RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı, “ekranlara iktidarın siyasi, dini bakış açısıyla format atılmaya çalışıldığını ve bunun sonucunda ortaya çıkan çölleşme nedeniyle izleyicilerin dijital platformlara yöneldiğini” vurguladı. Taşcı, “Öyle ki yayıncılığa yeni başlayan kimi platformların üye hedefleri öngördüklerinin 2 katına kadar çıkan örnekler oldu. Aslında bu bile izleyicinin sansüre, otosansüre tavrının açık göstergesi” dedi. Kamu yayıncısı TRT’nin artık toplumun büyük bir kesimi tarafından izlenmediğinin altını çizen Taşcı, “TRT ile büyümüş, oradaki Pazar sinemaları, konserleri, filmleri, edebiyat sohbetleriyle büyümüş birisi olarak içim daha çok acıyor kanalın bu halini görünce. Kültürden anlaşılan yalnızca belli bir siyasi ve dini görüşün yaklaşımını ekranlardan dayatmak, hepsi bu” görüşünü dile getirdi.
İlhan Taşcı, televizyon yayınları ve RTÜK müdahaleleriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
RTÜK’ün 2022 karnesini çıkardınız. Bu karne ülkede demokrasi, ifade özgürlüğü ve sansür tartışmaları açısından ne anlama geliyor?
Anayasal güvence altındaki çoğu özgürlüğün RTÜK tarafından hiçe sayıldığını ortaya koyuyor. Öyle ki, basın özgürlüğünü, çok sesliliği, yayıncılara özgürce hareket edebilecekleri alanı sağlaması gereken RTÜK tam tersine halkın haber alma özgürlüğünün, farklı seslerin, düşüncelerin duyulmasının önündeki en büyük engele dönüşmüş durumda.
Bir sıralama yapılırsa en çok hangi gerekçeyle ceza veriliyor? “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlâka ve ailenin korunması ilkesine aykırı” yayın ölçütü nedir? RTÜK’ün bu değerlerle ilgili bir tanımı var mı?
Cezaların sayılarından ve içeriklerinden daha önemlisi hangi motivasyonla hareket edildiğini ortaya koymalıyız. Çünkü niyet ceza vermek olunca, gerekçesinin de pek bir anlamı kalmıyor. Üst Kurul heyet halinde çalışır. Yasa uyarınca kurulun gündemini RTÜK Başkanı belirler. Yani onun istemediği hiçbir rapor kurulda görüşülemez. Daha ilgincini sizinle paylaşayım, şu ana kadar üst kurul gündemine gelen ve heyetin görüşüp de “Cezaya/yaptırıma yer yoktur” gerekçesiyle geri çevirdiği tek bir rapor yoktur. Uzmanlar tarafından hazırlanan her rapor nasıl ceza kararıyla kuruldan çıkabilir? Bu bile RTÜK’te işlerin talimatla yürüdüğünün açık kanıtıdır.
Sorunuzun ikinci bölümü için maalesef ölçütün ne olduğunu kurul üyesi olarak ben bile söyleyemem! Ölçütten çok siyasi iklimin etkisiyle ekranlara iktidarın siyasi, dini bakış açısıyla format atılmaya çalışılıyor. Ancak ailenin korunması ilkesine en aykırı yayını yapan hatta ve hatta bana bizzat iktidar partisi milletvekillerinden bile şikâyet edilen programlar ve dizilerle ilgili RTÜK Başkanı tek bir rapor hazırlatmıyor. Nedeni de bu kanalın iktidara yakın olmanın da ötesinde iktidarın propaganda kanalı oluşu. Ayrıca bu kadar sübjektif bir yasa dili olamaz. Milli, manevi değerler, genel ahlâk ülkelere, toplumlara, aynı toplum içindeki ailelere, ailenin bireyleri arasında bile değişik bakış açılarının olabileceği/olduğu alanlardır. Dolayısıyla RTÜK’teki bakış açısı da objektif değil, sübjektif.
‘TRT’nin haline içim acıyor!’
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan partisinin kimliğiyle ilgili olarak “Muhafazakâr demokrat” tanımını kullanırdı. Yakınlarda “muhafazakâr devrimci” ifadesini kullanmaya başladı. Bu yaklaşımın RTÜK’e yansımasını nasıl okursunuz? RTÜK’ün ülkedeki kültürel iklime etkisi nasıl oldu?
RTÜK’teki en devrimci eylem, muhafazakârlığı sonuna kadar korumak olabilir ancak! Türkiye’deki yapımların içerikleri artık RTÜK korkusu/baskısıyla çok sığ; belli konularla kısıtlı. Bir dizi boyunca en az 20 kişi ölüyor, silahlar hiç susmuyor. Kadına şiddetin her türlüsünü görebiliyorsunuz ekranda. Tüm bunların altında RTÜK’ün yayınlara değil, yayıncılara göre davranması yatıyor. Aynı içerik iktidarı öven kanalda yayınlandığında ceza almayabiliyor, ama eleştiren kanalın ceza almama olasılığı bile yok. O kadar net. Televizyonlardaki düşünsel renklilik ve çeşitlilik ortadan kaldırılması yerini çölleşmeye bıraktı. İster istemez toplumun tüm kesimleri de kaçınılmaz olarak bundan etkilendi ve etkileniyor. Özel yayıncıların ötesinde kamu yayıncısı olan TRT artık toplumun büyük bir kesimi tarafından izlenmiyor. Aynı durum orada daha vahim şekilde yaşanıyor. Ki ben TRT ile büyümüş, oradaki Pazar sinemaları, konserleri, filmleri, edebiyat sohbetleriyle büyümüş birisi olarak içim daha çok acıyor kanalın bu halini görünce. Kültürden anlaşılan yalnızca belli bir siyasi ve dini görüşün yaklaşımını ekranlardan dayatmak, hepsi bu.
Müdahaleler ve otosansür yayınların içeriğini sınırlarken, izleyici nasıl tavır alıyor?
Senaristler artık özgün bir içerik üretemiyor çok net. RTÜK ne der, nasıl bakar diye diye düşünmekten yazabilecekleri içerik çok daraldı. Dolayısıyla da izleyicilerin büyük bir çoğunluğu artık televizyon yerine, platformlara yönelmiş durumda. Karı kocanın öpüşmesi bile ceza konusu olduğu bir ortamda yetişkin insanlar televizyona sırtlarını dönüyorlar. Çocuklarla ilgili belirli kısıtlamaların getirilmesi zorunludur, gereklidir. Ancak yetişkin insanlara “Siz bunu izleyeceksiniz, bunu izlemeyeceksiniz” gibi sığ bir yaklaşımı yaşam biçimiymişçesine dayatınca izleyici de farklı alanlara yöneliyor. Hatta öyle ki yayıncılığa yeni başlayan kimi platformların üye hedefleri öngördüklerinin 2 katına kadar çıkan örnekler oldu. Aslında bu bile izleyicinin sansüre, otosansüre tavrının açık göstergesi.
‘Kadehin buzlanması komik’
Yayınların sınırlanması ve cezalar açısından gelişmiş demokratik ülkelerdeki ölçütler konusunda örnek verebilir misiniz? İçki satışı konusunda birçok ülkede sınırlamalar var. Ancak, örneğin filmlerde içki kadehlerinin buzlanması konusunda nasıl bir yaklaşım var?
Her ülkenin kamu otoriteleri kendi toplumsal anlayışlarına göre kurallar belirlemiş durumda. İçki kadehinin buzlanması aslında komik. RTÜK’ün özel yasası televizyon ekranlarında alkol, tütün ürünlerinin özendirilemeyeceğini düzenler. Dolayısıyla içki kadehinin görünmesinde yasal açıdan bir sakınca yok. İçki kadehi buzlanması tam bir otosansür örneğidir. RTÜK korkusu!
Gelişmiş her ülkede, denetleyici ve düzenleyici otoriteler vardır. Türkiye zaten Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’nin de tarafıdır. Mesela Japonya’da da RTÜK benzeri bir yapı vardır ama kurulduğu günden beri yayıncılara hiç ceza vermemiş. Nedeni yayıncılar uyulması gereken ilkeleri ihlal etmemiş! Kurul da ceza için bahane üretmemiş.
RTÜK üyeleri siyasi parti adayları arasından seçiliyor. Deneyimleriniz ışığında, bu oluşumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha sağlıklı bir oluşum nasıl gerçekleşebilir?
RTÜK’ün bugünkü üye seçim yapısı tamamen değiştirilmelidir. Meclis’te grubu bulunan partilerin kontenjanlarından aday gösterilen isimler içinden TBMM Genel Kurulu’nda tüm milletvekillerinin katılımıyla seçimler yapılıyor. Bu doğru bir yaklaşım değil. RTÜK’ü siyasi etkiden kurtarabilmenin öncelikli yolu siyasi kontenjanla seçime son vermektir. RTÜK bir ihtisas kuruludur yani işin uzmanlarından, liyakat sahibi kişiler arasından seçilmelidir. Yayıncılığı, gazeteciliği bilmeyen bir kişinin kurulda üyelik yapabilmesi doğru değil. Dolayısıyla ben gazetecilerin meslek örgütlerinin kendi içlerinden kurula üye seçiminin daha doğru olacağı düşüncesindeyim. Hem işin teknik kalitesi bakımından, hem de siyasi etkiden arındırabilmek için.