Millet İttifakı ya da önceki adıyla Altılı Masa’nın açıkladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni, kültür sanat ve yayıncılık alanından bakıldığında oldukça ‘etkileyici’ görünüyor. Yayıncılık açısından hem yurt içindeki koşulları düzeltmek için çaba gösteren, hem de uluslararası alanda yol açan bağlantılar kurma sorumluluğunu üstlenen bir yönetim ve nefes aldıran bir sürecin portresi çizilmiş adeta. Siyasi baskılar ve tekelci yapılar eliyle tek sesliliğin dayatıldığı, sansürün çoğu kez adı konulmamış bir şekilde yürürlükte olduğu, ekonomik krizin, sektörün çoğu bileşeni açısından faaliyetlerin sürdürülebilirliğini neredeyse bitirdiği bu dönemde, yayıncılık sektörü belki de tarihinin en olumsuz koşullarını yaşamakta. Bu açıdan, Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde yer alan yayıncılık ve kültür sanatla ilgili maddeler oldukça önemli.
Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin, bazı kısıtlılıklar içerdiğini, elimizdeki 240 sayfalık metnin sonuçta bir asgari müşterekler metni olduğunu görmek gerekiyor. Türkiye’deki siyasi geleneğin gerçek anlamda ne kadar demokratik olduğu gözetildiğinde, altı partinin, hepsi de önem sıralamasında birbiriyle yarışır pek çok konu başlığında uzlaşmaları, çözüm önerilerini ortaklaştırabilmiş olmaları umut verici. Metinde yer alan ilgili maddeler, yayıncılık sektörünün sorunlarına ne kadar cevap olabilir? Kuşkusuz bu çözüm önerileriyle, sorunların tümüyle çözülebileceğini düşünmek yersiz olur. Ancak olumlu bir atmosferi, iyiye giden ve umut veren bir süreci birlikte yaratmak, sektörün sorunlarını, bileşenlerinin görüşlerini de işin dışında bırakmadan, işbirliği ortamında çözüm yoluna sokmak tabii ki mümkündür.
Yayıncılık sektörünü bir zincir olarak düşünmek gerekiyor. Bu zincirin tüm halkalarında düzenlemeye, koşulları iyileştirmeye, hak gasplarını önlemeye, insani çalışma koşullarını yaratmaya öncelik vermek gerekiyor. Bu zincirin bütün halkalarını gözeten bir yaklaşımın esas alınması önemli. Yayıncı, kitapçı, dağıtımcı vs. işletmeleri faaliyetlerini sürdürebilir noktada tutmak, destek vermek ne kadar önemliyse, yayıncılıkta ekonomik açıdan insani bir çalışma standardı oturtmak, yazarına, çevirmenine, editörüne, dizgicisine, kapak çalışması yapan ressamına, illüstratörüne, binlerce kitabı indirip kaldıran büro çalışanına, yayınevlerinde, dergilerde, dijital mecralarda strajer olarak çalışanına, fuar görevlisine, matbaacısına kadar tüm halkalarda çalışma koşullarını düzeltmek, sosyal ve ekonomik haklarını tanımak da bir o kadar önemli. Yayıncılık ve günümüzde “yaratıcı endüstriler” olarak tanımlanan sektörlerde emekçilerin çalışma statüleri hâlâ önemli bir sorun. Unutmayalım ki “free lance”, “yarı zamanlı” ya da “parça başı iş” şeklinde çalışma statüsünün, en yaygın ve meşru olduğu alanların başında yayıncılık gelmektedir. Alandaki sendikalaşma sorununun hızla gündeme getirilmesi, toplumun demokratikleşmesinin de önemli bir ayağıdır.
Telif hakları, sorunlarımız içinde belki de en önemlisi. Dolayısıyla telif haklarını, sorunlar listesinin başına yazmak gerekiyor. Yayıncılıkta temel ürün kitapsa, o kitabı yazanın hakları öncelikli olarak korunmalı. Telif hakları konusunda ciddi sorunlarımız var. Bu konuda gerekirse bir komisyon toplayarak, sonrasında gerekli düzenlemeleri yapmak acil bir gündem olmalı. Yazar, yazarak geçinemezse, ne kadar özgür olabilir? Günümüz koşullarında yazarın telifle geçinmeyi bir kenara bırakalım, bu konuda trajikomik durumlar söz konusu. Telif haklarının, özellikle pandemi süreciyle birlikte ekonomik kriz gerekçesiyle fiiliyatta askıya alınmış olduğunu açıkça belirtmek gerekiyor. Ya çok cüzi teliflerle ya da telifsiz yazmak, bu ülkenin yazarlarının trajedisidir.
Kuşkusuz yayıncılık açısından “sürdürülebilirlik” önemli. Yayınevlerine devlet desteğinin sağlanması, KDV ve vergilerde pozitif ayrımcılık yapılması, hem yayıncılara destek hem de toplumun aydınlanmasını gözeten bir yaklaşımla toplu kitap alımlarının yapılarak kitapların gençlere, öğrencilere, kadınlara, çocuklara, işçilere, emeklilere, okullara, köylere ulaştırılması gerekiyor. Çoğu yayınevi, astarı yüzünden pahalıya geldiği için fuarlara katılamaz durumda. Fuarlar da demokratikleşmeli, yerelleşmeli. Belediyelerin kültür sanat alanındaki açılım ve destekleri sürdürülerek, genel anlamda da yayıncı ve yazarı halkla buluşturan bir fuar mantığına doğru yol almak, fuarları, büyük metropollerin her biri birer kente dönüşmüş olan ilçe merkezlerinde halkın ayağına götürmek, kitap-yazar-halk buluşması için yayınevlerine abartılı külfetler getirmekten vazgeçmek gerek. Her ne kadar yayınevleri birer işletme olsa da, sonuçta üretilen, bir mücevher ya da lüks eşya değildir. Daha fazla kitabın satılması, topluma da bir katkıdır; toplumun okuryazarlığı, kültürel seviyesinin yükselmesi, “okur” hale gelmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, toplum kitaba rahat ulaşmalı, kitap pahalı bir şey olmamalıdır. Tam da bu noktada geçtiğimiz süreçte kâğıdın, dünyada en fazla zam gören birkaç hammaddeden biri olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Kâğıdın ihraç edilmesi, dolar üzerinden işlem görmesi ve döviz kuruna bağlı olması yerine ülkemizde imal edilmesi, daha uzun vadeli olarak da e-kitap, sesli kitap gibi uygulamaların alt yapılarının ulusal olarak güçlendirilmesi büyük önem taşıyor.
Bütün bu sorunların çözülmesi bir süreç meselesi, ancak bu sürecin kendiliğinden gelişmesini beklemek de doğru olmaz. Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde, alanımızla ilgili sorunların çözümüne dönük ortaya konulan iradenin seçim sonrasında da takipçisi olmak gerekli. Yayıncılık sektörü, tüm bileşenleriyle sürecin takipçisi olmalıdır, hepimiz sürecin takipçisi olmalıyız. Üzerinde uzlaşılan program ve seçim beyannamesinin, seçim sonrasında çeşitli siyasi eğilimlerin insafına terk edilmemesi, esnetilmemesi, programın bağlayıcılığı konusunda da kuvvetli bir iradenin ortaya konulması gerekiyor. Diyelim ki seçimlerden sonra teşkil edilecek Kültür Bakanlığı hangi partide olursa olsun, bu programı bağlayıcı kabul edip geliştirebilecek mi? Kendi renginin damgasını vurduğu kültür politikalarından ziyade, programın bağlayıcılığı çerçevesinde hareket edebilecek mi? Ve en önemlisi bunun denetimi nasıl sağlanacak? İttifak, muhalefetin taleplerini gözeterek bu konuda da kaygıları gidermek zorundadır.
Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde, yayıncılık alanıyla ilgili vaatlerden bazıları şöyle:
E-kitap’ta KDV’yi sıfırlayacağız.
Telif anlaşmalarının yapıldığı uluslararası kitap fuarlarına bakanlık bünyesindeki uzmanlardan ve yayıncılardan oluşturulacak özel bir kurulun hazırlığı ile katılım sağlayacağız.
Kültür hayatımıza iz bırakmış sanatçı, düşünür ve edebiyatçılarımızın yaşadığı mekanların müze haline getirilerek kültür turizmine kazandırılmasını sağlayacağız.
UNESCO’nun “Tehlike Altındaki Diller Atlası” verilerine göre yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan dillerin korunması ve bu dillerde kültürel ve sanatsal üretimin sağlanması için gerekli adımları atacağız.
Yazılı ve süreli yayınların dağıtımındaki tekelci yapıyı kırıp, rekabeti yeniden inşa ederek kültürel çeşitliliği canlandıracağız.
Sesli kitap ve e-kitap ile internet ortamından yeni ve ikinci el kitapların satışına yönelik düzenleme yapacak, eser sahiplerinin hak kaybına neden olan veya olabilecek istismar alanlarına yönelik önlem alacağız.
Yazar veya araştırmacılara ait telif eserlerin yabancı ülkelerde yayınlanmasını temin amacıyla eser sahiplerine çeviri ve editoryal masraflar konusunda destek olacak, ‘tercüme faaliyetlerinde eşitlikçi yaklaşım’dan taviz vermeyeceğiz.
#Altılı Masa#Millet İttifakı#Ortak Politikalar Mutabakat Metni#Ortak Politikalar Mutabakatı#Telif hakları#Yayıncılık