Sendikanız; sinema, film, dizi, reklam ve televizyon programcılığı alanında, kamera arkasında çalışanları temsil ediyor. Türkiye’de bu alanların hızla büyüdüğü biliniyor. Bu büyüme devam ediyor mu? Bugün sektörlerin durumu nasıl?
Türkiye’de sinema, film, dizi, reklam, televizyon alanlarının giderek büyüdüğü çok doğru. Bu büyüme ekonomik krize, pandemiye rağmen gerçekleşiyor.
Bu büyümenin sektöre farklı anlamlarda etkileri olduğunu söylemek mümkün. Kalifiye işçinin sağlanmasının zorluğu bu etkilerden bir tanesi. Çünkü yapılan işlerin sayısı arttıkça taleplere cevap verebilecek kalifiye işçilerin sağlanması güçleşiyor. Talepleri karşılayabilecek kalifiye işçinin sağlanabilmesi ancak zamanla olabilir.
Sektörün büyümesiyle yapılan işlerin malzeme, ekipman ihtiyaçlarını temin etmek de güçleşiyor. Ancak pandeminin sektöre olan olumsuz etkisine ve Türkiye’deki mevcut ekonomik duruma rağmen bir şekilde istihdam sağlanabiliyor.
Büyümede dahil olan dijital platformlar sektörleri nasıl etkiledi?
Dijital platform projelerinin, sektörde önce pandeminin, ardından şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik krizin yarattığı olumsuz etkileri hafiflettiğini söyleyebiliriz. Bir kere çok fazla platform var, her platformun birçok prodüksiyonu var. Bu sayılar giderek artıyor. Televizyon dizileri, bağımsız sinema projeleri ya da reklam filmlerinin yer yer durgunluk yaşadığı, sayıca azaldığı dönemlerde dijital platform projeleri sürekliliğini koruyabiliyor.
Dijital platformlar istihdama ciddi manada katkıda bulunuyor, bu anlamda çok daha fazla sirkülasyon olduğunu söylemek mümkün. Özellikle pandemi sonrası şu dönemde yaşanan ciddi enflasyon sürecini de hesaba kattığımızda olumlu bir etkiden söz edebiliriz.
Diğer yandan çok fazla iş yükü var. Sınırlı sayıda sektör çalışanıyla bu talep karşılanamıyor, mesleki yeterliliği olan kalifiye işçi bulmak güçleşiyor. İşin ehli olan insanlar setlerde çalışmadığı zaman hem işçi sağlığı ve iş güvenliği anlamında sıkıntılar yaşanabiliyor hem de adil çalışma ve rekabetin biraz önüne geçilmiş oluyor. Örneğin senelerdir üçüncü asistanlık yapan birisi, birinci asistana ihtiyaç olan ve bu talebe karşılık bulamayan bir dijital platformda birinci asistan olabiliyor. Bu da çok doğru bulmadığımız bir durum. Ekipman sirkülasyonunda da çok yoğunluk yaşanıyor. Bu da işin rantel ayağında başka dinamiklere yol açıyor.
Bu meselenin bir başka uzantısı oyuncu bulma süreçlerinin daha çetrefilli hale gelmesi. Dolayısıyla hem olumlu hem olumsuz etkileri olduğundan söz etmek mümkün.
Ucuz iş gücü yabancı projeleri çekiyor
Sektörde çalışanlar büyümeden pay alabiliyor mu?
Sektörümüz büyük gibi görünmekle beraber aslında çok da büyük değil. Şu anda dijital platform projeleri sayıca çoğaldı ve sektörde büyük bir pasta dilimi.
Sinema filmlerinin sayıca çok daha az olduğunu görüyoruz. Post-pandemi sebebiyle vizyon süreçlerinin daha kısa tutulması, online streaming izleme alışkanlıklarının sinemaya gitme alışkanlığını azaltması ve ekonomik koşulları bu duruma sebep olarak sıralayabiliriz. Vizyona giren bir filmin vizyonda kalma süresi eski yıllara göre oldukça azaldı, ana akım filmlerde de durum böyle. Bağımsız sinemada ise durum malum. Devlet desteği epey az ve enflasyondan dolayı pek çok bağımsız film projesi rafa kalkmış durumda.
Reklam sektöründeyse dinamikler sürekli değişiyor. Enflasyona oranla artış-düşüş gözlemlenmekle beraber çok sürekliliği olan bir alan değil sektörümüzde.
Şunu da belirtmek lazım: Ekonomik kriz sebebiyle şu an Türkiye’de çok daha fazla yabancı iş çekilmeye başlandı. Bundan beş ya da on sene öncesinde Türkiye’de yaşanan terör olayları sebebiyle birçok yurtdışı projesi buradan ayağını çekmişti, bu konuda çekimser bir tutum vardı. Şimdi gerek kur farkı sebebiyle gerek sektördeki kaynak ve çalışan insanların kalibresi sebebiyle Türkiye yine yabancı projeler için tercih edilen bir ülke oldu. Bu anlamda Türkiye’nin bir endüstri olarak dünya arenasında yer aldığını söylemek mümkün. Ucuz işçilik, ucuz kaynaklar açısından olumsuz bir etkiden söz ediyoruz ancak yabancı işlerin Türkiye’de çekiliyor olması bizim sektörümüzü geliştirmeye yardımcı oluyor. Bu açıdan da olumlu bir durum söz konusu.
Sektördeki büyüme dediğimizde bu dinamikleri de hesaba katmakta fayda var. Bütün bu bilgiler dijital platformlar ve dijital projelerin bir şekilde kemikleşmiş bir sistemde devam ediyor olması sebebiyle çalışanlar, beklenilenden çok daha fazla iş alabiliyorlar. Diğer yandan yıllardır sektörün içerisinde olan, deneyim kazanmış kimi meslektaşlarımız zarar görüyorlar. Onların işleri bütçelerde kolaylık sağlanması ya da iş için müsait olup olmama gibi sebeplerle kendilerinden çok daha az deneyimli olan insanlara veriliyor. Hem olumlu hem olumsuz bir tarafı var sektördeki büyümenin.
Türkiye’de tüm bu alanların kamera arkasını düşünürsek kimlerden ve nasıl bir toplamdan söz ediyoruz?
Tam sayıyı bilmiyoruz, bunu ölçmek, raporlamak oldukça güç. Bu konuda birçok teşebbüste bulunulmuş olsa da belgelemek çok mümkün olmadı günümüze kadar.
Çeşitli kaynaklardan aldığımız bilgilere ve kendi üye tabanımıza baktığımızda meslektaşlarımızın sayısının kabaca 6 bin kişi olduğunu öngörüyoruz. Çok kaba bir rakam bu ama sektörün boyutuna dair az da olsa fikir veriyor diye düşünüyorum.
6 bin kişi sektörün tüm alanlarında çalışan insanları kapsıyor. Kısa filmcilerden tutun belgesel filmcilere, klip çalışanlarından televizyon dizisi çalışanlarına kadar geniş bir spektrumdan bahsediyoruz. Bütün departmanları, bütün birimleri kapsayan bir genel bu. Sektörde bir senedir ya da altı aydır çalışan bir kamera asistanı stajyeri de bu toplama dâhil, 30 yıldır belgesel film yapan bir görüntü yönetmenine de. Dolayısıyla çok geniş bir topluluk.
‘Sektör ciddiye alınmıyor’
Sektördeki mesleklerin iş tanımını yapmak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) ile birlikte çalışıyorsunuz. Mesleklerin iş tanımlarının yapılması neden gerekli?
Mesleklerin iş tanımlarının yapılması birçok sebepten ötürü önemli ve gerekli. Bunlardan bir tanesi sektörümüzün eğlence sektörü olmasından dolayı aslında tehlikeli sınıfta yer almasına rağmen hem yasal zeminde hem kamuoyu algısı anlamında yeterince “ciddiye” alınmıyor olması. Meslek tanımları yapıldığı zaman kalifiye, nitelikli iş gücünün sağlanabileceği gerekli altyapı sağlanmış oluyor. Örneğin üniversitelerin sinema televizyon bölümlerinde müfredatlar güncellenecek ve bu müfredatlarda meslek tanımları üzerinden ilerlenebilecek. Bu da az önce bahsettiğim nitelikli iş gücünü sağlamakta önem arz ediyor olacak.
Meslek tanımı sigorta primlerinde meslek kodlarının olmasını sağlıyor. İş tanımı yapılan her mesleğin bir kodu oluyor. Meslektaşlarımız bu kod üzerinden sigortalanabiliyor.
Meslek tanımı yaşanabilecek olası iş kazalarında da bir rehber niteliği taşıyor diyebilirim. Mahkemelerde mahkeme heyetinin muhakemesinde önem arz edecek, bir bilirkişi raporuymuşçasına kılavuzluk edecek bu süreçte.
Sözleşmesiz çalışıyor olmak her ne kadar sektörün en büyük problemlerinden biri de olsa Sinema Televizyon Sendikası olarak hem güncellemekte olduğumuz çalışma ilkelerinde hem de kamuoyunda her fırsatta söylediğimiz üzere bir sözleşmenin işveren ve işçi arasında olması çok kritik. Bu sözleşmenin içerisinde meslek tanımının yer alması da çok ktirik. Bize gelen pek çok şikâyet hiçbir haklı sebep göstermeksizin işten çıkarmalarla ilgi. Bu da genelde işverenlerin “işini doğru yapmıyor” gibi gerekçelere sığınmasına yol açan bir durum. Oysa ki bir meslek tanımı olduğu zaman kişinin yerine getirmesi ve getirmemesi gereken kalemlerin ne olduğu çok açık bir şekilde belirtilmiş oluyor.
Temsil ettiğiniz alanlar arasında en çok sorun hangi sektörde yaşanıyor? Böyle bir farklılık var mı, çalışanların hakları ya da ücretleri konusunda?
En çok televizyon dizilerinde sıkıntı yaşadığımızı söyleyebilirim. Öncelikle bir reklam, bir film ya da dijital platform projesine göre ücretler çok daha düşük televizyon dizilerinde. İkincisi sigortalılık durumunda 4A’lı olsalar dahi aldıkları ücretlerden değil, asgari ücret üzerinden sigortalanıyor meslektaşlarımız.
İşten çıkarma, sözleşme durumlarında maalesef hukuki olmayan birçok uygulama olduğunu görüyoruz. Örneğin kişi sete gidiyor ve aynı gün işten çıkarıldığını öğreniyor. Eğer bu kişi dizi ağırlıklı çalışıyorsa, uzun soluklu bir işe girmesi çok zor oluyor.
Bir başka sıkıntılı durum ise çalışma saatleri. Diziler malum belirli sürelerde yetiştirilmesi ve belli uzunluklarda olması gereken işler. Dolayısıyla fazla mesai konusunda hiçbir şekilde sınır tanınmayan birçok iş çekildiğini biliyoruz. Bunların denetlenmesi de çok zor.
Sadece dizi alanında çalışan bir meslektaşımızın hak arama mücadelesinde kendisine destekçi ekip arkadaşları bulması da güçleşiyor. Çünkü koşullar göz önüne alındığı zaman iş kaybına uğramak, kara listeye alınmak büyük bir çekince yaratıyor. Çalışanlar işten ayrılmaya karar verseler dahi koşullar sebebiyle hak edişlerin alınamaması gibi endişeler de zaten halihazırda olan sorunları körüklüyor.
İş kaybı korkusu ve kaygılar
Dizi setlerindeki uzun çalışma saatleri ve iş güvenliğinin olmaması sıklıkla dile getirilir. Bu sorunların aşılmasında aşama kaydedildi mi?
Dizi setlerindeki uzun çalışma saatleri, zorlu çalışma koşulları ve iş güvenliği eksikliği sorunları maalesef devam ediyor. Bu durumun başlıca sebebi, az önce de söylediğim üzere dizilerin çok uzun süreli olması. Şuan neredeyse bir uzun metraj film uzunluğunda diziler çekiliyor. Bir uzun metraj film ortalama dört beş haftada çekilirken, diziler maalesef beş altı günde çekiliyor. Daha çok ekiple çekiliyor olmasına rağmen bilhassa İstanbul’daki setlerde çok daha uzun iş saatleri, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, dikkatsiz olunması gibi sıkıntılar yaşanıyor. Uzun iş saatleri sette alınması gereken önlemlerin tamamen görmezden gelindiği bir duruma yol açmış olduğu gibi, en basitinden çok uzun saatler çalışmış bir ekip üyesinin setten eve dönerken yolda kaza geçirmesine sebebiyet verebiliyor.
Çalışma saatleri bundan beş sene, on sene öncesine göre görece iyileşmiş durumda olsa da hâlâ günde 12 saati geçen birçok set olduğunu biliyoruz. Haftada yedi günü bulan setler olduğunu da biliyoruz. Çok az dizi projesinde haftada beş gün çalışma sağlanabiliyor.
Bu sorunların devam etmesinin bir başka sebebiyse denetim eksikliği. Dizi sektöründe çalışanların örgütlenmesinin güçlüğünü de saymak mümkün bu sebepler arasında. Örgütlenememenin sebebi daha önce de söylediğim gibi iş kaybı korkusu ve kaygılar.
Sinema Televizyon Sendikası’nın izlediği süreç ve seneler içerisinde sektörün diğer alanlardaki örgütlenme, iyileşme durumu bir şekilde dizi sektörüne de sirayet etti. Ama sektör içinde en uzun yol alınması gereken alan dizi projeleri.
Ekonomik kriz alan çalışanlarına nasıl yansıyor? Taban ücretlerle ilgili çalışma yapıyorsunuz. Hatta Ocak 2023’te bu alandaki çalışmalarınızı duyuracağınızı açıkladınız. Neler talep ediyorsunuz? Taban ücretlerinden iş güvenliğine sektörü ilgilendiren sorunlarda muhatabınız kim ya da kimler oluyor? Talepleriniz karşılık buldu mu?
Ekonomik kriz sektörümüze büyük bir etkide bulundu. Sürekli artan enflasyon çalışanların yaşam giderlerinin, ekipman masraflarının vb. artmasına sebep oldu. Geçen sene bu zamanlar açıkladığımız enflasyon oranına paralel bir şekilde duyurduğumuz zam sayesinde ücretlerde bir iyileştirme yapıldı. Zam talebi sektör genelinde karşılık buldu. Diğer yandan sigortalılıkta ücretlere göre prim hâlâ yatırılmıyor, bu sorun devam ediyor.
Zam oranına dair iki açıklamadan sonra taleplerimiz büyük ölçüde karşılandı. İlerleyen bir iki aylık süreçte de tekrar –yılsonu olması sebebiyle– yeni fiyatları ya da yeni oranları açıklayacağız. Bu oran ve fiyatları sektör bileşenleri olarak kendi aramızda istişare ettikten sonra ortak bir kararla açıklıyoruz.
Muhatabımız öncelikli olarak üye tabanımız, sektörün diğer bileşenleri, platformlar ve oluşumlar. Ardından da yapımcılar yani işverenler. Öncelikle sektör bileşenleriyle bir araya geldiğimiz bir seri toplantı yapıyoruz, ardından da alınan kararları yapımcılara bildiriyoruz ve kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Geçen sene yapılan zam oranı açıklaması ve ardından her birimin kendi fiyatlarını açıkladığı bu dönem aslında sektörümüzde bir ilk oldu. Çünkü bundan önce sadece belli departmanlar, örneğin kamera asistanları ücretlerini paylaşıyorlardı. Bu dönemde daha önce ücretlerini şeffaflıkla paylaşmayan ekiplerimiz de kendi sayfalarında yahut sendikanın hesaplarında da şeffaf bir şekilde paylaşımda bulundular.
‘Cinsiyet Eşitliği Komisyonu kurmak istiyoruz’
Toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili bir rapor yayımladınız. Ulaştığınız verilere göre, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için neler yapılmalı?
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğinin ne olduğunun anlaşılması gerekiyor. Yayımlamış olduğumuz rapor sayesinde ve bize gelen vakalar aracılığıyla aslında cinsiyet eşitliğinin ne anlama geldiğini, neden önemli olduğunu çok da bilmediğimizi gözlemlemiş olduk.
Son dört beş senedir yurtdışında #MeToo hareketiyle, Türkiye’de de Susma Bitsin platformunun aracılığıyla şiddet, taciz, mobbinge dair farkındalığın arttığını gözlemiyoruz. Bundan sonraki süreçte bilgilenmek, bilgilendirmek, bilgi paylaşımı çok daha kıymetli olacak. Çoğu insan mobbingin ne anlama geldiğini bile bilmiyor, dolayısıyla mobbinge uğradığı zaman bunun farkına varamıyor.
Biz de Sinema Televizyon Sendikası olarak bir Cinsiyet Eşitliği Komisyonu kurmak istiyoruz. Setlerde yaşanan ayrımcılık vakalarında nasıl bir denetleme, değerlendirme süreci işletebiliriz? Bunun çalışmalarını yürütmek istiyoruz. Yaşanan olaylarda hukuki ve psikolojik destek verebilmek adına da bir altyapı hazırlığındayız.
Yaşanan vakaların görünür kılınması, paylaşılması gerekiyor. Eğer şiddete, tacize, mobbinge maruz bırakılan kişinin paylaşılması yönünde rızası varsa kamuoyu önünde görünürlük kazanması çok önemli. Çünkü bazen de bilinçsizlikten dolayı ayrımcı bir dil kullanıldığını, ayrımcılığın yaşandığını görüyoruz.
Şu anda güncellemekte olduğumuz çalışma ilkelerine de toplumsal cinsiyet eşitliğine dair politikalarımızı eklemlemek istiyoruz. Çalışma ilkeleri –sektör genelini düşündüğümüzde- merakla bekleniyor ve ilgi göreceğini öngörüyoruz. İlkelerde bu konuya değiniyor olmamızın küçük de olsa bir fark yaratacağını düşünüyoruz.
Yukarıda söz ettiklerimize ek olarak ya da ayrıca, talepleriniz neler? Bu alanda iyileşme sağlanması ya da ideal bir yapıya kavuşması için neler yapılmalı ya da neler değişmeli?
Kalıcı bir iyileşme için öncelikle sektör dinamiklerini ve şartlarını gözeterek hazırlanmış bir iş yasasına ihtiyacımız var. İleri dönemde sendikamızın kurumsal kapasitesini ve örgütlenme biçimini güçlendirmemiz gerekiyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve sektör bileşenleriyle bir çalıştay düzenlenmesinin çok verimli olacağını düşünüyoruz. Ancak bunun da ötesinde sektör çalışanları arasında bir örgütlenme bilincinin oturması şart. Sendikanın güçlenebilmesi, sektör şartlarının iyileşebilmesi için sendikanın sahiplenilmesi, üye tabanı tarafından sembolik aidatlarla desteklenmesi gerekiyor.
##metoo#Damla Kırkalı#dijital platformlar#dizi#film#reklam#Sinema#Sinema TV Sendikası#Susma Bitsin#televizyon#Toplumsal cinsiyet eşitliği