İstanbul eğlence hayatının son yıllarda yeni bir adresi var: Bu adres İngilizce stand-up sahneleri. Buralarda boy gösteren göçmen komedyenlerle tanışmak ve gösteriyi izlemek için Kadıköy Aylak Bar’a uğradık. Tuzbiber ekibi her perşembe akşamı burada bir gösteri düzenliyor ve ‘İngilizce Komedi Gecesi’nde beş komedyen sahneye çıkıyor.
Etkinlik mekânına adım attığımızda, kendimizi farklı milletlerden insanların sohbeti arasında buluyoruz. Hindistan, Rusya, Pakistan, İran, ABD, Nijerya gibi birçok farklı ülkeden genç insanlar var. İstanbul’a yerleşmiş göçmenler de geçici süre şehirde bulunan turistler de eğlenceli bir iki saat geçirmek için buraya gelmişler. İngilizce komediyi deneyimlemek isteyen İstanbullular da izleyiciler arasında.
Etkinliğin akışını yönlendiren ve komedyenler sahneye çıkmadan önce ‘seyirciyi ısıtan’ sunucu komedyen, MC olarak adlandırılıyor. İzlediğimiz gecedeki MC, Pakistanlı Hassan OJ’di. Hassan OJ, sıradaki komedyen çıkmadan önce kendi şakalarını yaparken, sorular sorarak seyirciyi de şova dahil etti.
Seyircinin tepkisi kimi komedyene karşı daha sakin, kimisine ise daha heyecanlı. Yine de herkes, gösterinin en azından bir noktasında gülebileceği bir şakayla karşılaşıyor.
Katıldığımız gecede Türkiye’den, Pakistan’dan ve İran’dan komedyenler bulunuyordu. Elbette, her hafta liste değişiyor ve farklı ülkelerden komedyenler de sahneye çıkıyor.
Şakaların ‘sınırı’ yok
Şakalar çoğunlukla, feminizm, LGBTİ+, din, cinsellik, kürtaj, Nazizm gibi konularda, ofansif mizah çizgisinde. Bazılarınca sınırları zorladığı düşünülebilecek konularda şakaların bolca yapıldığı, tamamen özgür bir ortam burası. Genel olarak evrensel bir mizahtan bahsedilebilecek olsa da, komedyenlerin İngilizceye adapte ettikleri yerel şakalar da sıralanıyor. Her bir komedyen, kendi hayat deneyimlerini de mizahi bir şekilde aktarıyor, ayrıca Türkler ve farklı milletler üzerinden gözlemlerini içeren esprilerle de izleyicileri güldürüyorlar.
Sahneye çıkan komedyenler, cesur şakalarını sergilemeden önce, seyircinin nabzını yoklayabilmek adına çeşitli taktikler kullanıyorlar. Nereli oldukları ya da “Müslüman mısınız?” gibi sorularla önden seyircinin tepkisi ölçülüp ofansif olabilecek şakalara geçiş yapılıyor. Seyirciden beklediği reaksiyonu alamayan komedyenler de oluyor tabii. Dikkat çeken diğer nokta, komedyenlerin ne olursa olsun, seyircinin enerjisini yüksek tutma amacıyla yoğun bir çaba sarf etmeleri.
İzlediğimiz bu gece, İngilizce stand-up sahnesinin artık kendi topluluğunu yarattığını gösteriyor. İstanbul’da yaşayan göçmen komedyenlerin ve izleyicilerinin bir araya gelerek oluşturduğu bu kozmopolit komedi ortamının şehrin kültürel yapısını zenginleştirdiği de söylenebilir.
‘Gezici komedyenlerin buluşma noktası’
Etkinliğin ardından, düzenlenen gösteriler hakkında detaylı bilgi almak için, Tuzbiber İngilizce şovlarının organizasyonunu üstlenen Murat Halil Gençoğlu ile görüştük. O, aynı zamanda, 10 yıldır sahnelerde olan bir stand-up komedyeni.
Farklı kültürlerden gelen komedyenleri bir araya getirerek İngilizce stand-up alanı yaratma fikri bir eksiklikten ortaya çıkmış.
Gençoğlu, yurtdışında yaşadığı dönemde Tuzbiber’i uzaktan takip ediyor. Türkiye’ye döndüğünde, kurucu ortaklardan biri olan Enes Uysal ile bağlantı kurarak İngilizce şovlar yapma fikrini ortaya atıyor:
“İstanbul Asya-Avrupa arasında bir köprü olduğu için ‘gezici komedyen’ dediğimiz kişilerin buluşma merkezi olabilecek bir komünite inşa edelim dedik. Başlayalı 2 seneyi geçti. İlk bir sene, ilgiyi ölçebilmek için açık mikrofon buluşmaları düzenledik. Belli bir oranda yetenek havuzu oluştuktan sonra da İngilizce stand-up gösterileri yapmaya başladık.”
‘Yabancılara karşı önyargılar kırılıyor’
Murat Gençoğlu, komedinin doğasında birleştiriciliğin olduğunu düşünüyor:
“Komedinin doğası, yabancılara karşı önyargıları kırıyor. Burada Suriyeli, İngiliz, Amerikalı, Irak ya da Pakistanlı bir araya geliyor. Yaptığımız şey sadece gülmek ve eğlenmek. Genel Türkiye politikasında çok görmediğimiz, yaşatmaya çalıştığımız bir ifade özgürlüğü ortamımız var. Burada herkes kendi fikrini söyleyebilir. Normalde halkla açık ortamlarda bulamadıkları diyaloğu burada buluyorlar.”
Göçmen komedyenlere sahnede yer vermenin stand-up izleyicisine etkisinin iki yönü olduğunu düşünüyor Murat Gençoğlu. Biletli izleyici ile sosyal medya izleyicisi birbirinden ayrı:
“Bilet alıp gösteriye gelen izleyici, gerçek stand-up seyircisi. Bir de telefonunda uyumadan önce Reels videoları izleyen bir stand-up seyircisi var. Bu ikisi arasında farklı kırılmalar oluyor. Göçmenlere karşı önyargısı olan insanlar, internetten izlerken, yargılarını hâlâ koruyorlar. Ama canlı şova gelenler zaten belli bir önyargıyı kırmış oluyor ve bunu çok takdir ediyorlar gibi geliyor bana. Her dilden, ırktan, kültürden insanların burada var olmasını çok seviyorlar.”
İngilizce stand-up sahnesinin İstanbul’daki kültürel çeşitlilikten faydalanacağını dile getiren Gençoğlu, göçmen komedyenlerin daha büyük bir rol alması ve etkinliklerin daha geniş bir kitleye ulaşması üzerine Tuzbiber’in planlarını da anlattı:
“Uzun vadeli hedefimiz, yabancı komedyenlere, sağda solda turne yapan komedyenlere İstanbul’da bir durağı olduğunu bildirmek. İfade özgürlüğüne değer veren kültürel fonlara başvuruyoruz. Ayrıca markasını duyurmak isteyen, konvansiyonel yollarla reklam yapamayan bazı global markalardan sponsorluklar alıp, festivaller düzenleyip, burada yaşamasa da İstanbul’da stand-up yapmayı düşünen komedyenlerin ilgisini çekmek istiyoruz.”
‘İnsanlar o kadar da farklı değil’
Murat Gençoğlu’nun ardından gecede seyirciyi en çok eğlendiren komedyenlerden biri olan Rom Furcifer ile konuştuk. Rom Furcifer, İranlı bir komedyen. 10 yıl boyunca Macaristan’da yaşamış, yaşadığı vize sorunları nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalmış. İran’da iki yıl süren askerliğini yapmadığı için, ülkesine dönerse bir daha çıkamayacağını düşünüyor. Bu yüzden 4 ay önce, İstanbul’da okuyan kız kardeşinin yanına taşınmış.
Macaristan’da 5 yıl komedyenlik yapan Furcifer, dil sorunu dışında, ne Türkiye ne de Macaristan kültürüne adapte olmakta sorun yaşamadığını söylüyor:
“Günümüzün küreselleşmiş dünyasında insanların giderek daha fazla birbirine benzediğini düşünüyorum. Hemen hemen dünyanın her yerinde aynı şeyleri görüyorum. Farklı ülkelere seyahat ettim, farklı ülkelerde yaşadım ve insanlar o kadar da farklı değil. Bence her ülkede farklı çevreler, aşağı yukarı aynı şekilde davranıyor. Örneğin, diyelim ki İran’da sanatçı ruhlu, daha liberal bir gruptansınız ve sonra başka bir ülkeye gidiyorsunuz; orada da benzer bir insan grubunu bulursunuz. Tabii ki kültürel farklılıklar var. Ama ben çok esnek ve uyumlu bir insanım. Bu yüzden içinde bulunduğum ortamı öğrenmeye ve ona uyum sağlamaya çalışıyorum.”
‘Buradaki izleyici cüretkâr mizahı takdir ediyor’
Şovlarının nasıl bir reaksiyon aldığını sorduğumda, bizim de gözlemlediğimiz gibi, genelde olumlu tepkiler aldığını söyleyerek devam ediyor:
“Özellikle yüz yüze olanlar hep olumluydu. Sosyal medyada paylaşılan videolarda tabii daha fazla nefret içerikli yorumlar oluyor. Sadece ‘komik değilsin’ şeklinde yorumlar değil, genelde ırkçı yorumlar. ‘Ülkene geri dön’ veya ‘Neden benim ülkemdesin’ gibi… Etkinliğe katılacak kadar kendini komediye adamış insanlar ise hayranı oluyorlar. Macarların, Türklerin, diğer yabancıların genelde aynı tepkileri verdiğini düşünüyorum. Şovumu izlemeye gelenler genellikle içten bir sevgiyle yaptığımı anlıyorlar.”
Buna karşın Furcifer’ın, Türkiye’deki ve Macaristan’daki stand-up seyircisinin farklılıkları üzerine gözlemleri var:
“Budapeşte’deki topluluğun genel olarak daha ‘politik doğrucu’ olduğunu söyleyebilirim. Buradaki izleyici ise cüretkâr mizahı takdir ediyor. Türkiye’deki izleyiciler kara mizahı daha iyi anlıyor. Gülüyorlar ve bunun ciddi olmadığını biliyorlar. Bu sadece şaka, biz sadece var olan kötü şeylerle veya karanlık şeylerle dalga geçiyoruz, böylece üstesinden gelebiliyoruz. Macaristan’daki izleyici cüretkâr şakalara daha az toleranslı; örneğin etnik kökeni ele alan bir komedi yerine daha temiz bir komediyi tercih ediyor.
Bir diğer farklılık ise, bence Macar seyircisi, bir yabancının ülkesi hakkında şakalaşmasına daha açık. Türk izleyicinin Türkiye’yi daha çok koruduğunu düşünüyorum. Bunun sadece komedi olduğunu ve herkesin eşit zeminde olduğunu, kimsenin kimseye zorbalık yapmadığını anlayamayabiliyorlar.”
Öte yandan, İngilizce stand-up’ın birleştirici olduğu görüşünde:
“İngilizce komedi sahnesi, nerede olursa olsun, bir göçmen topluluğuna hitap ediyor. Seyirciler arasında Türk ya da Macar olmayan çok sayıda göçmen var. Ortamdaki Türkler ve Macarlar zaten akşamlarını bir göçmen topluluğuyla bir komedi gecesinde geçirmeye karar veren insanlar.”
‘Komedi nefrete alan tanımıyor’
Rom Furcifer’in dikkat çektiği diğer nokta, komedinin gücü. Çünkü ona göre komedi nefrete alan tanımıyor:
“Sahnede bazen etnik şakalar yapanları görüyorum, kulağa oldukça nefret dolu geliyor. Oysa çoğu komedyen kalbinde bir gram bile nefret taşımıyor. Sadece her şeyle ilgili şaka yapıyorlar. Onlar için her şey eşit seviyede. Ten rengin ne? Hikâyen ne? Zengin, fakir, gey, heteroseksüel… Bence komedinin güzelliği burada. Hepimizin bir kereliğine tüm bu toplumsal hiyerarşileri unutup bir olmamız, eşit muamele görmemiz ve şakalaşmamız.”
Furcifer, “Esmer tenli göçmen” kimliğinin de mizahında büyük bir rol oynadığını düşünüyor:
“Çünkü ırkçılık hakkında çok konuşuyorum. Göçmenlik ve göçmenler hakkında, bir göçmenin bakış açısından konuşuyorum. Ama bu daha çok ırkçılık gibi yüzeysel şeylerle ilgili; kültürel kimlikle ya da davranışlarla ilgili değil. Birisi ten renginize baktığında ya da ‘terörist’ gibi gördüğünüzde, sizi tarihte kötü bir şey yapmış başka biriyle veya bunun gibi klişelerle ilişkilendirebiliyor. Bunun komedimde bir rolü olduğunu düşünüyorum.”
Farklı milletlerden izleyicilere performans sergilerken mizahın sınırları konusundaysa, bir komedyenin her zaman nerede olduğunun farkında olması gerektiğini savunuyor:
“Örneğin, Japonya’da mısın? O zaman diğer ülkelerde kullandığın Hiroşima şakasına dikkat edebilirsin. Çünkü çok hassas ve ulusal bir travmaya dokunuyorsun, şaka yapmaman gerekiyor. Oraya gidecek kadar cesur olsanız bile, yaptığınız şeyi ustaca yaptığınızdan ve seyircileri rencide edecek şekilde yapılmadığından kesinlikle emin olmalısınız.”
Rom Furcifer, farklı ülkelerden insanların mizah yoluyla aralarında oluşturduğu bağı, “Komediyle ilgili sevdiğim işte” diyerek açıklıyor:
“Yanınızda oturan kişi sizi bir şakaya yüksek sesle gülerken bulursa, bundan hoşlandığınızı inkâr edemezsiniz. Yapılan şakalardan hoşlanmıyorsanız, kendinizi sahte bir şekilde gülmeye zorlayamazsınız. Bu yüzden bence komedi, güldüğümüz ve farklı olduğumuzu fark ettiğimiz kusursuz bir ortam. Ben bir erkeğim, sen bir kadınsın. Ben heteroyum, sen geysin, ben siyahım, sen beyazsın… Farklılıklarımız ne olursa olsun… Tüm bu farklı insanlar kendilerini mantık temelinde aynı şeye gülerken buluyorlar. Önyargılarımızın veya yanlış anlamalarımızın ötesinde bir şey. Aslında güzel bir yemek gibi… İnsanları bir araya getiriyor ve bağlantı kurmalarını sağlıyor.”