SAHNE I – elini pencereden gökyüzüne uzattı
Asırlık çınarlar arasında uzanan geniş bulvarda trafik tıkanmıştı. Arabalar bendini zorlayan bir nehir gibi homurdanıyordu. Önce tereddütlü bir korna, sonra daha sert bir başkası, ardından enikonu bir çığlık halinde bulvarı yırtan bir diğeri yükseldi, hep birlikte hepsi…
Arabalardan öfkeli bağırışlar halinde çıkan sesler yarı inik camlardan taşan ellerin “V” şeklinde açılmış iki parmaklarıyla birlikte dalgalanıyordu. Bir büyük itirazın ahengiyle sallanan bu eller kararlı bir başkaldırının, coşkulu bir dayanışmanın selamını sokaklardan caddelere, oradan meydanlara yolluyordu.
Akşam iniyordu. Neredeyse bir aydan beri her gün olduğu gibi üniversitenin çevresi ile Devrim Caddesi başta olmak üzere her yer az sonra hareketlenecekti. Başkentin ana damarı olan bu gösterişli bulvar da hareketin dışında kalamazdı.
Şehir kendine geliyordu. Sabahların yeknesak kıpırdanışı çoktandır yerini bu saatlerin denetlenemez karmaşasına bırakmıştı.
Bir kalkışma.
Şehir uyanıyordu. Bir karabasandan uyanır, bir kabustan çıkar gibi dimdik uyanıyordu. Binlerce yıldır bu ülke bir türlü üstesinden gelemediği kabusların sebebi olan Dahhak’tan kurtulmaya çalışıyordu. (Bilen bilir. Bizim coğrafyaların kadim anlatılarındaki bu karakter insan etiyle, insan kanıyla değil, insan beyniyle yaşamını sürdürebilen bir muktedir, bir despot, bir zorbadır.)
Arabaların içinden gökyüzüne uzanan eller, ince bilekli kadın elleriydi. İki parmakları gergin bir yay gibi açılmıştı. Bir eli direksiyonda diğeri gökyüzünde olanlar da vardı aralarında; bazıları pencerenin dışında bir dal sigarayla birlikte sallanıyor, bazıları siyah bir başörtüsünü havada çırpıyordu, un ufak etmek istercesine.
KORO –
Sokaklarda dans edebilmek için
Öpüşme anındaki korku için
Kız kardeşim, kız kardeşin, kız kardeşlerimiz için
Köhnemiş beyinleri değiştirmek için
Çocuklarına verdikleri sözleri tutamayan babaların utancı için
Sıradan bir hayat özlemi için
Geleceklerini çöpte arayan çocukların ne anlama geldiğini dahi bilmedikleri “hayaller” için
SAHNE II – gür saçlarını savurarak yürüdü
Şehrin bu mutena semtindeki şık dükkanlar vitrinlerini aydınlatmaya başlamıştı. Kaldırımlara düşen ışıklar temkinli adımlarla yürüyen, etrafını kollayarak caddede pozisyon arayan siyah giyinmiş kadınlara vuruyordu. Dükkanlarda tedirgin bir bekleyiş vardı. Esnaf kapıya çıkmış kimi mesafeli bir ilgiyle kimi sessiz bir itirazla izliyordu olan biteni, şehrin akşam isyanından kısmetlerine düşeni.
Ne zaman, nerede ve nasıl bir kıvılcım çakacağı pek belli olmasa da siyahlı genç kadınlar üçlü beşli gruplar halinde bir köşe başında aniden beliriyor, sloganlar atarak saçlarını savuruyorlardı. Onlar geldikleri gibi kaybolurken az ötedeki meydanı çaprazlama geçen bir başka genç kadın başörtüsünü sallayarak, gür saçlarını dalgalandırarak dimdik yürüyordu.
Nereye baksanız bir itirazın öfkeli tepkisini bedeniyle haykıran kadınlar vardı. Saçları açık yürüyen, örtüsünü omuzuna düşüren, başını örtermiş gibi yapıp aslında iyice görünür kılan kadınlar her yerdeydi. Şehrin farklı yerlerinde, ülkenin her köşesinde değişik eylemler yapıyorlardı. Bulundukları yerde kendi bildikleri gibi ve istedikleri şekilde seslerini yükseltiyorlardı. Kimi zaman bir lokantada, kafede “hicap” mecburiyeti yokmuş gibi örtüsüz oturuyor, bir dükkanda ya da herhangi kamusal alanda örtünün kazara düşmediğini belli edecek şekilde başları açık dolaşıyorlardı.
Kararlaştırılmış, planlanmış bir toplu davranış olmaktan çok, sessizce varılmış bir kararın özgürce ve kendiliğinden dışavurumuydu olan bitenler. Kırk yıldır başlarına örtü olduğu kadar ayaklarına pranga vuran bu mecburiyete razı olmadıklarını dile getiriyorlardı. Herkes kendi bildiği gibi.
KORO –
Devlet şirketlerindeki kayırmacılık ve yolsuzluk nedeniyle bedel ödeyen insanlar için.
Pahalı ve güvensiz yerli arabaların, evlerde ve sanayide kullanılan mazotun kirlettiği hava için
Asırlık Bulvar Veli Asr’ın kurumakta olan çınarları için
Asya Çitası türünün son bireyi Piruz için
İnsanlarla birlikte yaşaması yasaklanan masum köpekler için
SAHNE III – cam kırıkları asfalta döküldü
Bulvar hafifçe kıpırdandı. Trafik açılır gibi oldu. Aynı anda patlayan uğultuyla birlikte kara bir bulut yol boyu uzanan çınarların üstüne indi. Dalların arasından düşmüş gibi kaldırımda üniformalılar belirdi. Yirmi otuz kadar motosikletli.
Her sürücünün arkasında oturan ve elindeki ağır copu rastgele sallayan genç adamlar korna sesleri arasında, aranarak dolaşmaya başladı. Kornalar yatıştı, çok geçmeden motosikletlerin homurtusuna sert bir darbenin ardından kırılan araba camlarının asfalta dökülürken çıkardığı sesler karıştı. Ellerindeki uzun copların yana uzanan tutamaklarıyla bir vuruşta tuzbuz ediyorlardı araba camlarını. Kaportalar aldıkları darbelerle eğiliyor, arabaların içindekiler korunabilmek için yüzlerini kapatıyorlardı.
Burada saldırı sürerken bulvarın öte ucundan korna sesleri yükseldi, araba pencerelerinden zafer işareti yaparak sallanan ellere protesto sesleri eşlik etmeye başladı. Dehhak’ın motosikletli kolları uzundu ama her yere erişemiyordu. Oraya seğirtirken hemen arkadaki sokağın köşesinde beliren bir grup öğrenci kız çocuğu yine başörtülerini savuruyor, saçlarını dalgalandırıyorlardı.
KORO –
Dinmek bilmeyen gözyaşları için
Tekrar bu anın görüntüsü için
Gülen bir yüz için
Öğrenciler için, gelecek için
Mecbur bırakıldığımız bu cennet için
Hapsedilmiş aydınlar için
Afgan çocuklar için
Bitip tükenmez bu “için”ler için
SAHNE IV – diyaloglar
“Liseli bunlar”, dedi şoför.
Bulvarda sıkışmış kalmıştı o da. Kaldırımdaki küçük grubun haykırışlarına arabalardan yükselen sesler eşlik ediyordu yine. Önce o da birkaç korna basmış sonra motosikletliler belirince omuzlarını içeri çekerek direksiyon başında beklemeye başlamıştı. Sokaktaki kalabalık büyüyordu,
“Jin, jiyan, azadi,” diyerek başörtülerini savuruyorlardı.
Estirdikleri rüzgârın yarattığı dalga caddeden aşağıya indi.
Şoför,
“Haklı bu çocuklar ama kendilerine fenalık ediyorlar. Polis çok sert, hepsini tespit edip sonra yakalayacak,” diye omuzlarını dikti.
Yanındaki yolcu,
“Üniformalıdan çok sivil var etrafta,” diye destek verdi şoföre.
“Hapishaneler doldu nereye koyacaklar ki yakaladıklarını. Tuttukları yerde cezalandırıyorlar,” dedi öteki yolcu.
Arkadan biri,
“Bu arabaları kıranlar buralı değil, çoğu Suriye’den Afganistan’dan kaçan çaresiz gençler. İş güç yok, böyle vurucu ekiplere katılıyor maaş alıyorlar.”
Arabada bir sessizlik oldu.
KORO –
Tüm bu içi boş ilahiler için
Samandan ev gibi çöken denetimsiz çürük inşaatlar için
Huzur ve sükun için
Uzun bir geceden sonra doğacak güneş için
Sinir hapları ve yatıştırıcı ilaçlar için
Erkeklik, vatan ve refah için
Oğlan olmayı isteyen kız için
SAHNE V – çöpler yanarken
Bulvardan sonra geniş meydanları geçerek şehirden çıkarken üstgeçitlerin ayakları dibine, meydanların en görünür yerine konuşlanmış kolluk güçleri ürkütücü görüntüleriyle gecenin getireceği protestoları sindirmek için bekliyorlardı.
Yolun öte ucunda bir kara duman yükseldi, cadde ışıkları karardı, bir başka duman onu izledi. Çöp bidonları yakılıyordu. Kalkanlarıyla hareketlenen kolluk ilerideki dumana doğru koşarken arkadan yeni sloganlar, zılgıtlar geldi. Dalgalandırdıkları saçlarıyla geceyi karşılayan kadınlar gelecekten anladıklarını ve gelecekten alacaklarını söylüyorlardı:
KORO –
Kadın, hayat, özgürlük için
Özgürlük için
Özgürlük için
Özgürlük için
SAHNE VI – Baraye
Siz bu yazıyı okurken cereyan eden sahnelere eşlik eden koro, İran’da yükselen protestoların nağmelerini havalandırıyordu. Şarkının sözleri protestolar başlamadan önce gençlerin sosyal mecralarda paylaştıkları mesajlardan alınmıştı.
Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra “Baraye” adlı bu beste ülkenin en büyük sivil kalkışmalarından birinin melodisi olmuştu. “İçin”, “çünkü”, “uğruna” anlamlarına gelecek şekilde kullanılan “baraye” güçlü bir etki yaratmıştı.
Kısa sürede ülkenin her tarafında dinlenmeye başlayan “Baraye”yi besteleyen Shervin Hajipur, 29 Eylül’de tutuklandı. Bir süre sonra serbest bırakıldı. Şimdi bu şarkı “baraye” diye başlayan ve hayata, topluma, özgürlüklere, adalet ve eşitlik taleplerine dair somut istekleri içeren cümleler eklenerek dilden dile çoğalıyor.