Yüzyıl önce Atatürk, “Cumhuriyet’in temeli kültürdür” görüşüyle oluşturduğu eğitim ve kültür politikasını uygulayarak, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirmeyi ilke ve amaç edinmiş, çağdaş uygarlığa erişme hedefiyle yolumuzu aydınlatmıştı.
Cumhuriyet dönemi kültür sanat yaşamı açısından bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde yaşamımızda yer alan en önemli unsur hiç kuşkusuz Köy Enstitüleri’dir. Köy Enstitüleri bilimin, sanatın aydınlığını ülkenin en ücra köşelerine taşıyan bir meşale olmuş, buralarda kültür ve sanat yaşamımıza damgasını vurmuş, sayısız bilim, kültür ve sanat insanı yetişmiştir.
Halkın aydınlanması ve bilinçlenmesinden rahatsız olanlar, 12 Eylül sonrası köylerdeki okulları kapatanlar, buyurgan, dayatmacı ve ayrıştırıcı siyasal İslamcı ideolojinin uzantılarıdır…
Günümüzde ise, “Yurttaşlarının can ve mal güvenliğini yok eden, ülkenin tüm kaynaklarını yandaşa pervasızca peşkeş çeken, gayri milli bir anlayışın, çağdışı, kültür politikasını oluşturamadığı için tüm değerlerimize saldıran” bir iktidarın tasallutu altındayız…
Toplumları özgürlük ve demokrasi hedefiyle daha da ileriye taşımakta önderlik yapan sanat ve sanatçının kararlı duruşu karşısında gerileyen iktidar, kültür sanat dünyasına sürekli baskı yapıyor, sansür uyguluyor, kitapları, tiyatro oyunlarını, konserleri ve festivalleri yasaklayarak kültürel gelişmenin önünü kapamaya çalışıyor.
Oysa, kültürel gelişme olmadan ne demokratikleşme ne de ekonomik kalkınma gerçekleşebilir.
Çok partili sisteme geçişten 12 Eylül’e dek geçen süreçte, kısa bir dönem dışında, Türkiye’yi merkez sağ partiler yönetmiş, her alanda olduğu gibi kültürel yaşamda da yönlendirici, kısıtlayıcı bir politika uygulanmıştı.
12 Eylül rejimi, Türk- İslam sentezini resmi kültür politikası olarak topluma dayatmış, Özal döneminde de bu anlayış büyük ölçüde sürdürülmüştü…
49.50 ve 52. DYP-SHP/CHP koalisyon hükümetlerinde Kültür Bakanlığı görevini üstlendiğim de hedefim; Türkiye’nin demokratikleşmesi, çağdaş bir ülke olarak başı dik durabilmesi ve yıllardır ihmal edilerek engelleyici, dışlayıcı, küçümseyici bakış açısı tutsaklığı altında bırakılmış kültür/sanat dünyasının, toplumla bütünleşmesini sağlamaktı…
Başlangıçta, kültürel yaşamda çoğulculuğu dışlayan, baskıcı ve yasakçı bir anlayış söz konusuydu.
Bu nedenle sanatın özerkleşmesi ve devletin buyurganlığının sonlandırılması adına yeni bir kültür anlayışını temellendirdim.
Tek sesli”, “baskıcı” ve “yönlendirici” bir kültür anlayışı yerine, ülkemizde “çok sesli’ ve “halkın çoğulcu kültürünün” egemen kılındığı yani, “kendini tanımaktan ve tanıtmaktan korkmayan özgür bireyin yaratılması” için çaba gösterdim.
“Yasakların yasak olmadığı bir ülke” sloganıyla yola çıktığımızda, kitapların, filmlerin yasaklarını kaldırırken, yasa değişikliği tasarılarıyla, Devlet Tiyatroları’nın idari ve sanatsal özgürlüğüne kavuşmasını, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nda sansürü tümüyle kaldıracak değişikliği öngören yasa tasarısıyla “sınıflandırma sistemini” getirmeyi amaçlarken, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yeniden oluşturulmasını sağladık.
“Hacı Bektaş Enstitüsü’nü” kurarak, “Resmi kültür politikamızın” olmayacağını vurguladık.
Bakanlığı;” özgürlükçü”, “destekleyen” ve “özendiren” anlayışla, sorunları çözen bir kurum olarak “yeniden yapılandırdık…
Alevi/Bektaşi inanç ve kültürünü tanıtmak ve öğretmek adına bilimsel çalışmalar yaptık.
“TÜRKSOY’u kurarak ortak kültür ve sanatımızın kökenlerini, “KARADENİZ Kültürel İşbirliği” kuruluyla, Karadeniz etrafındaki ülkelerinin birbirleriyle olan sanat ve kültürel etkileşimlerini, “AKDENİZ Kültürel İş birliğiyle” özellikle Akdeniz kültürel birlikteliğini mutfağından başlayarak tanımaya ve tanıtmaya çalıştık.
Bakanlığın görev alanına giren tüm kültür ve sanat alanları ile kültür ve tabiat varlıklarının korunarak gelecek kuşaklara aktarılması için Pamukkale ve Kapadokya gibi kültür miraslarımızın yaşatılması için yeni ve etkin yöntemler belirledik.
UNESCO’nun düzenlediği “Dünya Mirasından Sorumlu Ülkeler” sözleşmesine yıllardır atılmayan imzayı Türkiye adına attık.
Bu imza sonrası Anadolu’dan kaçırılan başta KARUN Hazineleri başta olmak üzere binlerce heykel, ünik eser, lahit ve sikke gibi kültür varlıklarını ülkeye getirdik.
Bodrum’da bulunan KARYA Prensesi ADA’nın İskeleti, yeni bir teknolojiyle “etlendirilerek” gerçek haline dönüştürüldü, böylece Prenses ADA yüz yıllar sonra yeniden Bodrum’a gelmiş oldu…
Müzecilik tarihinde bir ilk olan bu işlemle birlikte Bodrum müzemiz 1995 Avrupa Özel Övgü Ödülü almıştı.
Uyguladığımız yeni ve etkin yöntemlerle ülkede tam bir sanatsal ve kültürel heyecan yaratıldı…
Okumayan toplumu bilinçli hale getirebilmek için yaygın kampanyalar yaptık.
Başta “İnsan Okur”, “Nazım Hikmet sizi kütüphane de bekliyor”, “kitaplar hapiste değil kütüphanenin rafında” gibi sloganlarla, yasaklanan kitapları özgürlüğüne kavuşturarak bilgi dağarcığını geliştirmek, “Sanata Evet” projesiyle de sanatın, “toplumun en önemli temeli” olduğuna dikkat çektik…
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yüzlerce yeni kültür merkezleri, müzeler, kütüphaneler, tiyatro sahneleri açtık. Sayıları arttırılan kütüphaneler, müzeler, kültür merkezleri, tiyatro, opera ve bale sahneleriyle sanat ve sanatçının ülkenin her köşesine, dolayısıyla her yurttaşına ulaşmasını sağlamaya çalıştık.
Sanatçı özgür oldukça sanatı geliştirir!
Sanatın gücüyse yurttaşın daha farklı ve içerikli düşünme ve muhakeme yeteneğini oluşturur…
Bilgilenen ve bu bilgiler ışığında yeni düşünceler ile estetik ufkunu geliştiren toplum, özgür ve yaratıcı olur.
Barışın tadını, dayanışmanın gücünü, güzelliğin sırrını bulur…
Sanatın yaygınlaşması devletin ve siyasilerin eline bırakılmaması gerektiğini düşünerek, sanatın “özerkliği”, sanatçının “özgürleşmesi” için örgütlü yapıya geçilmesinin adımlarını attık.
Kültür ve sanatta çağdaş yapılanmayı sürekli kılacak tek yolun, bu alanda etkinlik gösteren sivil toplum örgütleriyle meslek örgütlerinin bir araya gelerek sorumluluk üstlenmesi olduğu açıktır.
Bu nedenle çoğu Avrupa ülkelerinde var olan “Özerk Sanat Kurumu ya da Sanat Konseyi” örneğinde olduğu gibi 2 Aralık 1995 tarihinde ülkemizin kültür yaşamında çok önemli saydığım bir girişimi gerçekleştirdik.
Sanatçı meslek örgütleriyle “Ulusal Sanat Kurulu” protokolünü imzaladık.
Amacımız, siyasi otoriteden bağımsız otonom bir kuruluşla sanatın tüm dallarını kültür hareketlerini, sanatçıları desteklemek, geliştirmekti…
Devlet ve siyaset baskısından kurtulmuş ülkelerin sanatçıları evrensel değerler yaratırken, devlet buyurganlığı ve siyaset yönlendirmesi altında kalan sanatçıların yaratıları hep başarısız olmaktadır…
Dönemimizde “Vatandaşlık kültürü” kavramı ve “demokrasi kültürü ve bilincini” gündeme getirildi.
Ne yazık ki, “Kültürel gelişmeyi” sağlayan tüm düşünce, eylem ve projelerin bugünkü iktidar tarafından büyük bir hınçla yok edildiğini biliyoruz!
Örneğin dünyada kültürel tanıtımımızın en önemli kurumu olan “Devlet Halk Dansları” topluluğu İstanbul’a götürülerek adeta kapatıldı.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında kültür/sanata ayrılan payın binde 4’e düştüğü ülkemizde, öncelikle Kültür’ün Turizm’den ayrılmasını gereğinin altını çizmek isterim.
21. yüzyıla girdiğimiz bu süreçte sanat, bilim, ileri ve gelişmiş “yapay zeka teknolojisinin” sanat ve kültür yaşamına müthiş etkisi olacağı düşüncesindeyim.
Kültür ve sanat dünyasında korkunç bir rekabet yaşanacağı ve yaşantımızda köklü değişikler yaratacağı belli.
Ancak, “yapay zekânın yarattığı sanat ile insanın yarattığı sanat” arasında en büyük farkın duygu olacağı da açık…
Bu nedenle sanatçıya daha fazla değer veren yeni politikalar üretilmesi, özgürlük, demokratik ve ekonomik haklarının daha da genişletilmesi yaşamsal önem taşıyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel çoğulculuk ve eşitliği gözeten, sanata erişimin herkesin hakkı olduğuna inanan, özerkliği sağlayacak yeni kültür politikaları geliştirilmelidir…
Böyle bir umut ancak, laik demokratik bir Cumhuriyette oluşabilir…
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Kültür Bakanlığı, insan değerini çok iyi bilen, emeğe saygı gösteren, dar gelenek ve siyaset kalıbını kıran, birey ve toplumun yaşam biçimini insana yakışır bir biçimde geliştiren bir anlayış sergilemelidir…
Yazının başlığı Kültür Meclisi tarafından oluşturulmuştur.