Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz?
Bu soruyu kısaca “Yaşanabilir bir Türkiye’de” diye yanıtlayabilir, tüm isteklerimi tek bir sözcüğe sığdırabilirim. Ya da sorunun kışkırtıcılığına kapılabilir, yıllar yılı biriktirdiğim öfkeleri ve özlemleri dile getirmek için bir fırsat olarak görebilirim. Yaşamak istediğim Türkiye gitgide bir “yokülke” gibi gelse de hâlâ umudumu kesmediğim bu ülkede yaşamak istemediklerimi sıralayabilirim…
Ayrışmaların ötekileştirmelerin olmadığı, kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin son bulduğu, çocukların taciz edilmediği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, tüm dinlerin, dillerin, etnik grupların aynı saygıyı gördüğü, ifade özgürlüğünün olduğu, kimsenin düşüncelerinden dolayı yargılanıp yok yere yıllarca hapiste tutulmadığı, hukuk kurallarının ve yasaların herkes için eşit uygulandığı, adalet kavramının gerçek anlamını bulduğu, gelir dengesizliklerinin düzeltildiği, eğitimin yükselen değer olduğu, herkesin onuruyla yaşayabileceği koşullara kavuştuğu, anayasal hakların korunduğu, geçmişin hatalarıyla yüzleşildiği, var olmazsa var olamayacağımız tabiat anaya şefkat gösterildiği, gelecek kuşaklara miras bırakılacak toprakların, denizlerin, ormanların tahrip edilmediği, olur olmaz her yerin betona bulanmadığı…. Yanlış uygulamalar ve hırsızlıklar yüzünden insanların betonların altında ölüme bırakılmadığı…
Bu liste sonsuza dek uzayıp gidecek belli ki! Özetle; aşağılanmadan, hakarete uğramadan, herhangi bir konuda herhangi bir haksızlığa tanık olmadan sıradan günler geçirebileceğimiz bir Türkiye’de yaşamak isterim. Kaygılardan korkulardan uzak, yüreğim sıkışmadan, boğulduğum hissine kapılmadan… Cahit Sıtkı Tarancı’nın güzelim dizelerinin az çok gerçek olduğu bir ülkede: “Memleket isterim / Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; / Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun. // Memleket isterim / Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; / Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. // Memleket isterim / Ne zengin ne fakir, ne sen ben farkı olsun; / Kış günü herkesin evi barkı olsun. // Memleket isterim / Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; / Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”
Nasıl bir kültürel gelecek hayal ediyorsunuz?
Öncelikli hayalim eğitime ve kültüre hak ettiği değerin verildiği, herkesin eşit koşullarda eğitim görebildiği bir gelecek… Çocukların, gençlerin kültür ve sanata yakınlaşmalarına zemin hazırlayacak politikalar belirlenmeli, temel eğitim bu politikalar çerçevesinde oluşturulmalı. Her alanda olduğu gibi kültürel alanda da ifade özgürlüğü olmalı, kimse var olan sisteme karşı düşüncelerinden dolayı yargılanmamalı. Türkiye’de konuşulan diğer dillerde de yayınlar yapılmalı, bu dillerde eğitim verilerek yaygınlaşmalarına fırsat tanınmalı.
Kültür çalışmalarına çok daha büyük bütçeler ayrılmalı, özel girişimler desteklenmeli. Kitaplara daha kolay ulaşmanın yolları bulunmalı, halk kütüphaneleriyle halk eğitim merkezleri sadece kitap alışverişine ya da eğitime yönelik olmaktan çıkarılıp insanların bir araya gelip tartışabilecekleri, çeşitli etkinlikler izleyebilecekleri yaşayan kültür merkezlerine dönüştürülmeli, daha da önemlisi, büyük kitlelerin bu kurumlara ilgisini devşirmeye yönelik çalışmalar yapılmalı.
Kültürel mirasa her alanda sahip çıkılmalı, unutulmaya yüz tutmuş kültürlere ilişkin araştırmalara destek verilmeli, gelecek kuşaklara aktarılması sağlanmalı. İz bırakmış sanatçıların, yazarların evleri, arşivleri değerlendirilerek ziyarete, hatta belli kurallar çerçevesinde kullanıma açılmalı…
Yaşadığım Heybeliada’dan bir örnek verecek olursam, Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi önemli bir edebiyatçımızın yıllarca yaşadığı tarihî köşk kaderine terk edilmemeli, yangına, soyguna açık bir halde ortada bırakılmamalı…
Ayşe Sarısayın hakkında:
1957’de İstanbul’da doğdu. Kimya mühendisliği ve işletme eğitimi gördü, uzun yıllar ilaç sektöründe çalıştı. Behçet Necatigil’e ilişkin anılarının yer aldığı ilk kitabı ‘Çok Şey Yarım Hâlâ’ 2001’de yayımlandı. Öykü kitaplarından ‘Denizler Dört Duvar’ 2004 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne, ‘Yorgun Anılar Zamanı’ 2005 Sait Faik Hikâye Armağanı’na, ‘Karakalem Resimler’ Dünya Kitap dergisinin 2008 Yılın Telif Kitabı Ödülü’ne değer görüldü. 2009’da yayımlanan ‘Erdal Öz, Unutulmaz Bir Atlı’ adlı biyografiyle ‘Beşiktaş, Yollar ya da Anılar Boyunca’ adlı otobiyografik semt kitabını ‘Ansızın Günbatımı’ (roman, 2014) ve Selim İleri’yle edebiyattaki 50. yılı için yaptığı nehir söyleşi ‘O Aşk Dinmedi’ (2017) izledi. Çocuk edebiyatı alanında da çalışmaları olan ve Almancadan çeviriler yapan Ayşe Sarısayın’ın Siegfried Lenz’den çevirdiği ‘Almanca Dersi’ romanına, Dünya Kitap Yılın Çeviri Kitabı Ödülü verildi (2012).
O kadar güzel ifade etmişsin ki hislerimize tercüman olmuşsun Ayşeciğim .