6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen iki büyük deprem Türkiye’nin 11 ili ile Suriye’nin kuzeyinde telafisi mümkün olmayan yıkımlara yol açtı. On binlerce insan enkaz altında yaşamını kaybetti ve yüzbinler yüreklerinde kaybedilenlerin acısıyla şehirlerini terk etti. Yıkımların en yoğun yaşandığı kentlerden biri Hatay’dı. 20 Şubat günü art arda gerçekleşen Defne ve Samandağ depremleriyle birlikte, kentin yapı stoğunun tamamına yakını ağır hasar aldı. Mekânlar, anılar, sokaklar yok oldu. Binlerce yıldan günümüze gelen soyut ve somut kültürel mirasımız büyük kayıplar verdi.
Felaketin ilk şoku atlatılırken kentin ve kırsalın yaşadığı kayıplar da bir bir ortaya çıkıyordu. Habib-i Neccar Cami, Ulu Cami, Valilik Binası, Meclis Binası, Adalı Konağı, Antakya Sinagogu, Aziz Pavlus Ortodoks Kilisesi gibi kent hafızasında önemli yer tutan yapılar büyük hasar aldı. Eski Antakya’nın sokak dokusu yerle bir haldeydi. Enkaz kaldırmanın hızlı ve kontrolsüz yapılmaya başlanmasıyla miras alanlarının bu işlemlerden zarar göreceği kaygısı kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Fazla geç kalınmadan kent içindeki kültürel miras alanlarına uyarı tabelaları asılarak bu yapılarda enkaz kaldırma işleminin geciktirilmesi sağlandı. Ancak aynı ilginin Antakya kenti çevresindeki kırsal yerleşmelerin korunmasına yönelik oluşup oluşmayacağı konusu tartışmalıdır.
Kırsal çevrenin korunmasıyla ilgili çalışmaların başlaması 20. yüzyılın ortalarını bulmuştur. 1999 tarihli ICOMOS Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü, geleneksel yapıların toplumca paylaşılan bir yapı geleneği ile yöreye uygun bir kimlik oluşturduğunu anlatır. İşlevsel, sosyal ve çevresel sorunlara yanıt veren, anonim olarak aktarılan tasarım ve yapı ustalığına dikkat çeker. Kırsal mimari, onu çevreleyen peyzajla birlikte geleneksel dokuyu oluşturmaktadır. Ülkemiz gibi kırsal peyzaj ve kırsal sit kavramının henüz benimsenmemiş olduğu ülkelerde korumanın yasalarda bir karşılık bulamaması, kırsal alanların yok olmasına neden olmaktadır. Köyler ve çevresindeki doğal alanlar kontrolsüzce yapılaşmakta, tarımsal üretimin azalmasıyla özgün dokular hızla yitirmektedir.
Musa Dağı köylerindeki kültür varlıkları
Tez konusu seçme aşamasında, kırsal mimarinin korunamaması üzerine benzer kaygılar taşımaktaydım. Doğup büyüdüğüm yer olan Samandağ’da geleneksel yapılar üzerine bir araştırma yapınca Musa Dağı’nda yer alan kırsal yerleşimler dikkatimi çekti. Araştırmalarım derinleştikçe köylerin tarihte yaşanan önemli olaylara tanıklık ettiğini öğrendim[1]. 1915 yılında alınan tehcir kararıyla yüzyıllardır bölgede yaşayan Ermeni halkın göç etmesi istenmiştir. Ancak köylerden toplanan kalabalık bir grup göçü reddederek Musa Dağı’nın yüksek noktalarına çekilmiştir. Yaklaşık 40 gün süren çatışma sonunda, bölge halkı o sırada Akdeniz’de bulunan bir Fransız savaş gemisiyle ülkeden ayrılmıştır. 1919 yılında başlayan Fransız egemenliği sonrasında Musa Dağlılar ile farklı coğrafyalardan gelen Ermeniler köylere yerleşmiş ve 1939’a kadar bu bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hatay’ın anavatana katılmasıyla birlikte köyler tekrar boşalmıştır. Kalan az sayıda Ermeni topluluk ise Vakıflı Köy’de yaşamlarını sürdürmektedir. Köylerde yer alan konutlar, yapı malzemesi, yapım tekniği ve tipoloji açısından benzeşmektedir. Tarımsal üretim için dağlık arazide teraslama yapılarak zorlu coğrafi koşulların üstesinden gelinmiştir. Köylerin çevresinde ormanlık alanlar yer almaktadır. Yerleşme dokularının kendine özgü karakteri, yalın konut mimarisi, doğa ile insan etkileşiminin örneği olan tarım terasları ve bulunduğu coğrafyanın doğal güzellikleri göz önüne alarak köyleri çalışmaya değer buldum. Tez kapsamına aldığım birbirine komşu olan köyler[2] sırasıyla Kapısuyu, Hıdırbey, Vakıflı, Yoğunoluk, Eriklikuyu ve Batıayaz’dır (Şekil 1)
2016-2018 yıllarında belirli aralıklarla bölgeyi ziyaret ettim, gözlemledim ve fotoğrafladım. 228 adet kültür varlığı tespit ettim. Geleneksel konutların büyük bölümü, güncel ihtiyaçlara yanıt vermediği düşünülerek terk edilmiş ya da ahır/depo olarak kullanılmıştır. Köyler sit alanı ilan edilmemiş ve yeni yapılaşmayla ilgili hiçbir standart belirlenmemiştir. Kontrolsüz yapılaşma, mimariyle birlikte doğal peyzajın da zarar görmesine neden olmuştur. Özgün sokak dokusu yerine beton parke taşları döşenmiştir. Musa Dağı köylerinin eski fotoğraf ve kartpostalları incelendiğinde, bölgede pek çok köy evinin yıkıldığı tespit edilmiştir. Bütün bu bozulmalara ek olarak, 6 Haziran 2018 tarihinde yayımlanan “İmar Barışı” bölgede kaçak ve kontrolsüz yapılaşmayı arttırmıştır. Kırsal peyzaj örneği olan; seyyahların sadece bir yüzyıl öncesinde İtalya Alpleri’ne benzeterek hayran kaldıkları Musa Dağı köyleri bu özelliklerini büyük oranda kaybetmiştir ve kaybetmeye de devam etmektedir.
Depremlerin yapılara etkileri
Yaşanan depremler uzun zamandır bozulan kırsal dokuya son darbeyi vurmuştur. 6 ve 20 Şubat depremlerinin ardından bölgeden sağlıklı bilgi almak uzun bir süre mümkün olmadı. Kimi kaynaklar Musa Dağı köylerindeki asıl hasarın 20 Şubat depremlerinde meydana geldiğini iletti. Gazeteci Aslı Uluşahin depremden yaklaşık bir ay sonra köyleri ziyaret ederek yıkımın boyutlarını belgeledi. Bölgeden aktardığı bilgiler ve çektiği fotoğraflarla kırsaldaki yıkımı anlamak için önemli bir kaynak sağlamıştır. Köylerdeki yapılarda en sık rastlanan hasarlar taşıyıcı duvarlarda meydana gelmiştir. Duvarlarda kısmi dökülmeler ve çatlaklar tespit edilmiştir. Kimi yapılar da tamamen yıkılmıştır.
Hıdırbey Köyü de geleneksel yapılarda duvar hasarlarının yoğun gözlemlendiği yerleşimlerden biri olmuştur. Restorasyonu tamamlanıp Hıdırbey Gastronomi Evi olarak 2022 yılında açılan yapının oldukça iyi durumda olduğu görülmektedir.
Vakıflı Köyü’nde yer alan ve tescilli yapı olan Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Kilisesi’nin duvarlarında hasarlar oluşmuştur. Aynı depremde hasar alan çan kulesi, daha fazla zarar görmemesi için avluya taşınmıştır.
Yine tescilli bir yapı olan ve restorasyonu yapılmış olan pansiyon yapısında da duvar hasarları göze çarpmaktadır.
17. yüzyılda inşa edilen ve 1940’lı yıllarda üzerine cami inşa edilen Yoğunoluk Kilisesi de depremi nispeten az hasarla atlatmış ancak minaresi yıkılmıştır.
6 Şubat 4.17 itibariyle başlayan ve insan eliyle büyüyen bu felaketler zinciri yüzbinlerce insanın hayatında onarılmayacak kayıplara yol açtı. Bize ekolojinin, bilimin ve doğaya uyumlu yapılarda yaşamanın hayati önemini acı bir biçimde hatırlattı. Ekonomik ve sosyal koşulların sık değişimine direnemeyen, sürekli gözardı edilen kırsal alanlar deprem gibi büyük felaketlerde yardım ve desteklerin en geç ulaştığı yer olmaktadır. Binlerce yıldır aktarılan yaşam ve yapım kültürü korunamadıkça bu alanlar kırılgan hale gelmektedir. Musa Dağı köyleri, basit düzeyde de olsa belgelenmiş az sayıda kırsal alanlardan biridir. Ancak depremin zarar verdiği alanın büyüklüğü düşünüldüğünde pek çok bölgenin ağır hasar gördüğü ve belgelenemeden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu tahmin edilmektedir. ICOMOS Türkiye Komitesi 1 Mart’ta yayımladığı tavsiye metninde[3] belirtildiği gibi köy yapıları ve çevresinin korunması toplum belleğinin sürekliliği açısından önem taşımaktadır. Tıpkı kentsel alanlarda olması gerektiği gibi, kırsalda da bir an önce tespit çalışmalarına başlanmalıdır. Alanında yetkin uzmanlarla koruma planları hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Afet koruma planları hazırlanarak gelecekte gerçekleşecek tehlikelere karşı hazırlıklı olunmalıdır. Ayrıca kırsal sit ve kırsal peyzaj kavramlarının mevzuata alınmasıyla birlikte kırsal yerleşimlerin koruma sorunları tanımlanmalıdır. Böylece köyler sahip oldukları soyut ve somut kültürel değerleri gelecek nesillere aktarabilmelidir.
[1] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/7086/ermenilere-siginak-olan-musa-daginin-ve-bir-direnisin-hikyesi
[2] 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile köy ve beldeler mahalleye dönüştürülmüştür. Tez kapsamında ele alınan Musa Dağı yerleşimleri, bu yasal değişikliğe karşın köy kimliğini koruduğundan çalışma içerisinde “köy” olarak adlandırılmıştır.
[3] http://www.icomos.org.tr/?Sayfa=Duyuru&sira=111&dil=tr
#20 Şubat Depremleri#6 Şubat depremleri#Defne#deprem#Hatay#ICOMOS Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü#kültür varlıkları#Musa Dağı köyleri#Samandağ#Vakıflı Köy
Her ne kadar belge özelliği taşısa da, bu yapıların sadece fotoğraflarının alınmasıyla yetinilmemesi, rolovelerinin de alınmasi , gelecekte bu yapilarin rekonstruksiyonu veya “tıp projelerinin üretilebilmesi için” gerekliydi. Günümüz itibariyle, kontrolsüz yıkım ve enkaz kaldırma(!) çalışmaları yüzünden bu da artık mümkün değil gibi görünüyor…