Hür Dava Partisi’nin programı, “Cenab-ı Allah, dünya ve içindeki her şeyi insanoğlunun ihtiyaçları için var etmiş ve onun hizmetine sunmuştur” cümlesiyle başlıyor ve devamında şöyle deniliyor: “‘İnsan insanın kurdudur’ anlayışı, toplumumuzun özüne yabancılaşması sonucunu doğurmuştur. Kültür ve medeniyetimize göre yaradılış itibariyle bütün insanlar bir tek erkek ve kadının; Hazret-i Âdem ve Havva’nın çocukları olarak kardeştirler. Hayatın temel kanunu cidal ve savaş değil, dayanışma ve yardımlaşmadır.”
Aynı bölümde, Hür Dava Partisi’nin “insani ve İslami değerleri yeniden ihya etmek”, “can, mal, din, akıl ve nesil emniyetini sağlamak”, “insani temel hak ve hürriyetlerin gerçek anlamda tanınmasını sağlamak”, “inanç ve ibadet hürriyetinin önündeki engelleri kaldırmak”, “Kürt meselesinin adalet temelinde çözülmesini sağlamak”, “maneviyatsızlık ve ahlaki yozlaşmaya dur demek” için kurulduğu belirtiliyor.
İkinci bölümde ‘Temel Hak ve Hürriyetler’in ‘ana rahminde başladığı’ ifade ediliyor: “Her insan, insan olarak yaratılmış olması hasebiyle doğuştan bazı haklara ve hürriyetlere sahiptir. Hatta hayat hakkı gibi bazı haklara sahip olma henüz ana rahminde iken başlar. Bu haklar mutlaktır, devredilemez, vazgeçilemez, pazarlık konusu yapılamazlar. Devlet; bu hakları garanti altına almak, azınlıkta olanların haklarının çoğunluk tarafından ortadan kaldırılmasına veya çiğnenmesine mani olmakla yükümlüdür.”
İfade özgürlüğüne ‘ahlak’ sınırı
‘Düşünce, İfade ve Örgütlenme Hakkı’ açıklanırken, “Düşüncenin önünü tıkamak, insanlığa yapılacak en büyük haksızlık ve insanın fıtratına zulümdür” deniliyor. Düşünce özgürlüğünün, ırkçılık ve toplumun kutsal değerlerini aşağılama gibi gerekçelerle sınırlanabileceği belirtiliyor, ayrıca ‘ahlaksızlık’ vurgusu yapılıyor:
“Bunun yanında insan aklını geçici bir süreyle de olsa dumura uğratan, tatil eden alkol ile mücadele edilmesini, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin yasaklanmasını; eşik altı mesajlar yoluyla insanları farkına varmadan etkileyen, ahlaksızlığı tabii bir şeymiş gibi gösteren yayın ve çalışmaların önlenmesini de akıl emniyetinin sağlanması ve düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması olarak görüyoruz.”
‘İnanç ve İbadet Hürriyeti’nin sınırları ise ‘yaradılışa aykırı sapkın inançlar’ dışarıda bırakılarak çiziliyor. Bu bölümde dine göre yaşama, giyinme, örgütlenme ve eğitim hakkının güvence altına alınacağı belirtiliyor. “Devlet vatandaşın neye inanıp neye inanmayacağını belirleyemez” ifadesi dikkat çekiyor.
HÜDA PAR programında Alevi inancından söz edilmiyor.
‘Eğitim ve Kendini Geliştirme Hürriyeti’ bölümünde din eğitiminden ve anadilinde eğitim hakkından söz edilmekte: “Dili, ırkı, cinsiyeti, dini ne olursa olsun herkes eğitim ve kendini geliştirme hakkına sahiptir. Hiç kimse dili, ırkı, cinsiyeti, dini veya kılık kıyafeti nedeniyle bu haktan mahrum edilemez. Anadilde eğitim herkes için tabii, insani bir haktır. Çocukları bilmedikleri bir dilde eğitmek eğitimde fırsat eşitliğine de aykırıdır.”
‘Sapkınlık’ denilen eşcinselliğe ceza
‘Evlenme ve Aile Kurma Hakkı – Nesil Ehemmiyeti’ bölümünde evliliğin kadın ile erkek arasında yapılabileceği vurgulanmakta. Eşcinsellikten açıkça ‘sapkınlık’ olarak söz edilmekte ve cezalandırılmaları istenmekte: “Aile bir erkek ve bir kadının evlenmesi ile kurulur. Bazı ülkelerde vuku bulan eşcinsel sapık ilişkililerle aile kurulmaz. Buna aile denemez. Aile kurumunun kutsallığını ortadan kaldıran bu tür sapık ilişkiler toplum ve devlet tarafından meşru kabul edilemez.”
“Diğer taraftan nesli ifsat ettiği için tüm insanlığı tehdit eden cinsel sapıklıkların yasaklanması ve suç kapsamına alınması da bütün toplumu ilgilendiren bir insan hakkı olarak bu kapsamdadır.”
Aynı bölümde dini nikaha resmi statü isteniyor, ‘zinanın’ suç sayılması öneriliyor: “Seküler bakış açısına göre: ‘Yapılan iş veya hareketin hukuken doğru olması yeterlidir; ahlaken yanlış veya din tarafından haram kılınmış olmasının bir önemi yoktur.’ Zinanın; toplumumuzun kahir ekseriyeti tarafından haram ve büyük bir ahlaksızlık olarak kabul edildiği, toplumu ifsad ederek ahlakını bozduğu, neslin karışmasına sebebiyet verdiği, huzur ve barış ortamını bozduğu kesin bir gerçektir. Bu nedenle toplumun ve neslin selameti için seküler anlayışın dayatmalarının sonucu suç olmaktan çıkarılan zina, yeniden suç olarak tanımlanmalıdır. Çünkü zinanın yasaklanması kişinin nesil emniyetini korumaya yönelik bir insan hakkıdır.”
‘Kadın, Çocuk, Engelli ve Diğer Dezavantajlı Kesimler’ bölümünde, kadınların ‘cinsiyetinin gerekliliğine uygun işlerde çalışabileceği’, eğitim ve sağlık kurumlarında, ‘kadınlara sadece kadınların hizmet verebileceği’ söyleniyor.
Laiklik ve Türklük eleştirisi
‘Devletin Yapılanması, Amacı ve Görevleri’ başlıklı üçüncü ana bölümde, nasıl bir devlet yapısı kurulacağı açıklanırken, farklı diller, renkler ve inançlardan söz ediliyor, aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yılları eleştiriliyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin idare şekli isminden de anlaşılacağı üzere cumhuriyettir. Cumhur ise, farklı dilleri, renkleri ve inançlarıyla halkın bütünüdür. İlk yıllarındaki gibi ‘cumhur’suz bir Cumhuriyet, pederşahi bir anlayışla halka rağmen halkın yönetilmesi artık mümkün değildir. Cumhuriyet, cumhurun yani halkın seçtiği vekilleri vasıtasıyla kendi kendini yönetmesidir.”
“Gerçek bir cumhuriyet rejiminde, idare edenler hâkim-i mutlak ve muhtar-ı mutlak değillerdir; sınırları ve çerçevesi belirli yetkiler kullanırlar. Mesela; idare edenler, halkın yüzde doksan dokuzunun desteği ve onayıyla olsa dahi, geri kalan yüzde birin hayat hakkına veya vücut bütünlüğüne dokunamazlar, dinlerinden vazgeçmeye veya dinlerini değiştirmeye zorlayamazlar, ibadetlerinden alıkoyamazlar, dillerini kullanmalarını yasaklayamazlar.”
‘Kürt Sorunu’ başlıklı bölümde Laiklik ve Türklük eleştirilmekte: “Cumhuriyet ideolojisi, temel olarak iki ilke üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri laiklik, diğeri de Türklüktür. Laiklik ile bağlantılı uygulama ve inkılâplar yüzünden Kürtler, batıdaki Müslüman Türk kardeşleri ile beraber büyük eziyet ve sıkıntılar çekmişlerdir. Ancak onların çektiği sıkıntılar bununla sınırlı değildir. Bunun dışında Kürt oldukları için Türklük/Türkleştirme politikalarının sonucu olarak büyük sıkıntılar yaşamışlardır.”
Aynı bölümde, Kürtlerin varlığının Anayasal olarak tanınması, Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi, ‘ırkçılık kokan Andımız’ ve benzeri metinlerin kaldırılması, ‘zulüm ve ayrımcılık uygulamış’ tarihi şahsiyetlerin isimlerinin kamusal alandan kaldırılması, adları değiştirilen yerlere eski adlarının verilmesi ve de Şeyh Said, Said-i Nursi, Seyyid Rıza gibi tarihi şahsiyetlerin iadei itibarı öneriliyor.
İslami eğitimde karma sistemden vazgeçiş
‘Sosyal Politikalar’ başlıklı dördüncü ana bölümde, ‘Eğitim’ başlığında dini eğitime ve ahlaka vurgu yapılmakta: “Eğitim sisteminin, bugünün ve yarının anlaşılması için İslamî değerleri ve Müslümanların kabul görmüş tarihi tecrübeleri doğrultusunda düzenlenmesi, sadece bilgi devreden ezberci değil, insan yetiştiren, talim eden, terbiye eden bir anlayışla ele alınması gerekliliği üzerinde durulmalıdır.”
Aynı bölümde karma eğitimin kaldırılacağı vaat ediliyor: “Zorunlu karma eğitimden vazgeçilmeli, isteyen aileler çocuklarını yüksek öğrenim dâhil eğitimin her kademesinde erkek veya kız okullarında okutabilmelidir.”
‘Kadın ve Aile’ bölümünde yeniden manevi ve ahlaki değerlere vurgu yapılıyor, ayrıca ‘kadının çalışırken çocuklarını ve ailesini ihmal etmemesi için yasal düzenleme yapılacağı’ söyleniyor. Bir kez daha ‘Kadının fıtratına uygun işlerde istihdam edileceği’ belirtiliyor.
İnanç düşmanlığı ve müstehcenlikle mücadele
HÜDA-PAR programında, kültüre iki ayrı başlıkta yer veriliyor. Bu bölümleri, programda yazıldığı haliyle aktarıyoruz:
Kültür ve Sanat
Kültürel ve ahlaki yozlaşma, inanç düşmanlığı, şiddet ve müstehcenlik unsurlarının ön plana çıkarılması ile mücadele edilmelidir.
Değerlerimize ve ahlaka aykırı olmayan kültür ve sanat etkinlikleri teşvik edilmelidir.
Kütüphaneler yaygınlaştırılmalı, kültür merkezleri atıl olmaktan çıkarılıp rahatça kullanımı sağlanmalı, bunun için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Kitap okuma alışkanlığının kazandırılması için teşviklerde bulunulmalıdır.
İnternet ortamında kütüphanecilik geliştirilmeli ve halkın hizmetine sunulmalıdır.
Devletin tiyatro ve sinema gibi kültür sanat faaliyetlerine desteği, projeler bazında olmalıdır.
Medyada kültür, sanat ve eğitici programların yaygınlaşması özendirilmelidir.
İnsanlığın ortak değeri olan kültür mirasının korunması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
Tarih ve Kültür
Toplumu bir ağaca benzetirsek tarih, o ağacın kökleri mesabesindedir. Kökleri kesilmiş veya kökleri ile bağları koparılmış bir ağacın ayakta durması ve yaşamına devam etmesi mümkün değildir. Toplumun tarihi köklerinden koparılmasına sebep olan resmi ideolojik tarih dayatmasından vazgeçilmelidir.
Tarih; gerçekçi, objektif ve kapsamlı olarak yeniden yazılmalı, ders kitaplarında özgün haliyle yer almalı, toplumsal bellek buna göre şekillenmelidir.
İslam kültürü; aklın nakille, ahlakın sanatla, bilimin araştırma ve pratikle bütünleştiği bir kültürdür. O, bir ümmetin deneyimleri, tarihi birikimleri ve faaliyetlerinin hülasası olan bir kültürdür.
İslam kültürü; çeşitli ruhi şartların, tarih hazinelerinin ve gelecek çıkartılan en hayırlı ümmetin ve Medeniyet ümmetinin varlık dayanağı ve sürekliliğinin sırrı bu kültürde gizlidir.
Toplumu oluşturan tüm sosyal sınıf veya grupların ortak paydası olan kültür mirasımız korunmalı, bu mirasın gelecek nesillere aktarımı sağlanmalıdır.
Gençliğin kendi kültürüne yabancılaşarak yozlaşmasının önüne geçilmeli, manevi değerlerin sevdirilmesi, sahiplenilmesi ve gelecek nesillere aktarılması için politikalar üretilmelidir.
Turizm veya popüler kültür adı altında, kültürel mirasımızdan olan tarihi medrese, kilise ve ibadethaneler, misyonuna ve kutsallığına yakışmayan tarzda gayr-ı ahlaki faaliyetlerin mekânı olmaktan kurtarılmalıdır.