Benim dikkatimi çeken, kültür başlığında çekim/kayıt özgürlüğüne değinilmemiş olması. (“Görüntü ve ses kaydı alma” özgürlüğü de diyebiliriz, eylemlerde bunları engellemeye çalışan Nisan 2021 tarihli, sonradan Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesine atıfta bulunarak.)
Son on yılda Türkiye’de kültür sanat alanında en büyük baskıya maruz kalanlar belgeselciler oldu. Çektikleri görüntülerden dolayı, kurguladıkları görüntülerden dolayı, hatta yapmayı düşündükleri belgesellerden dolayı gözaltı ve tutukluluğun ötesinde hapis cezasına kadar varan baskı biçimlerine maruz kaldılar. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP grup toplantısında bu konuda yaşanan son örnekten, Sibel Tekin’in tutuklanması ve tahliyesinden bahsetti, Türkiye’yi “açık cezaevi” olmaktan çıkaracaklarını söyledi. Ancak metnin konuşmalardan geri kaldığını görüyoruz.
Kültür sanata yönelik telif haklarına ve eser sahipliğine öncelik veren tecimsel bir algı var metinde. Sanatsal ifade özgürlüğüne değiniliyor ancak sanat eserleri ve eser sahipleri üzerinden değiniliyor, sinemacıların pratiklerini uygularken sahip olmaları gereken özgürlüklere değinilmiyor. Oysa Türkiye sinemacılar için, özellikle de belgeselciler için açık cezaevi olmaktan çıkarılacaksa en başta bu alandaki özgürlüklerin güvencesi verilmeliydi. Çiğdem Mater ve Mine Özerden gibi hapsedilmiş sinemacılar var, Çayan Demirel, Ertuğrul Mavioğlu, Erhan Örs gibi hapis cezası istemiyle yargılamalarına devam edilen sinemacılar var, Veysi Altay, Kutbettin Cebe ve Özay Şahin gibi hapis cezası almış ve istinafa gitmiş sinemacılar var… Eğer bu kadar çok sinemacı bir ülkede sinema, özellikle de belgesel faaliyetlerinden dolayı yargılanıp ceza alıyorsa, o ülkede değişim vadeden bir siyasi ittifak yapısının söz konusu alandaki özgürlükler konusunda mutabık olması gerekir. Maalesef bunu göremiyoruz.
Bundan da öte, emek alanına dair de vurgu göremiyoruz; sektörde çalışan sinema emekçilerinin çalışma koşullarına dair bir vurgu da yok. Nihayetinde metinde değinildiği gibi bir Ulusal Sinema Enstitüsü kurulacaksa, bu enstitü sadece kurmaca destek dağıtacak, filmleri değerlendirip sınıflandıracak, telifleri düzenleyecek bir yapı olmayacak, olmamalı; belgesel sinema pratiği de bu enstitünün gündeminde olacak, olmalı, çalışma koşulları da bu enstitünün gündeminde olacak, olmalı. Kısacası kültür sanat alanını eserler üzerinden okuyan bir mutabakat metni bu; pratik alanını ve emek süreçlerini, yani en hayati konuları, yaşamsal konuları es geçen bir metin. Mutabakatta eserler var, çalışma koşulları yok diye de özetleyebiliriz. Ya da şöyle de denilebilir: Sanat eserlerinin özgürlüğü var, sanatçının özgürlüğü yok.
Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde, sinema alanıyla ilgili vaatlerden bazıları şöyle:
Ulusal Sinema Enstitüsünü kuracağız.
Sinema sektörünün gelişimi için meslek liselerinde sinema bölümleri kuracağız.
Film, telif eserler, görsel sanatlar ve spor gibi kültür ve sanat ürünleri aracılığıyla millî değerlerimizin diğer ülkelere tanıtılması yönünde daha somut adımlar atacağız.
Plato Kentler programını başlatacağız.
Yayıncılık, müzik, folklor, film sektörleri, festivaller ve müzikalleri destekleyerek istihdam, milli gelire katkı ve ihracat imkânları sağlayacağız.
#CHP#Çiğdem Mater#Kemal Kılıçdaroğlu#Millet İttifakı#Mine Özerden#Ortak Politikalar Mutabakat Metni#Ortak Politikalar Mutabakatı#Sibel Tekin#Ulusal Sinema Enstitüsü