği konusunda bir açıklama yapılmadığını belirtti. Enkaz altında kalan ve nereye evrileceği belli olmayan ekonominin insanlarda yarattığı güvensizlikle evlerde tutulan nakit para, değerli metal, ziynet eşyaları gibi “kara gün” birikimlerini kim nasıl, nerede ayrıştırıyor; enkaz altında kalarak/kalmayarak sağ kalan ama her şeylerini kaybetmiş insanların hakkı olan maddi varlıklarını kim sahipleniyor, enkaz ayrıştırma nerede yapılıyor, hangi şirketler bu işe giriyor, mağdurlar haklarını nasıl arayabilir gibi şu anda cevapları olmayan birçok soru var.
Çalışmayı bitirdiğim akşam Defne, Hatay’da idim ve İstanbul’a arabayla giden bir tanıdık bulmuştum. Yola çıkmadan iki saat önce 20 Şubat saat 20.04’te Hatay’da Defne ve Samandağ merkez üslü 6.4/5.8 büyüklüğündeki iki depremi şahsen yaşadım. Maraş Pazarcık ve Elbistan merkez üslü depremlerden hayli daha az şiddetli bir depremdi. Şanslıydım, daha küçük bir depremdi, açık havada bir bahçedeydim; gene de yer ayağımın altından kayıyor gibiydi ve tavuk gibi oraya buraya koşuşturdum. Deprem bittikten sonra, 10 saat öncesinde merkez üssü olan bu iki mahalledeki hasarlı binaların yakınlarında çekim yaptığımı hatırlayınca “Olası bir tehlikeden az farkla kurtuldum belki de!” diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Deprem olunca İstanbul’a gidecek bağlantım gitmekten vazgeçti. Bölgedeki tüm kentlerden İstanbul’a uçuşlar ay sonuna kadar doluydu. Ben de gece vakti çekim yaptığımız değerli dostlar sayesinde Mersin’e gidip geceyi orada geçirdim ve ertesi gün sabah otobüse binerek 14 saatlik bir yolculuk sonrasında İstanbul’a vardım.
Son olarak teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Deprem bölgesindeki muhteşem dayanışma, farklı amaçlarla bölgeye misafir olarak gidenlerin barınma, ulaşım, beslenme ihtiyaçlarına da yansıyor. Bölgede bulunduğum süre içinde bölge içinden/dışından yardımcı olan/olmak isteyen, değerli dostlarla tanıştıran, barındıran, doyuran, ulaştıran, mevcut durum hakkında bilgi veren, sohbet eden, dertleşen herkese çok ama çok teşekkür ederim. Bölge sakini olup her türlü kaybı yaşamalarına karşın, misafirleri her zamanki misafirperverliklerini göstererek ağırlayan yüce gönüllü insanlara en içten şükranlarımı iletirim. Aşağıda bir teşekkür listesi var, gördüklerimin zihnimde yarattığı şok ve bulanıklığın izin verdiği kadar detaylı bir liste netleştirdim kendimce; unuttuklarım varsa özür diler, mazur görmelerini rica ederim.
Adıyaman: Gani Bereket (Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı), Park Dedeman Adıyaman, Mürsel Alban (CHP Muğla Milletvekili), Abdurrahman Tutdere (CHP Adıyaman Milletvekili).
Maraş: Yusuf Köleli (Maraş Avucumda), Pelin Mutlu Ağaoğlu, Ahmet Güneş, Funda Aras, Fadime Aygün, Meral Özdemir, Tuğrul Avcı, Orhan Sarıbal (CHP Bursa Milletvekili), Zeynep Altıok Akatlı, Arzu Özaydın, Hüseyin Ovayolu.
Hatay: Defne Sultan Konağı, Nesime Karateke Cemre-Onur Temel-Duygu Dağ (Mekanda Adalet Derneği & Postane), Ulaş Bayraktar (Kültürhane), Tuğçe Tezer-Kevser Üstündağ (MSGSÜ Mimarlık Fak. Şehir Ve Bölge Planlama Böl.), Mustafa Şigan-Okan Bulut-Fahri Yapıcıoğlu (Toroslar-EnerjiSA), TKP Antakya Kriz Masası
Genel: Kemal Bozkurt (DFDS), Kadir Dursun, Kıymet Coşkun, Gamze Toksoy, Kemal Egemen (Sabancı Üniversitesi), Mahir Polat (İBB), Sefa Ulukan (TFSF), Halil Demir (ABB), Murat Göç, Fatih Pınar, Nazım Serhat Fırat, Mürsel Selçuk (TMMOB İstanbul), Tores Dinçöz-Nihal Evirgen (TMMOB Ankara), Muzaffer Çorlu, Ayşe Erdölen, Cem Tüzün, Melih Apa, Aslı Özbay.
Harika ellerine sağlık
teşekkür ederim.
Teşekkürler açıklamalar, fotoğraflar, bilgiler için.Çoğunlukla deprem değil, binalar oldürüyorsa ve ülkemiz deprem kuşağında yer alıyorsa… Ne zamana kadar bu boşvermişliği tekrarlıyacağız.Artık akılla bilimle yatıp kalkma zamanı.Çok geç kaldık. Hayatını kaybedenlere ülkemin borcu var.
haklısınız.
arikasın bene
eser ablam, sağol varol.
Emeğinize sağlık. Müthiş bir emek, sağ olun…
turgay bey, yorumunuz çok değerli, teşekkür ederim.
Emeklerinize sağlık, çok güzel bir çalışma olmuş.görsel hafıza önemli, büyük katkı yapmışsınız.İyi ki sizler gibi insanlarımız var
sağolun varolun, sağlıcakla kalınız.
Cehalet ve ihmal sonucu oluşan korkunç yıkımı belgeleyen kareleri nefesimi tutarak izledim. Sağolun elinize sağlık…
teşekkür ederim, sağlıcakla kalınız.
Çok özgün bir çalışma teşekkkürler. Benzer çalışmaları da bekliyoruz ve birlikte yapabiliriz
çok teşekkür ederim, işbirliği yapmak harika olur.
Çok teşekkürler Murat Germen. Çok iyi bir çalışma olmuş. Derslerde kullanmak için de ideal.
rica ederim, sağolunuz. derslerde kullanılması harika olur, tam da bu gibi amaçlarla yaptım çalışmayı.
Yaşadığımız felaketi daha iyi anlamamızı sağlayan özenli bir çalışma yapmışsınız. Tebrik ederim.
Alana gitme imkanı olmayan bir mimar olarak, yaptığınız değerli iş için çok teşekkür ediyorum. Eminim çok kişi faydalanacak. Tüm hatalardan önemli dersler çıkarılması, böyle büyük bir acının asla tekrarlanmaması dileklerimle…
aynı dilekleri taşıyorum selin hanım.
teşekkür ederim, sahada dehşete kapıldım doğrusu ve karşılaştırmalı bir çalışma işin vahametini gözler önüne serebilir diye düşündüm.
Elinize sağlık. Çok önemli bir çalışma olmuş.
Saygılarımla.
teşekkür ederim mustafa bey.
Değerli bir gözlem olmuş emeğinize sağlık. Özellikle alel acele enkazların kaldırılması ve aynı şekilde yeni konutların inşaası ile yapılmak istenen suç delillerini ortadan kaldırmak ve
hafızalardan silinme çabasını da önlemiş , kayıtlara geçirerek önemli bir görev yapmışsınız, kendi adıma teşekkür ediyorum Çünkü bunlar silinirse, acıların üstü küllenirse; yarınlarda yine birileri kalkar oy uğruna buraları yine yapılaşmaya açar❗Ama coğrafi konumları ile belgelenerek oluşturulmuş bu arşiv, yeniden yaşanabilecek felaketlere
karşı duruşun önemli bir şahidi olacaktır diye düşünüyorum
nur hanım merhaba, değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. bir an önce gidip olabildiğince çok fotoğraf çekmek istememin nedeni de tam dediğiniz şeydi; kusurları silinip gitmeden kaydetmiş olmak. keşke daha bile önce gidebilseydim ama maalesef bir türlü doğru bir zemin yaratamadım.
Tam sizden beklenen ciddiyet de bir çalışma. Elinize sağlık. Ne yaman bir memleket de yaşıyoruz. Sizin gibi bilgili çalışkan insanlar ve bu yüzkarası binaları yapanlar.
sağolun yasemin hanım, pek yaman dediğiniz gibi.
arif bey teşekkür ederim. sağlıcakla kalınız.
Çok nitelikli ve bilgilendirici bir çalışma olmuş,emeğinize sağlık
teşekkür ederim.
her bir yıkılan binaya tek tek baktım. arşivlerde unutulmamak üzere yaptığınız bu çalışma tarih için de çok kıymetli.
çok sağolun.
Çok bilgilendirici ve emek dolu bir çalışma olmuş. Gelecek için onemli ve titiz bir veri kaynagi olmuş. Ellerinize sağlık. Selamlar.
haluk bey teşekkür ederim, selamlar.
Sevgili Murat, ne kadar titiz bir envanter… Sahip olduğun farklı meslek birikimlerin burada maharetle bütünleşmiş, açık kaynak bir hazine oluşmuş. Teşekkürler!
sizden bunu duymak gerçekten çok değerli, sağolun.
Murat Hocam, ellerinize, emeklerinize saglık. Bu kayıtlar hem toplumsal hem de mekan hafızası için çok önemli.
abdulla bey, sağolun, sağlıcakla kalın.
Sontag ve Barthes “fotoğraflar neyi gösterir” diye sormuştu. Sormaya da gerek kalmadı. Dün biraz dolaştım, kentsel dönüşüm alanlarında. Bunlar sanki geleceği gösteriyor.
yıkımın her türlüsünü yaşadığımız bir 20 sene…
Yükü ağır bir çalışma. İki kere depremede yakalanmışsınız. Geçmiş olsun.
Bunun dışında tespitleriniz çok kıymetli. Teşekkürler.
çok teşekkür ederim ebru hanım.
Sevgili Murat, çok önemli bir çalışma, tebrik ederim ama oradaki acıları , yıkımı, yok oluşu ben buradan izlerken bile toparlanamıyorum. Seni düşünemiyorum, kim bilir ne haldesin.
sevgili atilla, çok teşekkür ederim. bölgedeki acıların yanında benim halimin lafı bile olmaz.
Çok ibretlik karşılaştırmalar. Ne hale gelmiş bölgedeki şehirler. Gerçekten çok üzücü, Allah yardımcıları olsun insanların, dayanma gücü versin. Çalışmanız övgüye değer.
Harika bir çalışma, çok teşekkürler, bilgilendirmeye katkılarınızın devamı dileğiyle başarılar..
yorumunuz ve dilekleriniz için teşekkür ederim nilgün hanım.
Murat bey,
Yıllar içinde illerde yaptığınız ardışık mimariye ilişkin yepıların fotoğraflarını temeli atılacak yeni kentlere de aşkın bir akılcı, bize yol gösteren foto kritikler olduğu meydanda. Aymazlığın acıların insanların kar hırsına kapılmadığı paranın soyunun bencilliğinin, toplumun soyuna, kollektif dayanışmasına bırakacağı sınıf bilincine kavuşulmasını bunun için toplumun kendine binasını yolunu bilim takdiriyle dayanışarak yapmasını sağlayacaktır bu fotoğraflar. Kral çıplak. Emeklerinize teşekkürler.
yaşar hanım, sağolun varolun. her türlü yıkıma hazır olduğumuz ve toplum olarak birbirimize güven duyduğumuz günlerin hayali ile…
Dediğiniz gibi ”Şükretmeye alıştırıldığımız coğrafyamız” adına oldukça faydalı ve gerekli bir çalışma olmuş, Derslerde kullanmakla ideal olmakla birlikte, 7 den 70 e okumayı ve görmeyi(!) bilen her kesime hitap ettiğini düşünüyorum, bilinçli olmaya yönelik bu çalışma için teşekkürler, elimden geldiğince paylaşım sağlayacağım, elinize sağlık..
teşekkür ederim, çok sevinirim yayabilirseniz bahar hanım. sağlıcakla kalınız.
Murat hocam çok kıymetli bir çalışma olmuş, paylastiğınız için de teşekkür ederim. Fotoğraflar yaşananlara, olan bitene tanıklık eden belgeler. Ben de derslerde zaten isminizi anardım, şimdi bu çalışmanıza da yer vereceğim.
nilay hanım merhaba, teşekkür ederim, derslerde paylaşacak olmanız çok değerli, sağolunuz.
Boğazımda bir düğüm, fotoğraflara baktım o evlerde, iş yerlerinde yaşayan insanları düşündüm ve şimdi çoğunun olmadığını İnsan hiç fotoğrafa bakarak dua edermi inşallah yaşıyorlardır diye.
99 depremini Yalova da yazlığımızda yaşamıştım. Çok şükür evimiz yıkılmadı ama ben o korku ile bir daha eve giremedim, arkadaşlarıma gittiğimde bildiğim hep gittiğimiz yerlerin önünde durur eski halini orada yaşayanları düşünerek yeni haline bakarım. İnsan o günlere hala ağlar mı ağlarım.
Çabanıza, emeğinize sağlık. Çok etkilendim. İnşallah insanlarımız bilinçlenir. Teşekkür ederim. Varolun.
selma hanım, depremi direkt yaşamış birisi olarak hislerinizi paylaştığınız ve çalışmama destek olduğunuz için içtenlikle teşekkür ederim. sağlıcakla kalınız.
Sevgili Murat,
çok etkileyici, düşündürücü ve hedefini 12’den vuran bir belgeleme. Teşekkürler
necmicim, senin yorumun çok değerli, sevindim böyle düşündüğüne; teşekkürler.
Çok değerli bir insanı, sizi tanımış, farketmiş olarak yaşamak çok kıymetli. Buna vesile olduğu için Murathan Mungan’a bir kez daha minnet duyuyorum çunkü Mungan’ın bir kitabında sizin Muta-morfoz çalışmanıza genişce yer vermiş olması dolayısıyla tanıdım ve bir daha kadrajimdan düşürmedim sizi. Sonrasında size, adınıza rastladığım her metinle çalışmayla keyifle ilgilendim. Bu çalışmanızla bir kez daha varlığınız yaptıklarınız çok kıymetli diyorum.
Daima sağlıkla bizimle kalın.
engin bey, değerli sözleriniz ve desteğiniz için içtenlikle teşekkür ederim. sağlıcakla kalınız.
Fotoğrafı, bir bellek, bir belgesel kaynak oluşturması konusunda çok değerli buluyorum. Bilindiği gibi; kontrolsüz mimarileşmeler, plansız yapılar, kentleşme sizin eserlerinizin hep başlıca konusu oldu. Bu yüzden alanda olmanız çok kıymetliydi. Sizin oradan aktardığınız gözlemler ve fotoğraflar ‘sorgulamak ve sormak’ için büyük bir kaynak olacaktır. Bunları herkese sunduğunuz için teşekkür ederim. Hep var olun Murat bey, çok değerlisiniz.
değerli yorumlarınız, desteğiniz benzer çalışmalar yapmak konusunda motivasyon veriyor, içtenlikle teşekkür ederim.