Projeden bahseder misiniz? Türkiye ekranlarında ve kamera arkasında kadın iş gücü ve kadın temsillerini ortaya koymakla amaçlanan nedir?
2021 senesinin Ekim ayından beri çalışıyoruz, 2023 Aralık ayından projeyi sonlandıracağız.
Projeyi yazma fikri 2018 yılında TÜSİAD için İrem İnceoğlu ile birlikte yürüttüğümüz Türkiye Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği araştırmasının sonuçlarını gördükten sonra ortaya çıktı. O araştırma sadece dizilere ve özellikle de ekran temsillerine bakıyordu. Proje kapsamında Koç Holding’in düzenlediği bir atölyede sonuçları paydaşlara iletmiştik ve bu toplantıda bir şey gözlemledim: Karar vericiler ya da ekrandaki hikâyelerin, dünyaların, karakterlerin neye benzemesi gerektiği konusunda son sözü söyleyenler; yapımcılar, kanal yöneticileri ve dolaylı olarak reklam verenlerdi. Sektörde, bundan seneler önce çalıştığım için aslında bunu biliyordum ama onlarca kişinin olduğu bir toplantıda kişisel ve tekil bir deneyim aracılığıyla öğrenilmiş bir gerçek olmaktan çıktı, doğrulanmış oldu. Üstüne üstlük bu dünyanın seneler sonra bile “erkek dili” ile konuşup anlaştığını, var olan ve hiç bozulmayan ağların gatekeeper’ları, bekçileri olduğunu, tüm bunların eril mekanizmaları yeniden ürettiğini tekrar gözlemlemiş oldum. Bir zamanlar benim ve şimdi de kendini kadın olarak tanımlayan öğrencilerin bu sektöre hep bir adım geriden ve korkarak başlamasının nedeni de biz değil, bu dille örülü ve sarılı ağlardı. Bunu anladım. Biz o araştırmada sadece altı ulusal kanalda yayımlanan dizilere bakmıştık ve tabii yeni yayına başlamış olan platformlar ilgimizi çekiyordu; ayrıca sinemada durumun nasıl olduğunu da rakamlarla görmek istiyorduk.
Dünyada bir yandan #metoo hareketi devam ederken, bir yandan film festivallerinin 50/50 kota uygulamaları başladı. Bir taraftan Türkiye’de Susma Bitsin oluşumu ortaya çıktı. Tüm bu hareketlenmeler akademik alt yapımızı ve kaynaklarımızı sektördeki eşitsizlikleri gözler önüne serecek bir araştırmayı tasarlamaya yöneltti beni. Araştırma ise tam da bu bahsettiğim sektörü kaplayan ağların ne olduğunu feminist bir gözlükle anlamayı, ekran temsilleri ile kamera arkasındaki olası bağlantıları, kopuklukları ve çatlakları keşfetmeyi amaçlıyor. Bunu yaparken faillik (agency) kelimesini merkeze alarak sorular soruyoruz: Kendini kadın olarak tanımlayan bireylerin kamera arkasında veya önünde yaptıkları işler ekrana ne kadar yansıyor? İstediklerini yapabiliyorlar mı? Görüntüyle, temsille, içerikle ilgili kararları vermede ne kadar etkililer? Yükselmelerinin ya da sektörde farklı pozisyonları denemelerinin önü ne kadar açık? İşlerini yapmalarına engel olan ya da olanak sağlayan şeyler neler? Bu soruları cevap verebilmek için önce kadın iş gücünü rakamlara döken bir veri tabanı kodlaması sürecini tamamladık; yakın zamanda da sektörde fail olduğu varsayılan pozisyonlardaki kadınlarla derinlemesine görüşmelere başladık. Araştırma bir sene daha devam edecek.
Projeniz LGBTİ+ları kapsıyor mu?
Tüm ekip olarak araştırmanın veri tabanını oluşturacak olan kodlama tablosunun tasarımı esnasında en çok kafa yorduğumuz sorulardan birisi bu oldu. Kapsayıcı olabilmek adına nasıl bir yöntem izlememiz gerektiği konusunda çok düşündük; veri sayısı çok fazla olduğu için toplumsal cinsiyeti isme göre kaydettiğimiz bir yöntemi izlemek zorundaydık. Biz yine de kişilerin beyanını göz önünde tutarak LGBTİ+ları da kattığımız bir tablo tasarımı yaptık. Ancak tüm iş paketleri tamamlandıktan sonra ilk çalışacağımız makalelerden birisi muhtemelen bu tip bir metodolojinin değerlendirmesi ve yetersizliklerinin göz önüne serilmesi olacak.
Kadına şiddet artarken…
Çalışmalar 2017-2021 yıllarında üretilen film ve diziler üzerinden ilerliyor. Bu tarih aralığını seçme sebebiniz nedir?
İlk soruya cevaben de bahsettiğim gibi son yıllar hem dünyada hem de Türkiye’de sinema ve televizyon sektörünün içinde kadın hareketlerinin yaygınlaştığı bir dönem. Buna paralel olarak yurt dışında yakın tarihte yapılmış birçok benzer araştırma ve yayımlanmış raporlar var. İlk aklıma gelenler Geena Davis Insitute on Gender and Media, USC Annenberg Inclusion Initiative, European Film Agency Research Network (EFARN), European Women’s Audiovisual Network (EWA) gibi kurumlarınki.
Türkiye’de kadınlar tarafından çekilen filmlerin, kadın hikâyelerinin ve ödül konuşmalarında kadınların yaptıkları kadın+ vurgularının hep bu yakın döneme denk geldiğini görüyoruz. Maalesef kadına karşı şiddetin azalmadığını, eşitsizliklerin devam ettiğini, kadınların nefes alabilecekleri alanların sürekli daraltıldığını da… Bu nedenlerle şimdiki zaman Türkiye’sinde durumun nasıl olduğunu, sektörden kadınlarla nasıl işbirlikleri yapabiliriz sorusunu da yanımıza alarak anlamak istedik.
‘Kadın öğrenciler sette yoklar’
Araştırmalarınızdan biri son beş yılda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen filmlerle ilgili. Desteklenen 95 filmden yalnızca 8’inin tek bir kadın yönetmen tarafından çekildiği görünüyor. Bu veriler bize neyi ifade ediyor, kadınlar desteklere ulaşmada ne gibi engellerle karşılaşıyor?
Bu aslında araştırmalarımızdan birisi değil; veri tabanının bize sağladığı sonuçlardan birisi. Biz sinema gösterimi, festivaller ya da platformlar aracılığıyla son beş sene içinde seyirci ile buluşmuş tüm orta ve uzun metraj filmlerin iş gücünü kaydettik. Toplamda 600 film tarandı. Veri tabanımızda bakanlık desteğini de kodladık. Bu 600 filmden 95 tanesi desteklenmeye layık görülmüş ve dediğiniz gibi sadece 8 tanesi tek kadın yönetmen tarafından çekilmiş. Bu verilerin henüz net bir şeyi ifade etmesi için araştırmanın görüşmelerini de değerlendirmek gerek, yani henüz erken cevap vermek için. Ama belirgin olan bir şey varsa o da bu rakamın endişe verecek derecede az olduğu. Bu rakamı diğer rakamlarla birlikte okumak da lazım. Sektörde zaten kadınların yok denecek kadar az olduğunu kanıtladı araştırmadan çıkan sayılar. 600 filmden sadece 40 tanesinin tek kadın yönetmen tarafından çekildiği düşünüldüğünde bu rakamı başka açıdan görmek mümkün. Asıl üzerine düşünülmesi gereken şey sektöre daha çok kadının girebilmesi için uğraşmak gibi geliyor bana.
Sinema bölümlerinde kadın öğrenciler çoğunlukta olduğu halde sette yoklar. O yollar açık değil. Ben her türlü engelin, eşitsizliğin ve hatta tacizin sektörde kadınların çoğalması ile daha kolay üstesinden gelinebileceğine inanıyorum. Görüşmelerimizin sonuçları bu konuda bize neler söyleyecek, bu da ayrı bir merak konusu.
Kadın yönetmenlerin çektiği filmlerde kamera arkasında çalışan kadınların sayısı, erkek yönetmenlerin çektiği filmlerdeki kadınlardan daha fazla. Kamera önünde de durum değişmiyor. Kadınlar arasında bir dayanışmadan söz edebilir miyiz?
Bir önceki sorudaki gibi kaçınarak cevap vereceğim, çünkü dediğim gibi araştırmanın görüşmeleri tamamlanmadan net bir şey söylemek mümkün değil. Ben sezgisel olarak böyle bir dayanışma olduğuna inanıyorum, bilimsel olarak bir kanıtım yok, en azından henüz.
Rakamlar çok belirgin bir şey gösteriyor aslında, kadın yönetmenli filmlerde reji ekiplerindeki oran yüzde 18’den yüzde 36’ya, prodüksiyon ekiplerindeki oran ise yüzde 27’den yüzde 58’e yükseliyor. Kendi deneyimimden yola çıkarak sektörün kadınları ve kadınlığı kapsayan bir dile sahip olmadığını söyleyebilirim. Ama kadınların kendi set hikâyelerini de dinlemeden bir sonuca varmak istemem.
‘Kadına fırsat eşitliği gerekli’
Uluslararası film festivalleri yıllardır eşit temsil hakkı talebiyle eleştiriliyor. Berlin Film Festivali oyuncu ödüllerindeki cinsiyet ayrımı kaldırdı geçtiğimiz yıllarda. Adana Altın Koza Film Festivali’nin bu yönde bir girişimi oldu. Türkiye’deki festivallerde genel durum nasıl? Filmleri belirleyen ön jüride, jüride toplumsal cinsiyet eşitliği gözetiliyor mu, ödül mekanizmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu da araştırmada öncelemek istediğimiz konulardan birisi. Hem festival ödülleri, hem festivallerdeki film seçkileri, hem de hangi filmlerin fonlandığı ya da desteklendiği toplumsal cinsiyet ve ödül mekanizmaları açısından gözden geçirmek istediğimiz şeyler.
50/50×2020 2016’da İsveç Film Enstitüsü’nün başlattığı bir taahhüttü. Bunu imzalayan festivaller seçilen filmlerdeki ekiplerin, festivalin program komitesinin, seçici kurulunun ve yöneticilerinin toplumsal cinsiyet ve ırka göre oranlarını halka açıklamayı vaat ediyorlardı. Türkiye’de bildiğim kadarıyla Adana Altın Koza Film Festivali ve Antalya Altın Portakal Film Festivali bu taahhütü imzaladı ama sayfalarında bu rakamları açıklayan raporlar görmedim. Altın Portakal, Cahide Sonku ödülünü çıkardı. Altın Koza bu sene ulusal yarışmada yarışan filmlerde cinsiyet eşitliğine önem verdiğini açıkladı.
Bu raporların açıklanmaması önceki cevaplarda da altını çizdiğim, sektörde endişe verecek derecede az olan kadın nüfusu olabilir. Yüzde elliye gelinmesi için dışarıdan ciddi müdahale yapılması lazım. Öncelikle daha fazla kadına fırsat verilmesi için girişimde bulunmak lazım. Her sene kadınlar tarafından yönetilen filmlerin sayısı –ki bizim saydıklarımız orta ve uzun metrajı kapsıyor– 10’u geçmezken sadece festivallerdeki film sayısını eleştirmek de doğru değil.
Sektöre egemen bakış açısı kadınların kendilerini geri plana çekmelerine neden oluyor mu sizce?
Araştırmada yaptığımız görüşmeleri incelediğimizde buna örnek birçok deneyime rastlayacağımıza eminim. Sadece kendi öğrencilerimden bildiklerim bile, benim yirmi sene önceki deneyimimi de göz önüne alırsam, bunu doğruluyor ve çok şeyin değişmediğini de gösteriyor. Kamera, ışık, set… Hepsi erkek işi olarak kabul görmüş; “kadınsan fiziksel değilse duygusal olarak yetersizsin ve senden beklentiler de hep çok yüksek”.
Eğitimi esnasında kameraman olmak isteyen hiçbir kadın öğrencinin o tarafa yönlenebildiğini görmedim. Beş sene içinde seyrettiğimiz tüm dizilerin sadece birisinin görüntü yönetmeni kadın çıktı! Sette açık açık cinsiyetçilik yapıldığına, sonra da şakayla karışık sıyrılabilindiğine çok şahit oldum ve duydum. Taciz vakalarını da biliyoruz, takip ediyoruz. Bunların hepsi tabii ki kadınların bu mesleği rahatlıkla yapmalarına engel.
‘Eşit ücret talebi çok önemli’
Sinema ve televizyon alanında eşit koşullarda çalışmak, yaşamak için ne tür düzenlemeler gerekiyor?
Ben talep etmekten, direnmekten, müdahaleden yanayım. Özellikle kanalların ve yapım şirketlerinin setteki cinsiyetçiliğin ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığının önünü kesmek için birtakım sınırları ve kuralları gözetmelerini sağlamak gerek. Daha çok kadını set ile tanıştırmak için – aynı festivallerde olduğu gibi– kotaların uygulanabilmesini sağlamak gerek. Genç kadınların sektöre dahil olabilmesi için yeni fonlar sağlamak ve film üretim mekanizmalarını geliştirmek gerek. Bu araştırmanın hiç bakamadığı bir konu olan eşit ücret talebi de çok önemli. Bunun da ciddi bir sorun olduğunu biliyorum.
Sosyal medya hesaplarınız için Kadın Kamera adını kullanıyorsunuz. Peki Kadın Kamera başka dönemleri kapsayan ya da farklı konuları araştıran çalışmalar da yürütecek mi?
Biz Neşe Öztemir, Ayça Çiftçi, İrem İnceoğlu, Melis Terlemez, Özlem Güçlü, Ruken Doğu Erdede, Doğa Cinel, Dalya Keleş ve benim de dâhil olduğum bir ekibiz. Bu araştırma vesilesiyle iş için bir araya geldik ve oyunbozan feministler olarak araştırmayı neşeyle ve arkadaşlıkla yürütür olduk. İlgilendiğimiz ortak çok nokta var ve bir sene daha beraberiz.
Gelecek sene başlığı “Sinema ve Kadın” olarak belirlenen Türkiye Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler Konferansı içinde bir çalıştay düzenleyeceğiz. Bu konferans ve çalıştay bahsettiğiniz gibi başka dönemlere veya farklı konulara yönelmek için fırsat olabilir. Ya da belki gelecek sene ekip üyelerinden bu konuyla ilişkili başka çalışmalar yapmak isteyenler olabilir…
#dizi#Elif Akçalı#kadın#Kadın Kamera#Kadir Has Üniversitesi#televiyzon#Toplumsal cinsiyet eşitliği#Türkiye Ekranlarında ve Kamera Arkasında Kadın: Temsilin ve İş Gücünün Güncel Görüntüsü (2017-2021)