Kültür endüstrisi tanımıyla ne ifade edilmeye çalışılmalı, öncelikle buna dikkat etmemiz gerekiyor. Müze ve sergilerin tasarım ve yapım süreçlerinin bileşenleri olan yaratıcı sektör aktörleri ile ortaya çıkan ürünlerin tüketicisi olan ziyaretçilerin bir bütün olarak algılanması ve aynı zamanda tümüyle ayrı kanallardan araştırılmaları, ölçme ve değerlendirme çalışmalarına katılmaları sağlanmalıdır.
Sektörün en önemli eksiklerinden bir tanesi muhakkak ki “Her şeyin en doğrusunu, en iyisini bildiğini düşünen” paydaşların birbirini alkışlayarak geri bildirimsiz, araştırma ve inceleme olmadan, sorgulamadan yürüttükleri kastlaşmış yapıların ne yazık ki, tüm hükümetlerde kesintisiz devam ettirilmiş olmasıdır.
Türkiye müzeleri için bir çırpıda sayabileceğimiz onlarca çözüm bekleyen konu olduğu doğru, ancak unutulmamalıdır ki, bu başlıkların hiçbiri için en acil ihtiyacımız kesinlikle yeni kurullar oluşturulması veya yeniden büyük ve iddialı tanımlamalar yapılması değildir. Mevcut yapılanmalar doğru yönetişim ve eşitlikçi bir koordinasyon mekanizması ile işler hale getirilebilir.
Sahip olduğumuz önemli bir insan kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Müzecilik alanında yürütülen akademik ve pratik tartışmaların içinde bulunan, sektörün paydaşlarını dünya genelinde yakından tanıyan, dünyayla saygın bağlantıları bulunan, dünya insanı niteliklerine sahip bir temsili taşıyabilecek onlarca yetişmiş insan kaynağına sahibiz.
Bu isimlerin ticari bir kaygı taşımadan Türkiye müzelerini temsil edecek, sorunlarını çözmek için gerekli kurulları gözden geçirecek bir üst bilimsel akıl olarak konunun masaya yatırılmasını sağlamaları gerekir.
Bunun dışında müzecilik alanında yeni bir kurullaşma veya yeni yapılanmalara metinde altı çizildiği şekilde acil olarak ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Tersine, yeni kurulların oluşturulmasının eskilerinden farklı bir sonuç vereceğine inanmıyorum.
Dünya insanı olma niteliğinin altını özellikle çizmek gerektiğini düşünüyorum, ne yazık ki, bir yabancı dili dahi konuşamayan tercümanlar aracılığıyla toplantılarını ancak yapabilen, bir temsil, entelektüel birikim ve iletişim gerektiren bu alanda konulan hedefler açısından kabul edilemeyecek standartlardır.
Metinde olmamasından değil, olmasından kaygı duyduklarım
Ortak Politikalar Mutabakat Metni içinde Müzeler konusunda sayılan hedeflere ilişkin bir değerlendirmede öncelikle söylenmesi gereken elbette emek harcanarak hazırlanan bu metinde imzası olanlara teşekkür etmek olmalıdır.
Bu tür metinler bir çerçeve ve iyi niyet beyanı olarak politika yapıcıların uygulama aşamalarında öne çıkaracağı hassasiyetlerinin neler olacağını göstermeyi hedeflemelidir.
Uygulama aşamasında neler yapılacağının büyük vaatler olarak tek tek sayılıyor olması, sorunların eksik tespit edildiğinin bir işaretidir.
Bunun yerine yapılması gereken, öncelikle mevcut yapının doğru analizi olmalıdır. Güncel yasa ve yönetmeliklerin dahi, yenileri çıkarılmadan, büyük vaatler sözler verilmeden, sadece doğru uygulanması, işletilmesi dahi aksayan tarafların düzenlenmesi için yeterli olacaktır. Kaldı ki her kente bir şehir müzesi kararı halihazırda 2011 yılından beri alınmış ve işletilen bir karardır, burada bakmamız gereken kararın ne olduğu değil, uygulamada ortaya çıkan müzelerin içlerinin nasıl dolduğu ve maalesef neden yaşatılamadıkları olmalıdır.
Metnin genelinde müzelerle ilgili bölümlerde doğru bir terminoloji kullanılmamış olması, metni kaleme alan ekiplerin sahadan uzak isimler olduğunu ilk bakışta düşündürüyor.
Mutabakat metninin kaleme alındığı siyasal atmosferi göz önüne alarak şunu söyleyebilirim ki, diğer toplumsal ve ekonomik başlıklarda somut projelerden söz edilmesi ihtiyacıyla müzeler maddesinde de benzer bir tutum alınmış.
Ancak sanıyorum, müzeler alanında atılması zorunlu yapısal adımlar heyetin gündeminde ve bilgisinde olmadığı için, hızlıca genel kabule uygun, sayısal iyileştirmelerle tanımlanmış birtakım sözler verilmiş.
İttifakın hükümet olması halinde daha salim bir yaklaşımla bu başlığı da uzmanlarıyla inceleyeceğini umuyorum.
Müzecilik penceresinden bakarak şunları tereddütsüz söylemek zorundayız; Uluslararası Müzeler Konseyi’nde müze tanımının yeniden yazılması ihtiyacını duyduğumuz içinden geçtiğimiz yeni dünyada, Türkiye müzelerinin kaçışı olmadan birinci gündemine alarak çözmek zorunda olduğu konu müzelerin rolü ve müzelerde yönetişim olmalıdır. Bunlar bizim için en acil konulardır.
Burada özel ve kamu müzelerinin kadro yapılanmalarında disiplinler arası bir organizasyon şemasının acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yine aynı şekilde, müze ve sergi tasarımı ve yapımı alanlarında çalışan ticari firmaların da disiplinler arası bir kadro yapılanmasına sahip olmaları oldukça kritiktir. Aksi halde eğlence sektöründen birtakım tasarımcıların, müteahhitlerin veya tekil mimarlık ofislerinin müze adı altında tasarımlar yaptığı çalışmalarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Müze tasarımı ve uygulaması aşamalarında rol alan ekiplerin küratör, editör, tasarımcı mimar, grafik tasarımcı, yönetmen, tarihçi, eğitimci ve müzenin konusuna göre diğer uzmanlıklarda profesyonelleri proje aşamasında çalışmaya dahil etmeleri müzelerin hedeflerine ulaşması ve uluslararası kalite açısından kaçınılmazdır.
Kültürel ve yaratıcı endüstriler altında tanımlanan oldukça geniş bir uzmanlık yelpazesi müze kuruluş süreçlerinin içinde olmalıdır. Bu uzmanlıklar müşterileri/ziyaretçileriyle kurdukları iletişim kanallarının büyük bir değişim geçirdiği son yıllarda kültürel ürünlerin tasarlanması, yapılandırılması ve kullanıcısıyla buluşması aşamalarında küresel bir tanıtım/paylaşım alanını ellerindeki akıllı telefonlar aracılığıyla bile anında kullanabilir bir avantaja sahipken, Türkiye müzelerinin böyle bir organizasyon / yapılanma/ yönetişim modelinden uzak olması müzelerimizin geleceği açısından endişe verici bir durumdur.
Bu noktada 2005 yılından bu yana bir fiil sektörde çalışan bir küratör ve bugün, büyük bölümü kamuyla olan, yeni müzelerin tasarımı ve yapımı aşamalarını yürüten bir firmanın da kurucusu olarak bu metinde olmamasından değil, özellikle olmasından kaygı duyduğum yaklaşım şu oldu:
Birtakım kurulların oluşturulmasından, festivallerin yapılmasından, heyetlerin kurulmasından, programlar başlatılmasından, şehirler seçilmesinden söz edilmiş.
Özel sektörün bu alanda daha fazla yatırım yapmasının teşvik edileceği anlatılmış.
Her ilde bir şehir müzesi, yerel kültür evleri kurulması denilmiş, büyük müze yapmak diye bir tanım kullanılmış, mevcut depoların sergiye açılması için yeni müzeler yapılacağı söylenmiş…
Tek tek okunduğunda her biri ayrı derin bir çalışma alanı olan bu başlıklarda korkarım heyetler, kurullar oluşturup yeni yeni projeler hazırlayıp, kaynaklar aktarılıp, kapıları açılan ve sonrasında nasıl işletileceği, sürdürülebileceği baştan planlanmadığı için yepyeni işlevsiz birçok müze ortaya çıkacak. Bu endişe verici.
Türkiye’de her kentin bir müzeye ihtiyacı var mı?
Doğaldır ki içlerinde gerekli olan yeni müzeler de açılacaktır. Ancak bir kültür politikası genel hedefleri olarak, keşke zaten mevcutta bu çalışmaların, yine bu ve benzer başlıklar altında yapılmakta olduğu, Türkiye’de Kültür Bakanlığı Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yıllarca süren çalışmalarla dev kaynaklar aktarılarak hazırlanmış ve fakat hayata geçirilememiş yüzlerce müze tasarım projesi olduğu, yine bir bu kadar müzenin yapımının başlatılmış ancak yarım kalmış olduğu, yine aynı şekilde Alan Başkanlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından açılışı yapılan ancak işletilemeyen onlarca önemli/büyük –herhalde büyük kavramını metrekare olarak kullandılar metinde– müze olduğu bilinerek bu metinde ilgili bölüm kaleme alınsaymış. Ancak metnin müzeler bölümünün genel havasından anlıyorum ki, sanki yeni bir sayfa açılıyor ve bu sayfanın hedeflerinin başında yeni müzeler kurulması gerektiği yazıyor.
Müzecilik alanında ticari olarak profesyonel işi yalnızca müze tasarlamak ve kurmak olan bir firmanın kurucusu olmama rağmen şunu söylemeliyim ki, Türkiye’de her kentin bir müzeye ihtiyacı yok.
Müzecilik, mutabakat metni gibi üst çerçeve metninde alınan bir kararla yürütülemeyecek kadar detaylı planlanması gereken bir alan. Alan planlaması uzmanlarının, ekonomi-politika uzmanlarının, kent plancılarının, mimarların, tarihçilerin ve müzecilerin birlikte analiziyle oluşturulan önceki raporların incelenmesi ve yenilerinin hazırlanması halinde zaten her kente bir müze kurulması yerine başka önemli yapısal çözümlerin gerekli olduğu anlaşılacaktır.
1990’larda ve 2000’lerde dünya genelinde ve bizde de yaratıcı ekonomi başka noktalara sıçradı, teknoloji ve medyanın araçlarının gelişmesiyle küresel bir bilgi paylaşım alanına dönüştü. Bütün bu üretim süreçlerini, hataları, eksikleri, yönetişim modeli eksiklerini görmezden gelerek zaten mevcutta var olan ancak işlemeyen yapıların ve hedeflerin madde madde tekrar edilip benzer cümlelerin kurulmuş olması önemli bir eksikliktir.
Bu yaklaşım, mutabakat metninin müzeler bölümünü okuduğumda aceleye getirildiği görüşünü uyandırdı.
Yaratıcı endüstriler olarak algılanması gereken bu çalışma alanında endüstri kelimesi özellikle ekonomik alanda kentlere ve ülkelere sağladığı avantajları da vurgular. Aynı zamanda müzelerin birer eğitim kurumu olarak kamu sosyal yatırımı olması gerektiği de unutulmamalıdır.
Bu iki unsurun, yani bireysel yaratıcılığın toplumsal bir kazanıma dönüşme sürecinin merkezinde duran müzeler aynı zamanda kentlerin idarecileri için ve genel olarak politika yapıcılar için birer kritik alma, öneri toplama, toplumsal sorunlara çözüm tartışma platformlarıdır da, dolayısıyla şunu görmezden gelemeyiz, müzelere yatırım yapmak bir cesaret işidir bir kamu yöneticisi için.
Bu yatırım doğru yapıldığında, müzenin içerikleri kentin ihtiyaçlarına göre belirlendiğinde, kentli ve dışardan gelen ziyaretçi için kullanılan mekânlar olması başarıldığında yoksulluk, eşitsizlik, ayrımcılık sorunlarıyla boğuşan kentler için toplumsal sorunların konuşulduğu platformlara dönüşen müzeler hedefinin kullanılması çok daha gerçekçi ve Türkiye’nin kentlerinin ihtiyacına yönelik bir yaklaşım olurdu.
Kentlerin daha dirençli, yeşil, adil olması hedefiyle senaryolarını ve içeriklerini oluşturan kent müzeleri tasarımlarımız, çalışmalarımız örneğin İstanbul’da iki ayrı semtte devam ediyor, bu ve buna benzer örnekler dünyadan da incelenebilir ve ihtiyaç raporları dikkate alınabilirdi.
Çünkü müzecilik sektörünün yeni kurulacak müze vaatlerinin verilerek düzenlenmesi imkânsız. İhtiyacımız olan kurulacak müze sayısını veya kurul sayısını duymak değil, ihtiyacımız olan müzelerin kültürel etkilerinin yanı sıra toplumsal yaşamda birçok rollerinin olduğunun politika yapıcılar tarafından farkında olunduğunun gösterilmesidir.
Seçim vaatlerinde görmeye alışık olduğumuz “Şu kadar müze açacağız” cümlesinin beklentileri karşılayacak nitelikte olduğunu düşünmüyorum. Türkiye kentlerinde müzeleri sayıyla ifade etmeye çalışmaktan vazgeçmenin zamanının çoktan geçtiğini görebilmek için sektörü ve dünyayı iyi bilen isimlerle ticari bir amaç güdülmeden hızla çalışmaya geçmelerini öneriyorum.
Dünyayla çalışılması önemli. Birkaç toplantıyla uluslararası ilişki kurulamaz, turistik gezilerin ötesine geçmeyen ziyaretlere, popüler olmak için satın alınan eserlere para aktarmaya bir son verilerek kaynakların doğru planlanmasını kalıcı çözümler için önemli görüyorum.
İstanbul, 3 Şubat 2023.
Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde, müzecilikle ilgili vaatlerden bazıları şöyle:
Alan Yönetim Başkanlıkları bünyesinde “kültürel, tarihi ve doğal peyzaj koruma kurulu” yapılanmasını oluşturacağız.
Kültürel Mirası Koruma Enstitüsü kuracağız.
Tarihi ve kültürel potansiyeli yüksek olan illerimizde en az bir adet büyük ve modern bir müze yapacağız.
Her ilde bir şehir müzesi açacağız.
Müzeler Adası Programını başlatacağız.
Özel sektörün müze yapımı ve işletmeciliğini teşvik edeceğiz.
Müzelerimizde engelsiz sergileme ve eğitim merkezleri kuracağız
Türkiye Dijital Miras Müzesini Oluşturacağız.
Geleneksel müzecilik anlayışını uluslararası standartlar doğrultusunda geliştirerek tematik müzelerin yaygınlaşmasını sağlayacağız.
Çağdaş sanat müzelerini fonksiyonlarını zenginleştirerek ülke genelinde yaygınlaştıracağız.
Kültür hayatımıza iz bırakmış sanatçı, düşünür ve edebiyatçılarımızın yaşadığı mekanların müze haline getirilerek kültür turizmine kazandırılmasını sağlayacağız.
Öncelikle mevcut ve depolardaki sonrasında ise toprak altındaki değerlerimizin gün yüzüne çıkarılarak sergilenmesini ve turizm amaçlı değerlendirilmesini sağlayacak şekilde müze sayılarını artıracağız.
Tarihi ve kültürel değerlerimizin korunarak geleceğe aktarılmasını sağlayacak nitelikte iklimlendirme, ısı, ışık gibi bilimsel tekniklerin kullanılmasını sağlayacağız.
Tarihi ve kültürel miras alanlarının mutlaka yöresel rehber eşliğinde ziyaret edilmesini ve bu sayede ziyaretçilerin doğru bilgilendirilmelerini sağlayacağız.
Kültürel varlıklar ile müzelerin sanal ortamda gezilebilmesini sağlayacağız.
#Millet İttifakı#Müze Sergi İşleri#Müzecilik#Ortak Politikalar Mutabakat Metni#Ortak Politikalar Mutabakatı
Tespitleriniz ve bakış açınız için teşekkür ederim. Gerçekten çok kafa açıcı ve aydınlatıcı oldu. Her alanda olduğu gibi bu alanda da mış gibi yapmak bir çözüm olmadığını çok net ifade etmişsiniz. Ayrıca müzecilik alanında da ”İhtiyacımız olan müzelerin kültürel etkilerinin yanı sıra toplumsal yaşamda birçok rollerinin olduğunun politika yapıcılar tarafından farkında olunduğunun gösterilmesidir.” cümlenizin tüm politika yapıcılar için referans kabul edilmesini canı gönülden diliyorum.