Aşina olmayanlar için alan yönetimi kavramını açıklar mısınız, nedir alan yönetimi?
Alan yönetimi, kültürel ve doğal miras alanlarının korunması için yürüten sistematik çalışmaların bütünüdür. Bu çalışmalar, alan yönetim planı olarak adlandırılan bir plan çerçevesinde yürütülür. Türkiye’de korunan alanların yönetimi, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Temel olarak, alan yönetim planının hazırlanması, planın uygulanması, plan etkilerinin izlenmesi ve belirli periyotlarla güncellenmesi süreçlerini içerir.
Bilindiği üzere, birçok korunan alanda, kültürel ve doğal mirasla doğrudan veya dolaylı olarak ilişki kuran çeşitli paydaşlar bulunmaktadır. Alan yönetim sürecinin bütünü, alanın tüm paydaşlarını oluşturan kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, uluslararası misyonlar, üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve yerel toplum ile birlikte yürütülür.
‘Alan yönetimini tüm paydaşlar benimsemeli’
Alan yönetimi kültürel ve doğal mirası korumaya ne ölçüde katkı sunuyor, sizce koruma kültürü için yeterli mi?
Alan yönetiminde; kültürel ve doğal mirasın korunması, sosyal ve ekonomik yapının güçlendirilmesi, fiziksel mekânın iyileştirilmesi, ziyaretçi yönetiminin sağlanması, risklerin yönetilmesi, yönetsel yapının güçlendirilmesi gibi hem fiziksel mekâna hem de sosyal alana dair içerik bütüncül olarak ele alır ve böylece koruma kültürünün oluşmasını güvence altına alır. Koruma kültürünün yerleşmesi açısından, alan yönetiminin etkin ve etkili bir biçimde, Valilik, İzmir Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeler, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, esnaflar ve yerel toplum dâhil olmak üzere alanın tüm paydaşları tarafından benimsenerek yürütülmesi gerekmektedir.
Kültürel ve doğal mirasın korunması başka hangi pratiklerle geliştirilebilir?
Kültürel ve doğal mirasın korunması konusu yaşayan bir çalışma alanıdır. Korunan alanın özelliklerine göre mimar, şehir plancısı, arkeolog, sanat tarihçisi, sosyolog, kamu yönetimi uzmanı, peyzaj mimarı, biyolog, zoolog gibi farklı disiplinlerin bir aradalığına dayanan, çok-disiplinli bir biçimde koruma çalışmaları yürütülmelidir. Bu çok-disiplinli yapının, alan kullanıcılarının kültürel ve doğal mirası koruma konusunda bilinç oluşturmasına, alan kullanıcılarının davranış biçimlerini koruma odaklı geliştirmesine yönelik çalışması sağlanmalıdır. Başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere kültürel ve doğal miras koruma konusunda çalışma yürütenlerin, farklı disiplinlerin farklı bakış açılarından yararlanması ve uluslararası düzeyde sürekli biçimde evirilen koruma yaklaşımlarını izlemesi, kültürel ve doğal mirasın korunmasını sağlayan önemli pratikler olacaktır.
‘Kültürel değerleri korumak devletin sorumluluğunda’
Kültürel ve doğal mirasın korunup yaşatılmasında kimlere hangi görevler düşüyor?
Dünya’da kültürel ve doğal mirasın bütün insanlığa ait değerler olarak uluslararası ölçekte korunması yaklaşımı, 1972 yılında Paris’te imzalanan, 1982 yılında Türkiye’nin taraf olduğu “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kapsamında yaygınlaşmıştır. Sözleşmede de ifade edildiği üzere, dünyada yer alan kültürel ve doğal miras alanları bütün insanlığın ortak mirasıdır ve tahribatı halinde geri döndürülemez değerlerdir. Mirasın korunmasından uluslararası, ulusal ve yerel ölçekte tüm paydaşlar sorumludur. Ancak yönetsel mekanizmalar açısından, miras alanının yer aldığı ülkeler bu miras değerlerinin korunmasında ve yönetiminde ana sorumlu paydaşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre de kültürel ve doğal değerleri korumak devletin sorumluluğundadır. Kısacası, ulusal düzeyde merkezi ve yerel yönetim birimleri, üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, yerel toplumdan oluşan tüm paydaşlara kültürel ve doğal mirasın korunması konusunda mevzuat ile tanımlanmış çeşitli görevler düşmektedir. Örneğin, kamu kurum ve kuruluşları kültürel mirasın korunması ve yaşatılması için koruma çalışmalarını yürütmek ve gerekli finansal kaynağı sağlamak, yerel toplum hem bu değerleri korumak hem de mülkiyetinde ise gerekli bakım ve onarım çalışmalarını yürütmek, üniversiteler mirasa dair bilgi birikimini sürekli biçimde geliştirmek, meslek odaları miras alanında ve mirası etkileyen alanlarda yürütülen çalışmaları izlemek ve müdahil olmak, sivil toplum örgütleri koruma bilincinin gelişimine katkı sunmak gibi çeşitli alanlarda görev üstelenmektedir.
Kültürel varlıkların korunması konusunda yerel bileşenlerin de sorumluluğu var elbette. Sizce bu konuda toplum ne kadar bilinçli?
Kültürel varlıkların korunması konusunda yerel halkın sorumluluğu, en önemli konuların başında gelmektedir. Zira bir kültürel mirası, o mirasın sahipleri olan yerel halkın öncelikli olarak korunması, en azından koruma bilincinin olması beklenmektedir. Fakat bu konuda, genel olarak Türkiye kapsamında yeterli çalışmaların yapılmadığı kanaatindeyiz. Özellikle okullarda bu konuda çalışmalar yapılmalı, kültürel miras alanlarıyla ilgili olarak bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerinin ardından nasıl korumamız gerektiğine dair bilgi paylaşımı yapılmalıdır. Toplumun bu konuda bilinçli olmamasının sebeplerinin başında da kültürel miras alanlarını ve kültür varlıklarını yeterli düzeyde tanımaması gelmektedir. Toplumsal bağlamda, kültür varlıklarının korunmasının önceliklendirilmemesi, öneminin ve değerinin bilinmemesi, korunması yolundaki en büyük engeldir.
Kültürel değerlerle bağ kurmanın yolları
İnsanların kültürel varlıklarla bağ kurması, aidiyet hissetmesi ve koruma refleksi geliştirmesi nasıl bir mekanizmayla sağlanabilir?
Bir kültürel varlıkla bağ kurulması, ona aidiyet hissedilmesi ve ona karşı koruma refleksinin geliştirmesi için öncelikle o kültürel varlığı tanımak gerekiyor. Öncelikle kültürel ve doğal miras alanlarında çalışma yürüten, kent yönetiminde görev ve sorumluluk üstlenen yönetici konumdaki kamu kurum ve kuruluşlarında koruma bilincinin daha çok geliştirilmesi sağlanmalıdır. Yönetici konumdaki alan paydaşlarının kapasitesinin geliştirilmesi ile yerel toplumun koruma bilincinin gelişmesi arasında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Kamu kurumlarının sunduğu hizmetin koruma odaklı olması, yürütülen çalışmalarda koruma konusunda özenli yaklaşılması, izleme, denetleme ve yaptırım mekanizmalarının güçlendirilmesi, yerel toplumun da koruma konusunda gelişmesine olanak sağlamaktadır.
Yerel toplumun kültürel ve doğal değerleri tanıması yönünde kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere birçok yapı çalışmalar gerçekleştirebilir. Alan gezileriyle, farklı gruplardan insanları kültürel varlıkların değeri konusunda bilgilendirebilirsek, bağ kurmasını da kısmen sağlayabiliriz. İzmir Tarihi Liman Kenti sınırları içerisinde bulunan arkeolojik alanları, her gün görmesine, önünden geçmesine rağmen gidip incelemeyen, ne olduklarını bilmeyen, gitse de yetersiz bilgi panosu nedeniyle varlığı anlayamayan birçok insan var örneğin. Bu insanların bir kısmıyla alan gezileri düzenleyip, mahallelerini tanımalarına fırsat verdik. Çok kez “meğer ne kadar önemli bir yerde oturuyormuşuz”, sözünü duyduk. Özellikle alan sınırlarımız dâhilindeki konut dokusu, şehrin merkezinde olan ve genel itibariyle yoksul sayılabilecek, göçmenlerin de yoğun olarak ikamet ettiği, hareketli nüfusa sahip bir alan. Bu insanların öncelikleri, doğal olarak, istihdam edilmek ve temel geçim kaynaklarına ulaşabilmek. Yaşadıkları alana dair bilgi sahibi olmaları, korumaları gerektiğine dair ilk kıvılcımı da ateşliyor.
Bir mekanizma oluşturulacaksa, özellikle kültür varlıklarının yakınında yer alan insanları odağına alarak başlanmalıdır. Ardından kültür varlığının bulunduğu şehrin tamamına, o kültür varlığının önemine, neden ve nasıl korunması gerektiğine dair gerekli bilgilendirmelerin, tanıtıcı faaliyetlerin yürütülmesi gerekiyor. Okullarda derslere konu olması, esnaf ve zanaatkârlarla kültürel mirasın canlandırılması yönünde çalışmalar yürütülmesi, saha çalışmaları ve alan gezileri düzenlenmesi, çeşitli kültürel etkinliklerin gerçekleştirilmesi gibi faaliyetlerle insanların kültür varlıklarını tanımaları sağlanabilir. Aynı mekanizma ile üniversitelerin öncelikle ilgili bölümleri çalışmalar yaparak, alana değer katmalıdır. Böylece, gelecek nesillere kültürel ve doğal değerleri korumayı, aidiyet hissetmeyi ve bağ kurmaları sağlanabilir.
İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı kentin kültürel ve doğal mirasının korunmasında nasıl bir rol üstleniyor?
İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde alanın korunması ve yönetimi konusunda rol üstleniyor. Mevzuat ile tariflendiği üzere Alan Başkanı, Danışma Kurulu, Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu’nun yanı sıra Alan Başkanlığı uzmanı olarak çalışma yürüten ekipten oluşmakta. Danışma Kurulunun önerileri doğrultusunda değerlendirildikten sonra Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu tarafından 29 Haziran 2022 tarihinde onaylanan İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı’nda, kültürel ve doğal mirasın korunması konusunda hangi çalışmaların hangi paydaşlar tarafından hangi süre zarfında gerçekleştirileceği planlanmıştır. Mevzuat gereğince, ilgili paydaşların alan yönetim planını uygulaması gerekmektedir. Bu noktada, alan başkanlığı alan yönetim planının uygulanma sürecini izlemek, süreçte karşılaşılan olası sorun alanlarına çözüm üretmek, ilgili paydaşlar arasında eşgüdüm ve iş birliğinin geliştirilmesine katkı sunmak ve alanın korunması ve yönetimi sürecinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile irtibatı sürdürmek yönünde çalışmalar yürütmektedir.
Başkanlık kültürel ve doğal mirasın korunması için hangi projeleri yürüttü, hâlihazırda yürütülen projeler nelerdir?
İzmir Tarihi Liman Kentinin kültürel ve doğal mirasın korunmasında öncelikli olarak Alan Başkanlığı yapısının kurumsallaşmasına yönelik birçok çalışma yürütüldü. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TARKEM arasında imzalanan protokol doğrultusunda hem tam zamanlı uzmanlar hem de kamu kurum ve kuruluşlarından görevlendirilen personeller ile Alan Başkanlığı yapısı oluşturuldu. Bu noktada İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, İzmir Valiliği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından görevlendiren personeller Alan Başkanlığı bünyesinde çalışmalar yürüterek hem Alan Başkanlığı yapısının güçlenmesine hem de kurumların bu kamu-özel işbirliği yapısında yürütülen çalışmalar hakkında doğrudan rol üstelenmesine olanak sağladı.
Geçtiğimiz iki sene içerisinde iki önemli dosya çalışması yürütüldü. Bunlardan ilki, hem 2863 sayılı mevzuat gereği korunan alanlarda hazırlanması gereken, hem de UNESCO Dünya Miras Sözleşmesi’ne göre Dünya Miras Alanları başvurusunda bir gereklilik olan alan yönetim planı çalışması idi. Çalışma, alanında uzman bir firma ve ilgili uzman ekip tarafından Alan Başkanlığı ile işbirliği halinde yürütüldü. İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı 2022-2027 alandaki paydaşların geniş katılımı ve katkısıyla hazırlanarak 29 Haziran 2022 tarihinde Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu üyelerinin oybirliği ile onaylanarak yürürlüğe girdi. İzmir için ilk kez yapılan bu çalışma sürecinde muhtarlar, turizm sektörü temsilcileri, meslek odaları, esnaf grupları, kadınlar, yerel halk gibi çeşitli gruplar ile yaklaşık 20 odak grup görüşmesi; alanda yaşayanlar, alan kullanıcılarını oluşturan ziyaretçiler ve esnaflarla yürütülen yaklaşık 1500 adet anket çalışması, 2 geniş katılımlı çalıştay, çok sayıda kurum ve kuruluş ile yüz yüze görüşme ve ulusal ve uluslararası örnek teşkil eden korunan alan ziyaretleri gerçekleştirildi.
İkinci dosya çalışması ise, UNESCO Dünya Mirası kalıcı listesinde yer almaya yönelik hazırlanan Adaylık Dosyası idi. Alan Başkanlığı uzmanları, İzmir’i çalışan akademisyen uzmanların yanı sıra, Kültür ve Turizm Bakanlığı uzmanları ve hem Türkiye’den hem de uluslararası düzeyde çalışma yürüten ICOMOS uzmanlarının desteği ile adaylık dosyası hazırlandı. Çok sayıda saha gezisi ve atölye çalışması gerçekleştirildi.
Bunların yanı sıra, Dünya Miras Gönüllüleri Projesini 2022 yılında uluslararası ve ulusal gönüllü genç ekibiyle yürüttü. Hem masa başı hem de sahada deneyimleyerek kültürel mirasın korunması ve yaşatılması konusunda bilinç gelişimine katkı sağladı. Söz konusu Dünya Miras Gönüllüleri Projesini 2023 yılı Eylül ayında yine uluslararası ve ulusal genç gönüllülerle Efes, Bergama ve İzmir Tarihi Liman Kenti olmak üzere daha geniş bir perspektifle yürütüyor olacak. Alan Başkanlığı, Alan Yönetim Planı kapsamında çalışmalar yürütmeye devam etmekte. Bu doğrultuda, kurumlararası işbirliği, eşgüdüm ve koordinasyon konusunda çeşitli çalışmaları sürdürmekte.
‘Sürdürülebilirlik için finansal kaynak sağlanmalı’
Koruma çalışmalarında sürdürülebilirlik konusuna ne kadar önem veriyorsunuz, bu konuda çalışmalarınız nelerdir?
Sürdürülebilirlik alan yönetim planının ana konularından biri. Yürütülen çalışmaların ve projelerin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının yanı sıra alanda yürütülen koruma çalışmalarının alanın kültürel dokusu ve ekolojik yapısıyla uyumlu, sürdürülebilir kalkınma amaçlarına hizmet edecek nitelikte olması önemsenmekte. Alan Başkanlığı, ilgili mevzuat gereğince icracı bir yapı olmamakla birlikte hem Başkanlık bünyesinde hem de alan yönetim planında ilgili kurumların yönlendirilmesi çerçevesinde sürdürülebilirlik ilkesini benimsemektedir.
Valilik İcra Kurulu toplantılarına katılım gösteren Alan Başkanlığımız, alan yönetim planında da öngörülen çalışmaların yürütülmesi sürecinde rol üstlenmekte. İlgili kurumların kısa, orta ve uzun dönemli çalışmalarının koordinasyonuna katkı sunmakta, böylece çalışmaların sürdürülebilirliği sağlanmakta. Ayrıca, Alan Başkanlığı olarak, İzmir Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı tarafından düzenlenen Sürdürülebilirlik Elçiliği Programı’nı destekliyor, çeşitli etkinliklerle bir araya geliyoruz. Sürdürülebilirlik konusunda çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları ile ilişkiler geliştirilmeye devam ediyoruz. 2023 yılında gerçekleştirilecek Dünya Miras Gönüllüleri projesinin de odak konusu sürdürülebilirlik olarak belirlendi.
Diğer taraftan, TARKEM’in (Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret A.Ş) sunmuş olduğu kamu-özel işbirliği yapısı kültür varlıklarının sürdürülebilir biçimde korunması ve yaşatılması açısından önemli. İzmir kent değerlerini korumak ve geliştirmek için yeni bir iş modeli yaratmak ve yarattığı bu modelle İzmir Tarihi Kent Merkezi’ni canlandırmak amacıyla 2012 tarihinde kurulmuş çok ortaklı bir yapı. Kamu – özel ortaklık modelinin Türkiye’deki en önemli örneklerinden biri olan TARKEM’in ortaklık yapısının yüzde 40’ı kamudan, yüzde 10’u odalar ve borsalardan, yüzde 50’si özel sektörden oluşmakta. TARKEM’in temel amacı, 2007 yılında ilan edilmiş olan Kemeraltı ve Çevresi Kentsel Yenileme Alanı içerisinde yer alan, başta çöküntü alanlar olmak üzere, belirlenen alanda ihtiyaç odaklı, yenilikçi ve toplumun tüm hedef gruplarını dâhil eden gayrimenkul, kültürel mirası hizmet ve organizasyon projeleri üretmek. Bu anlamda kültür varlıklarının bakım ve onarımının yapılmasının yanı sıra işlevlendirilmesiyle kent hayatına sürdürülebilir biçimde dâhil olmasını sağlıyor.
Sürdürülebilirlik konusunda önemli hususlardan bir diğeri de kültürel miras koruma konusunda yeterli finansal kaynağın sağlanması. Alan Yönetim Planında da belirtildiği üzere, fon kaynaklarının geliştirilmesi gerekiyor. TARKEM’in liderliğinde İzmir Tarihi Kemeraltı ve Çevresi adına kaynak yaratma ve ölçeklendirme amacıyla Re-Pie Portföy Yönetim şirketi ile “İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu” kuruldu. Bu fona, kurumsal ve bireysel nitelikli yatırımcılar katılım sağlayarak, İzmir Tarihi Kent Merkezi’nin kültür mirasının korunması ve canlandırılmasına katkı sağlaması hedefleniyor.
İzmir Türkiye’de deprem riski taşıyan kentlerden biri. 2020 yılında yaşanan Sisam depreminin ardından İzmir’de, kültürel ve doğal miras alanlarında risk bazında ortaya çıkan tabloyu nasıl yorumlarsınız?
İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planının beşinci amacı “İzmir Tarihi Liman Kentinin Risk Yönetimi Etkinleştirilecektir” olarak belirlenmiştir. Bu amaç kapsamında, risk yönetim kapasitesini güçlendirmek, mekânsal ve çevresel risk unsurlarını ortadan kaldırmak veya azaltmak, alanda risk yaratan unsurları bertaraf etmek ve toplumsal risklere karşı sosyal içerme odaklı politikalar izlemek yönünde hedefler ve çeşitli eylemler yer almaktadır. 2020 tarihinde Sisam depreminin ardından 6 Şubat 2023 tarihinde Güneydoğu illerini etkileyen depremin göstermiş olduğu üzere, Türkiye genelinde olduğu gibi İzmir’de de deprem ve diğer riskler konusunda önleme ve azaltma kapsamında çalışmaların yürütülmesinin kritik önem taşıdığı açıktır. Kültürel ve doğal miras alanları, bütün insanlığa ait değerler olmakla birlikte tahribatı halinde geri döndürülemez değerlerdir. Bu anlamda, İzmir ili bütününde kültürel ve doğal değere sahip mekânlar özelinde risk yönetim çalışmalarının yürütülmesi elzemdir. İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planında vurgulandığı üzere alan mekân, yapı, obje bazlı risk yönetiminin yanı sıra sosyo-ekonomik koşulların yarattığı risk unsurlarının da tüm paydaşların katlımı ile yönetilmesi gerekmektedir. Bu noktada, tescilli kültür varlıkları öncelikli olmak üzere alan bütününde envanter ve belgeleme çalışmaları yürütülmeli, dijital bilgi sistemi oluşturularak varlığın düzenli biçimde izlenmesi sağlanmalıdır.
Deprem risk yönetimi ve kültürel miras
İzmir olası bir depreme ne kadar hazırlıklı sizce? Bugün yaşanacak bir depremde hangi kültürel alanlar etkilenir?
Belirttiğimiz gibi İzmir kenti deprem riskli alanlardan biri, hem zemin özellikleri hem de fay hatları açısından deprem riski altında. Günümüzde İzmir Tarihi Liman Kenti alanı da depreme karşı hazırlıklı değil. Yaşam alanları, ticaret alanları, ulaşım ve dolaşım alanları, arkeolojik alanlar çeşitli risklerle karşı karşıya. Bu riskin kültürel ve doğal miras alanları özelinde yönetilmesi gerekmekte. Bu konuda, İzmir Valiliği, AFAD İl Müdürlüğü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere kamu kurumları önemli çalışmalar yürütmekte ve bu çalışmaları geliştirmeyi planlamakta. Bu nedenle sorunun, ilgili paydaşlara sorularak daha doğru bilgi edinilmesini tavsiye etmekteyiz.
Diğer taraftan, alanda çok sayıda metruk ve bakımsız yapının bulunması hem afet riski açısından hem de alan kullanıcıları açısından önemli bir risk unsuru. Alandaki 2000’e yakın tescilli kültür varlığının önemli bir bölümü metruk durumda. Yapının çok mülkiyetli olması, yetersiz finansal destek, ayrıca yapıya ait detaylı belgeleme çalışmalarının olmaması önemli sorun alanları. Bu yapıların olası bir deprem, şiddetli ve ani yağış veya zaman içerisinde yıkılması durumu alanın kültürel değerine geri döndürülemez biçimde zarar verecektir.
Deprem gerçeğiyle tekrar yüzleştiğimiz şu dönemde İzmir’in kültürel ve doğal mirasını afet risklerinden korumak için alanınızın tüm paydaşlarına seslendiniz. Çağrınız nasıl karşılık buldu, kimlerden nasıl dönüşler aldınız?
6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan deprem felaketi, kültürel ve doğal miras alanlarımızın özel olarak risk yönetiminin yapılması gerektiğini hepimize gösterdi. İzmir Tarihi Liman Kenti alanı da deprem, yangın, heyelan, su baskını gibi çeşitli doğa ve insan kaynaklı riskler barındırmakta. Çağrımız sonrasında Valilik İcra Kurulu, Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu gibi alanın temel icracı paydaşlarıyla bir araya geldiğimiz toplantılarda alanın risklerinin ivedi olarak yönetilmesi gerektiğini tartıştık. Görüşmeler sonucunda, kamu kurum ve kuruluşları öncülüğünde deprem risk yönetimi çalışmalarının kültürel ve doğal miras alanları özelinde geliştirilmesi planlanıyor. Alan Başkanlığı olarak bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Peki İzmir’in kültürel ve doğal mirasının korunması için nasıl bir organizasyon geliştirilmeli?
Bu soru birçok biçimde yanıtlanabilir. 8. Soruda bahsetmiş olduğumuz üzere, İzmir’in yaşayan miras alanını odak alan çalışma alanında, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin işbirliğini sağlayacak biçimde geliştirilen, kamu-özel işbirliğine dayanan İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı, kültürel ve doğal mirasın korunması ve yönetilmesi kapsamında Türkiye’de ilk kez deneyimlenen bir organizasyon yapısı. Birçok aktörü bir araya getiren bu çok paydaşlı yapının daha uzun süreçlerde hayat bulması ile kültürel miras alanlarının korunmasında Türkiye ölçeğinde, örnek teşkil eden bir örgütlenme yapısı ortaya çıkarabilir.
‘Koruma çalışmalarında bütüncül davranılmalı’
İzmir’in kültürel varlığının korunması için işe nereden başlamalı, öncelikle işaret ettiğiniz bir alan var mı?
Öncelikli olarak koruma altında olan, SİT alanı veya korunan alan olarak tarif ettiğimiz tarihi, kültürel, arkeolojik ve doğal alanların korunma durumunun güçlendirilmesi gerekli. Mirası doğru biçimde tanıma, doğru miras bilgisine sistematik ve düzenli biçimde sahip olmak gerekiyor. Alanı doğru anlamak için, kültürel ve doğal mirasa dair detaylı ve güncel envanter bilgisinin oluşturulması önemli. Yürütülecek koruma çalışmalarının da parçacıl değil, bütüncül yaklaşımlarla ele alınması gerekmekte. Korunan alan ve ögeler özelinde, bütüncül koruma yaklaşımıyla düzenli bakım ve onarım çalışmalarının yürütülmesi sağlanmalı. Bu noktada, uluslararası düzeyde UNESCO, ICOMOS, IUCN gibi yapılar kuruluşlar tarafından yayımlanan koruma yaklaşımlarının benimsenmesi gerekmekte. Kamu kurum ve kuruluşlarının doğru koruma müdahale yaklaşımına sahip olması ve bu yaklaşımla kültür varlıklarında gerekli bakım ve onarım çalışmalarını yürütmesi sağlanmalı.
Ayrıca, koruma altında olan ve koruma altında olmayan, yani görece yapısal anlamda gelişmeye daha açık olan alanlar arasında ilişkinin iyi tariflenmesi önemli. Türkiye’de birçok alanda bu ilişkinin zayıf olduğunu görüyoruz. Örneğin, İzmir Tarihi Kent Merkezinin, günümüz yaşayan miras alanı dediğimiz Kemeraltı, Basmanene ve Kadifekale bölgelerinin korunması önemli. Bu alanlar kentsel + 3. Derece arkeolojik sit alanı olarak koruma altında. Ancak günümüz İzmir’inin kuruluş alanı olan Kadifekale’nin korunması için hem sit alanının hem de çevresinin ilişkisinin iyi tariflenmesi gerekli. Diğer bir örnek olarak, Gediz Deltası, dünya çapında önemli, ramsar alanı olarak koruma altında olan bir alan. Bu alanın etrafında yapılaşma baskısının önlenmesi gerekli. Bu tür örnekler İzmir’de Yeşilova, Eski Smyrna, yarımada gibi birçok alan için verilebilir.
İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı, deprem gibi afetlere karşı planladığı önlemler hakkında toplumun bilinçlendirilmesi için ne gibi faaliyetler yürütüyor?
Alan Başkanlığı’mız icracı bir kurum olmadığı için doğrudan risk yönetimini yürüten çalışmalar sergileyemiyor. Ancak, toplumsal bilinç gelişimine katkı sunmak amacıyla yerel idarelerle işbirliği içerisinde yürütülen çalışmalara dâhil oluyor. Bu kapsamda, Valilik İcra Kurulu ile Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu ile afet ve risk yönetimi konularına katkı sunuyor. Alan Başkanlığı tarafından yürütülen çalışmalar her yıl faaliyet raporu olarak kamuoyuyla paylaşılıyor. Broşür, afiş ve gazete gibi materyaller üreterek, 18 Nisan Uluslararası Anıtlar ve Sitler Gününde etkinlikler düzenleyerek, çeşitli sempozyumlara katılıp alan yönetimi yaklaşımını aktararak, Dünya Miras Gönüllüleri programıyla gençler için farkındalık yaratmaya çalışarak hem kamuoyunun yürütülen çalışmalardan haberdar olması hem de kültürel mirasın bütüncül olarak korunmasına katkı sunulması hedeflenmekte.
Son olarak “Tarihi İzmir’in Geleceği İçin Sürdürülebilir Miras” adlı projeniz UNESCO Dünya Mirası Gönüllüleri Girişimi tarafından kabul edildi. Projenin kent kültürüne nasıl bir katkısı olacak?
UNESCO Dünya Mirası Gönüllüleri Girişimi için geçtiğimiz yıl da başvuru yapmış ve projemizi gerçekleştirmiştik. Yerli ve yabancı gönüllü gençlerle İzmir Tarihi Liman Kenti’ni yeniden keşfetme, yaratıcı fikirler üretme şansı bulmuş, çok kıymetli, katılımcı 10 gün geçirmiştik. Oldukça dikkat çeken bu projenin ardından, 2023 yılında da bu projeyi sürdürmek istedik. UNESCO Dünya Mirası Gönüllüleri Girişimi ile irtibat sağlayarak, geçtiğimiz yılın devam projesi olarak daha geniş bir içerik tasarladık. Böylece UNESCO Dünya Mirası Gönüllüleri Girişimi içinde iki yıl üst üste kabul edilen tek yer olma unvanını da kazanmış olduk.
Bu projenin temel katkısı, alan, alan kullanıcıları ve alanı deneyimlemek isteyen dışarıdan gelen gönüllüler arasında karşılıklı etkileşimi sağlamak, kültürel ve doğal mirasın korunması konusunda farkındalığı artırmak ve alanın uluslararası düzeyde tanınırlığına katkı sunmak. 2023 yılında gerçekleştireceğimiz projemizin merkezine bu sefer Sürdürülebilirliği almak istedik. Bu yıl, Efes ve Bergama’yı da projemize dâhil ederek, yerli ve yabancı gönüllülere İzmir’in değerlerini yakından tanıma fırsatını da sunmayı hedefliyoruz. Proje kapsamında katılımcılar atölye çalışmalarına katılıyor, saha gezileri gerçekleştiriyor, koruma alanındaki çeşitli uzmanlarla diyalog kuruyor, kazı alanlarında görevler de alıyor, somut olmayan kültürel miras için keşfe çıkıp tanıtıcı videolar da hazırlıyorlar. Böylece yerli gönüllüler, her zaman yanından geçip gittikleri Smyrna Agorasında kazı çalışmalarına destek olma deneyimi yaşayarak, Kentine olan bağlılığını pekiştirmiş oluyor. Kemeraltı’nın dar sokaklarında kaybolarak somut olmayan kültürel miras ögelerini, bakırcıları, demircileri tanıma fırsatı buluyor. Yabancı gönüllülerin de İzmir Tarihi Liman Kenti’ni tanıdığı, oldukça kapsayıcı ve öğretici bir süreç geçirmiş oluyor. Bu tarz projelerle kentin tanıtımı arttığı gibi, genç gönüllüler de hem kültürel miras alanını tanımış oluyor hem de nasıl ve ne şekilde korunmasına dair bilgi edinmiş oluyorlar. Yapılan çalışmaları yerinde görmek, bizatihi çalışmayı gerçekleştirenlerden bilgi almak gibi şanslara erişmiş oluyorlar. Özellikle yerli genç gönüllüler, UNESCO çerçevesinde İzmir’de yapılan çalışmaları yerinde izleyip, katkı sunma şansı elde edebiliyorlar. Oldukça fazla başvuru aldığımız projemiz için, bu sene hedefimiz de şehrimizi yerli ve yabancı genç gönüllülere tanıtmak, alana katkı sunmalarını sağlamak ve UNESCO Dünya Mirası olma yolunda çalışmalarımızı aktarabilmek olacak.